Alevilerin yükselen ve kitleselleşen mücadelesi Fettullahçıları üzmeye ve ürkütmeye devam ediyor.
Fettullahçı Aksiyon erinmedi taa Hacıbektaş'a gitti. General emeklisi Ali Rıza Selmanpakoğlu ile çok geniş bir söyleşi yaptı. Selmanpakoğlu Hacıbektaş Belediyesi'nin Başkanlığı görevini yürütüyor. Adı sık sık Alevi kurumları ile yaşadığı sorunlar ile gündeme gelen Selmanpakoğlu Alevi kurumlarını Aksiyon'a şikayet ediyor... Şikayet etmekle de kalmıyor.. Alevileri AB ve Amerikan projelerinin uzantısı olarak gösteriyor, hızını alamıyor bölücülükle suçluyor. Tam da Aleviler hak alma mücadelesinde bir ivme yakalamışken. Tam da liberalinden muhafazakarına çeşitli toplum kesimleri, aydınlar, köşe yazarları alevi taleplerinin artık karşılanması gerektiğini yazıp çizerken. Tam da Aleviler demokratik meşru mücadelesini alanlarda yükseltirken... Sizce de bu söyleşi çok manidar değil mi?!!!
Baştan sona Alevi kurumlarına saldırı ve iftiralarla dolu söyleşi Alevi hareketinin gericileri ne kadar ürküttüğünün de açık bir göstergesi. Öyle olmasa Aksiyon niye zahmet edip Hacıbektaş'a kadar gidip kamp kursun... Bu arada Ali Rıza Selmanpakoğlu gibi sıkı ulusalcı, Kemalist (!) bir kişi Alevi kurumlarına saldırmak için Aksiyon'dan daha iyi bir platform bulamadı herhalde diye de sormadan edemiyoruz... Sizleri bilgilendirmek ve Selmanpakoğlu'nu tanımak adına Aksiyon'la gerçekleştiridiği söyleşiyi aktarıyoruz:
Hacıbektaş hiç Vatikan olur mu!
Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Rıza Selmanpakoğlu, Aleviliği din dışı göstermek isteyenlere tepkili. Ayrıca ABF’nin Türkiye’yi bölme projesinde kullanıldığını savunuyor.
Havanın kararsız olduğu, güneşin bazen yüzünü gösterdiği, zaman zaman yağmur damlalarının düştüğü bir gün. Başkanla 13.30’da randevumuz var. Tam saatinde Hacıbektaş Belediyesi’nden içeri giriyoruz. Masasından doğrulup karşılıyor; “Az önce elektrikler geldi. Borcunu ödeyemeyince kestiler. Su da veremedik ilçeye. Bir protokolle şimdilik çözüldü; ancak gelirler yeterli olmayınca yine problem olacak. Bu ay işçilerin parasını ödeyemeyeceğiz. Ne yapacağız bilemiyorum?” diyor Başkan Ali Rıza Selmanpakoğlu. Belli ki dertli, sıkıntılı.
Alevi derneklerinin Ankara’da ‘zorunlu din derslerine karşıyız’ yürüyüşü yaptıkları şu günlerde Hacı Bektaş-ı Veli’de gündem elektrik-su kesintisi. Anadolu’nun herhangi bir ilçesi değil burası. Nevşehir’e 45 kilometre mesafede yaklaşık 4 bin nüfuslu Hacı Bektaş’ta manevi dinamiklerimizden Hacı Bektaş-ı Veli’nin türbe ve külliyesi var. Her yıl temmuz ortalarında yurt içi ve dışından binlerce Alevi üç günlüğüne ilçeye geliyor. Kurbanlar kesiliyor, semahlar yapılıyor. Diğer günlerde ise ilçe sessiz; yabancı turistler ve tek-tük ziyaretçilerin dışında olağan bir hayat sürüyor. Belediye Başkanı’ndan öğreniyoruz ki, Amerikalılar ve özellikle de Alman diplomatların da uğrak yeri Hacıbektaş. En son Amerikan Büyükelçiliği’nden iki görevli Selmanpakoğlu’na gelerek Alevilerin sorunlarını konuşuyor. “Neden sen pek çok örgütün aksine, Alevilik İslam dışı değildir, görüşünü savunuyorsun?” diye soruyorlar.
Alevi inancına mensup Ali Rıza Selmanpakoğlu emekli bir general. İki dönemdir bağımsız girdiği seçimleri CHP’ye rağmen kazanıyor. Halkın nabzını iyi tutuyor. Alevilerin en değer verdiği ilçenin belediye başkanı olarak görüşleri önem kazanıyor. Alevi toplumu ile bazı Alevi dernekleri arasındaki derin görüş ayrılıklarını ortaya koyuyor. Alevi toplumunu temsil ettiği iddiasındaki bazı örgütleri açıkça eleştiriyor, AB tarafından kullanılmakla suçluyor. Bazı kesimlerin ‘Ali’siz bir Alevilik’ hedefi olduğuna dikkat çekiyor. ‘Alevilik İslam dışıdır’ söylemini seslendiren Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) gibi örgütlerin, Avrupa kaynaklı Türkiye’yi bölme projesinde kullanıldıkları uyarısında bulunuyor. “AB, Alevileri azınlık olarak kabul etmek istiyor. Bu Alevilere zarar verir, ülkeyi böler.” diyor. Bu düşüncede olanların toplumda karşılık bulamadıklarını ancak tezlerinden de vazgeçmediklerini örneklerle anlatıyor. “Hacıbektaş’a özel statü verelim, Vatikan gibi olsun.” bile dendiğini belirterek, “Ne yani, burası Alevi şeriat devleti mi olacak? Böyle bir şeye müsaade edilir mi?” diye soruyor.
Alevi açılım toplantılarının ilkine katılan ve daha önce de Diyanet’e davet edilerek görüşleri alınan Selmanpakoğlu, Alevilerin sorunlarına hükümetin daha fazla eğilmesini istiyor. Çözümün her türlü toplumsal talebe cevap vermekten geçtiğini söylüyor: “Demokratikleşme Alevileri ve bütün toplumu rahatlatır. Hükümet çekinmeden cemevlerine izin versin. Din derslerini seçmeli hâle getirsin. Atılacak adımlarla bu konuyu istismar edenlerin elindeki malzemeler alınır. O zaman bundan nemalanan örgütler ne yapacak? Merak ediyorum.”
Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi’ne uğruyoruz. Anadolu’nun pek çok yerindeki külliyelerden farksız. Tekke Camiinde namaz kılıp, türbede dua ediyoruz. Müze haline getirilen külliye herkese kapıları açmış. O kapıdan Aleviler de Sünniler de, farklı dinlerden insanlar da girebiliyor. Selmanpakoğlu’nun uyarılarla dolu cevapları şöyle…
- Bazı Alevi dernekleri “Alevilik İslam dışıdır” diyor. Siz aynı görüşte misiniz?
Birçok dernek ve vakıf bunu iddia ediyor; ancak ben onlara karşıyım. Aleviliği İslam dışına taşımak son derece gerçeklerden uzak bir davranıştır. Aleviliği başka bir anlama çekmektir. Avrupa Birliği de Alevilik İslam dışı olsun istiyor. Alevileri azınlık yapalım, Türkiye’de yeni bir azınlık olsun uğraşı var.
- Bu bir proje mi?
Elbette. Bakın nasıl? Aralık 2004 ilerleme raporunda Alevileri azınlık ilan ettiler. Bu Türkiye’yi bölünmeye götürür. Kürt azınlığını meydana getirdiler, şimdi Alevi azınlığını yaratıyorlar. Sonra Rum Pontus hikâyesini ortaya atacaklar.
- Alevi örgütlerden bazıları da AB ile yan yana duruyor?
Yan yanayı bırakın, işbirliği var. Haziran ayıydı, Almanya’daki Alevi Federasyonu, Ankara’daki Alevi Bektaşi Federasyonu ve Pir Sultan Abdal Dernekleri bir araya geldi, (2004) Ankara’da bir basın toplantısı yaparak “Alevilik İslam dışıdır” dediler. Ondan 3 ay sonra AB ilerleme raporunun Alevileri azınlık ilan etmesi bir tesadüf müydü? İşte birbiri ile bağlantılı çıkıyor.
- O güne kadar böyle bir düşünce var mıydı?
O güne kadar hiçbir Alevi, “Alevilik İslam dışıdır” demediği gibi hiçbir Sünni de siz İslam dışısınız dememiştir. Bunu dedirttirdi AB.
- Neden böyle bir söylem ortaya atılıyor?
Amerika’nın Irak’ı işgal etmesiyle başlayan bir süreç var. Irak’ta Şii, Sünni ve Kürt bölgelerini oluşturdular. O bölgeler oluşunca sanki oradaki yapı Türkiye’ye benziyormuş gibi Avrupa da harekete geçti. Ben bir basın toplantısı ile AB İlerleme Raporu’nu kınadım. ‘Bu Türkiye’yi bölünmeye götürür’ dedim. Aleviler bu tuzağa düşmeyecektir.
- Hacıbektaş’ı ayrı bir yere koymak isteyen mi var?
Tabii Türkiye üzerine bir plan yapıyorsa birileri Hacıbektaş’ı da onun içine katar, o federasyondan (ABF) geldiler, burada bir toplantı yaptılar, ‘Alevilik İslam dışı’ diyenler, ‘Hristiyanlar için Vatikan neyse Alevilik için Hacıbektaş odur’ dediler. Gazetede basın açıklaması yayımladılar. Ben karşı çıktım.
- Neden karşı çıktınız?
Vatikan İtalya’da bağımsız bir din devletidir, ikinci örneği yoktur. Vatikan benzetmesi yanlıştır. Türkiye’ye karşı yapılan bir bölücülük faaliyetinin desteklenmesi anlamına gelir, asla Hacıbektaş Vatikan olmaz, burada ne papaz olur ne papa olur. Bu Ermeni Rum Patrikhanesi’nin ekümenlik istemesine benziyor. O yetmiyor gibi bu örneği vermek Türkiye için talihsizliktir.
- Ne tür tepkiler aldınız?
İçerden Alevi dernekleri eleştirdi. Ayrıca ABD Büyükelçiliği’nden geldiler sizin gibi bu konuları sordular. ‘Alevi dernekleri, vakıfları Alevilik İslam dışıdır diyorlar, siz buna neden karşı çıkıyorsunuz. Bu sorun yaratacak. Sizin ağzınızdan dinlemeye geldik’ dediler.
- Ne anlattınız?
Amerika Irak’ı işgal ettikten sonra üçe böldü. Tam bu sırada AB, Avrupa Alevi Federasyonu’na şunu söyletti, ‘Aleviliğin içi Hıristiyanlıktır, dışı Müslümanlıktır’. Buyurun buradan yakın. Bunu Aydınlık dergisi de haber yaptı. Buna tepki oldu. Tepedekiler kendi dünyasında yaşar, taban hiç bunlara itibar etmez, bunun üzerine bu tutmadı. Sonra 2004 yılına geldi, Irak’ta bu üçlü yapıyı şekillendirdiniz ve rayına oturdu. Sünni ve Şiiler birbirine girdi, ayrışma kemikleşerek sağlandı. Kuzeydekiler yani Kürtler de ‘burası benim’ dedi. Üçünün bir araya gelmesi zor, federasyonunun yolu açıldı. Sıra Türkiye’ye geldi. ‘Tamam, görüşünüzü aldık’ dediler.
- Alevi toplumu neden bu görüşlere itibar etmez?
Toplumu bu ciddi ayrışmaya götürür. Alevilik İslam dışı derken bu bir kere Aleviliğin ruhuna ters. Bizim Allahımız aynı. Peygamberimizin adı da Hz. Muhammed. Hangi dinin peygamberi, İslam’ın peygamberi? ‘İzinden gidin’ dediğimiz kişi kim? Hz. Ali, Hz. Muhammed’in damadı. İslamın önde gelenlerinden biri. Biz bütün deyişlerimizde, cemlerimizde ‘Allah, Muhammed, Ali’ diyoruz. Sonra ‘Alevilik İslam dışıdır’ diyoruz. Bu büyük bir çelişki. Şimdi onlar Hz. Ali’ye değil başka bir Ali’ye bağlamaya çalışıyorlar.
- Nasıl?
Kimisi Etilere kadar götürüyor. Biz diyoruz ki, ‘bunun oralarla ilgisi yok’. Şamanizmden gelen bir Türkmen geleneği var, İslamla karşılaşınca İslamın güzelliklerini, hoşgörüsünü, insanı insan yapan değerlerini almış ama devlet etme yönetim biçiminde biraz kendi geleneklerine uymuş. Ama İslamiyetin özünü, güzelliklerini Peygamber vasıtası ile benimsemiş.
- Bütün Alevi toplumunda bu görüş hâkim mi?
Elbette hâkim. Bu böyle öğretiliyor. Tabandaki insanlar farklı bakar. Derneğin yöneticileri farklı bakabilir. Onlar biraz siyasetle ilgilidir. Bunu toplum ayırıyor zaten. Koşa koşa buraya geliyor insanlar. Hacı Bektaş’a Alevisi de Sünnisi de geliyor, dua ediyor, niyaz ediyor. Burada bir ayrıcalık yok. Bakın Hacı Bektaş-ı Veli’nin bir dizinde aslan, diğerinde ceylan var. Bu sevginin hoşgörünün ve birlikte yaşamanın, barışın simgesidir. Bunlar tutmaz ama siyasetin gereğidir, bir takım şeyleri kurcalayacaklar. ABD, AB, Türkiye de siyaset yapıyor.
-‘Din dersi istemiyoruz’ dediğinizde dine karşı bir algı oluşmaz mı?
Hayır, haşa! Biz Kur’anı kendi yorumumuza göre öğretiriz ve çocuklarımıza anlatırız. Din dersine ihtiyacımız yok. Biz yaşam biçimimizle, tavrımızla anlatıyoruz çocuklara. Ben toplumun birlik beraberliğine bakarım. Müslüman olmuş Alevi ve Sünnileri daha derin ayrışmalara götürecek tavır ve davranışlar bir fayda sağlamaz. Bırakın ceylan da aslan da birlikte yaşasın, birbirine saygılı olsun. Biz Hıristiyan yurttaşlarımıza, Musevi yurttaşlarımıza saygılı mıyız, saygılıyız. Süryani’ye saygılı mıyız, saygılıyız. Lozan’da azınlık olarak kabul edilenlere bakın, Müslüman olmayanlar, Yahudiler, Ermeniler, Rumlar. Suryaniler kabul etmedi sonra. Tarihî gerçekler bunlar.
- Din derslerinin zorunlu olmasına neden karşısınız?
Zorunlu din dersi Türkiye’nin koşullarına uygun değil. Alevi’ydi, Sünni’ydi, Ermeniydi, Hristiyan’dı şimdi bütün bunların dengeli ve tarafsız bir şekilde okullarda eğitimini yaptırmak kolay değil.
- Neden?
Çünkü tek tip eğitim anlayışı ortaya koymuşsunuz. Sünni anlayışa göre yetişmiş hocalar eğitim veriyor. Bu birlik beraberliğimizi zedeler. 1930’da şehirlerden, 1933'te köylerden kaldırıldı din dersi, seçmeliye döndü. 80'den sonra da zorunlu oldu.
- Din eğitimi de bir ihtiyaç. Dersler kalkarsa bu nasıl karşılanacak?
Eğer tamamını kaldırma şansı yoksa ki yok görünüyor. Hayalci olmamak lazım. Kabul etmek lazım bugünkü tabloda bu zor. Zorunlu din dersini bugün kaldırmaya kalkarsınız taban rahatsız olur, ‘boşluk var, ihtiyaç var’ denir. Hiçbir parti buna yanaşmaz. Ancak seçmeli hâle getirirseniz sorun çözüm noktasına gelir. İsteyen din dersine katılır, isteyen katılmaz. Aleviliğin okullarda aynı program içinde öğretilmesinin doğuracağı sakıncalar var onun için seçmeli olmalı.
- CHP de kaldıramaz mı?
12 Eylül’den sonra oturdu sistem. Bilemiyoruz, onların yapacağı çalışmalara bağlı. Belki programlarında vardır. Ben duymadım.
- Neden bugünkü programdaki din dersi Aleviler için sıkıntı oluyor?
Alevi anlayışında biz Tanrı’ya sevgi ile bağlıyız. Hacı Bektaş-ı Veli de öyle diyor. Sevgi muhabbet kaynağıdır. Dostluğun barışın olması sevgiye bağlı. Aleviler ve Bektaşiler sevgiyi baz alır. Tahterevalli gibi. Sevgi yükseliyorsa korku azalır, korku yükseliyorsa sevgi azalır. Tanrı’ya bağlılık da böyledir. Okullarda öyle öğretilmiyor çünkü programda böyle değil. Cehennemle çocuklar korkutuluyor. Alevi çocuklar korku ile eğitilirse çelişki yaşarlar.
- Müfredat değişse, Alevilik de konsa?
Kim öğretecek? Müfredatı kim hazırlayacak, hangi hoca ders verecek? Altyapıyı hazırlamak kolay değil. Zaten bizim ‘gelin çocuklarımıza Alevilik öğretin’ diye bir talebimiz yok.
- Neden? Sizin çocuklarınızın Aleviliği öğrenmesi ihtiyaç değil mi?
Yok, değil. Aileden çocuk öğreniyor, sonra kitaplar çıkıyor yüzlerce, alır öğrenir. Yılda 150’nin üzerinde kitap yayımlanıyor. İnternetten indirir, okur, araştırır. Hz. Ali, Peygamber’i en iyi anlayan kişi. Peygamberin görüşlerini en iyi aktaran kişi olduğu için biz Hz. Ali’yi rehber görüyoruz. Düşünün biz dinin bu güzelliklerini alırız, böyle güzellikleri ile İslam’ı yaşamak isteriz. Kavga ile düşmanlıkla birbirimize niye yaklaşalım? Bugünkü din derslerinde okutulan konular ve din derslerindeki aileden aldıkları birtakım ufak tefek şekilsel olaylar ayrıma götürebilir, ‘Sen niye namaz kılmıyorsun?’ diye sorabilir arkadaşı. Çocuklar baskı görebilir. Seçmeli olsun dememizin sebebi budur.
- Cemevlerine ibadethane statüsü verilmesini neden istiyorsunuz?
Cem yapmasını engelleyemezsiniz. Yasaklasanız da cemevi olmasa da bir yerde toplanır yaparlar. Ama izin verirseniz, cemevleri açarsanız sıcaklık artar, ben şimdi düşünemem bir Sünni vatandaşın bana düşman olacağını, öyle bir şey yok zaten. İbadeti biz Tanrı ile bütünleşme olarak görüyoruz. Ona bağlılığımızı ifade ediyoruz, bunun şeklî önemli değil. Bu cemevlerinde yapılabilir. Cemevi olması ayrı bir din ayrışmasına götürmez, bu işin şekli boyutu. Peygamber kötü bir şey söylemiş mi? Söylememiş. Hz. Muhammed en büyük devrimci. Kolay değil, Arabistan gibi bir yerde Tanrı’nın buyruklarını halka kabul ettirmek kolay mı? Bu özel bir kişilikle olur. Onun söylemlerine bakıyorsunuz hep barıştan yana ve haksızlığa karşı. Öbürü şekildir. Cami veya cemevinde ibadet etmiş. Bu şekildir, yadırganacak şey değil.
- Cemevleri, camiler bölünme getirmez mi?
Tam tersine karşılıklı sevgiyi getirir. Aslanla ceylan bir araya gelmeyi gösterir. Hedefte biriz. İslam içiyiz ibadetimizi böyle yaparız, isteseniz de istemeseniz de, asırlardır baskılardan dolayı evlerde toplanmışlar ve bunu yapmışlar.
- Yasaklar Alevi toplumunu nasıl etkiledi?
Yasaklar birliğimizi bozmuş. Fatih döneminde baskı başlamış. O zamanki Alevi Türkmen Diyarbakır’daki Uzunhasan Beyliği’ne sığınmış. Otlukbeli savaşında Uzunhasan Fatih’e yenilince o insanlar geriye dönememiş, Tunceli, o arada kalmışlar. Aradan yıllar geçmiş, benzeri baskılar Yavuz döneminde artmış. Karşı tarafta Şah İsmail bir Türk beyliği kurmuş, bu sefer baskıdan kaçan Türkmen korkmuş, akın akın gitmiş ya dağlara çıkmış, dağ köyleri kurmuş ya da asimile olmuş ‘tamam sizin dediğinize uyuyorum’ demiş, evlerde yapmış cemini, bir kısmı da Şah İsmail’e katılmış. Cumhuriyet’te Atatürk’le bunların hepsi kalktı, eşit yurttaş olma olgusunu Atatürk getirdi; ama bu zaman istiyor şimdi. Diyanet işleri yeniden yapılandırılırsa bunlar gerçekleşebilir, Diyanet Sünni anlayışın fetva kurumu olmaktan çıkar, Türkiye’de İslamın birlik ve beraberliğini sağlayacak bir yapıya gider.
- Peki bütün bu sorunlar nasıl çözülür?
Çözmenin yolu demokratikleşmekten, şeffaflıktan geçer, bu cemevleri meselesi bitse federasyoncuların elinde hiçbir şey kalmayacak. İstismar mevzularını elinden almak lazım. Alevi köyüne cami yapmaya kalkmak istismar konusudur, bunlar yanlış şeyler; çoğunluk nasılsa onun ihtiyacını karşılayacaksınız. Üç kişi namaz kılıyor diye cami yap, 500 kişi cemevi yok diye evlerde cem yapıyor. Olmaz bunlar.
Adını Hacıbektaş-ı Veli’den alan ilçe
Hacı Bektaş-ı Veli Horasan’ın Nişabûr şehrinde 1281 senesinde doğdu. İlk eğitimini Şeyh Lokman-ı Perende’den aldı. İrşad ve tebliğ için Anadolu’ya geldi. Halka doğru yolu göstermeye başlayan ve kıymetli talebeler yetiştiren Hacı Bektaş-ı Veli, kısa zamanda tanınarak büyük rağbet gördü. Hayatının büyük bir kısmını Sulucakarahöyük’te (Hacıbektaş) geçiren Hacı Bektaş-ı Veli, ömrünü de burada tamamladı (1338). Mezarı, Nevşehir’e bağlı Hacıbektaş ilçesinde. Makalat adlı Arapça bir eseri var. Hacı Bektaş-ı Veli’nin derslerini ve sohbetlerini takip ederek onun tarikatına bağlananlara ‘Bektaşi’ denildi. 25 Kasım 1925 tarihinde tekke ve zaviyelerin kapatılmasına kadar devam eden Bektaşi tarikatının piridir. Alevi-Bektaşi anlayışı, Anadolu’nun yanı sıra Balkanlar, Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya ve Macaristan’ın Budapeşte şehrinden Azerbaycan’a kadar birçok yerde kabul görmüş ve benimsenmiştir. Mevlana, Baba İlyas, Ahi Evren’le çağdaştır. Vilayetname’de, Hacı Bektaş-ı Veli, Hz. Ali’nin soyundan yedinci İmam Musa Kazım nesline bağlanarak, soy şeceresi hakkında şu bilgi verilir: “Hacı Bektaş-ı Veli, Seyyid Muhammed İbrâhim-î Sânî, Seyid Mûsa’î-Sânî, İbrâhim Mükerrem el-Mücâb, İmam Mûsâ Kâzım.” Ancak bu silsilenin doğruluk derecesi tartışma konusu olmuştur.
Almanya’da Alevilik dersleri veriliyor
Açılım sonrası oluşacak yeni durumu ABF değil, Alman hükûmeti de dikkatle takip ediyor. Almanya Büyükelçiliği yetkilileri Alevi açılımında atılan her adımı yakından izliyor. Açılım daha kamuoyuna duyurulmadan çalıştayların başlayacağını öğrenen Alman Büyükelçiliği, bu konudaki sorumlularla görüşmek için hayli çaba sarf etmişti. Alman yetkililer, “Almanya’da yaşayan birçok Alevi var. Türkiye’nin onlarla ilgili atacağı her adım bizi de güvenliğimiz açısından ilgilendiriyor” düşüncesiyle sürece müdahil olma kararlılığını göstermişti. Almanya’da 700 bin Müslüman öğrenci İslam dersi alamazken, 70 bin civarındaki Alevi öğrencinin Alevilik dersi almasının önü 2008’de açıldı. Alevilik dersleri Almanca dilinde yapılıyor, dersin içeriği ise Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’nun belirlediği esaslar çerçevesinde yapılıyor. Alevilik derslerini Alevi öğretmenler veriyor. İlk olarak dersler Kuzey Ren Wesfalya ve Bavyera eyaletlerindeki toplam 10 okulda başladı.
Aksiyon - İDRİS GÜRSOY - Sayı: 829 / Tarih : 25-10-2010