Fehmi SALIK : Meclis'te Bir Kadın

Fehmi SALIK : Meclis'te Bir Kadın      Ben biraz da ‘sözünü esirgemeyenler’ sınıfındanım. Politikada...

Fehmi SALIK : Meclis'te Bir Kadın
     
Ben biraz da ‘sözünü esirgemeyenler’ sınıfındanım. Politikada bu yüzden dikiş tutturamadım belki de. Tek tırnak içindeki kavramı, sakın ola ki ‘patavatsızlık’ olarak anlamayasınız. O denli saygısız da değilim.
      
O günkü SHP içinde, uzun bir süre, politika yaptım. Parti içi sürtüşmeleri, çekişmeleri; kişilerin birbirlerine çamur atmalarını; bir gün ‘ak’ dediklerine, bir sonraki gün ‘kara’ dediklerini çok yakından gözlemledim.
      
Politika yaptığım yıllar, en has arkadaşlarımdan biri geçmişin TKP’lisi, günümüzün CHP’lisi Sayın Kemal Anadol’du. Onunla birlikte ‘Demokrat Karşıyaka’ adında bir de gazete çıkardık birkaç ay. Gazetenin yazılarını hemen hemen ikimiz yazıyorduk. Parti içinde, Anadol’la aynı cephede, omuz omuza, ‘iki Mehmet’ gibiydik. Delege seçimlerinde, kongrelerde en önlerdeydik.

Bir ara seçimde, Erdal İnönü’nün, İzmir ikinci bölgeden milletvekili seçilmesini sağlayabilmek için geceyi gündüze katıp öyle çalışmıştık; başarmıştık da.
      
İşte bu yorgun günlerimizin birinde, Tepecik’te bir sinemada, geniş katılımlı bir toplantıda o gün SHP İzmir İl Başkanlığına soyunan bir adamın yaptığı konuşmayı içime sindirememiş, hemen sahneye fırlamış, neye uğradığını şaşıran bu adamın elinden mikrofonu kapmış ve şu tümceyi söylemiştim katılımcılara: “Bu adam, yalan söylüyor.”  Yalanlarını da bir bir çarpmıştım adamın suratına. Başta Kemal Anadol olmak üzere o günkü cephe arkadaşlarım, bu söylemimi ve eylemimi çok iyi anımsar.
      
Yine parti içi bir savaşımda, bizim cephede olmayan ama gerçekleri dile getiren, ağzından bal akan, bir bayan partilimizi dinlerken, benim de ağzımın suyu akmış, bizim grubun rahat işitebileceği bir biçimde şu tümceyi söylemiştim: “İşte böyle bir kadının kocası olmayı çok isterdim.” Anadol dâhil tüm arkadaşlarım, katıla katıla gülmüşlerdi o gün.
      
Türbanı üniversitelerde ‘serbest’ kılmayı sağlayacak Anayasa değişikliğini gerçekleştirmek üzere toplanan Meclis’in 59. oturumunu TV’lerden ben de izledim.
      
Meclis kürsüsünde arkadaşım Kemal Anadol konuşuyordu; tanıdığım ilk yıllarındaki gibi heyecan yüklüydü yine. Söylediklerinin tümü de doğruydu. Ama bazı doğrular daha vardı ki Sayın Anadol, onları da iyi bildiği halde nedense bu denli bir atılım göstermemişti gediklisi olduğu o Meclis’te…
      
Burada bir ayraç açmak istiyorum: (Bu ‘serbest’ sözcüğü, ‘özgürlük, erkin’ anlamından çok, bir yere bağlılık, anlamı taşır. Değerli yazar Murat Belge, 02.02.08 tarihli Radikal’de bu konuya değindi. Ben daha önceki yazılarımda birkaç kez değinmiştim buna. ‘Serbest’, Farsça bir sözcüktür: ser, baş; best, bağlı; serbest, ‘başı bağlı’ anlamına gelir.)
      
Her neyse; türban da zaten başa bağlanmıyor mu? Aslında türban bir özgürlük simgesi değil, tam anlamıyla bir ‘kapalılık’ simgesidir. İster tek değil, kırk düğüm atın; türbanın rengi de kokusu da gericidir; yönü eskiye dönüktür.
      
Arkadaşım Anadol’dan sonra konuşanlar çok oldu.
      
Bunlardan biri de DTP’li Sayın Aysel Tuğluk’tu.
      
Gündemine özgürlüğü koyan büyük Meclis’in o günkü yöneticisi, Aysel Tuğluk’un konuşmasına izin vermedi; mikrofonu kapattı. Bunlar büyük Meclis’i, sadece kendilerinin, sadece babalarının evi sanıyorlar. Camdan kürsüdeki başkanın yüzüne iyice baktım: Yanaklarını bir alev sarmıştı adamın; Aysel Tuğluk’un sözlerinden rahatsız olmuştu adam. Aysel Tuğluk, onlar gibi düşünmüyordu çünkü; onlar gibi konuşmuyordu. Söylediklerinde ‘vatan, millet, Sakarya’ yoktu; gerçeklik vardı. Ülkemizdeki gelişmelerin tanımını eksiksiz yapıyordu bu saygın kadın: Ilımlı İslam’ı, sahte milliyetçiliği, Ergenekon destanı yazmayı amaçlayanları, Kürt sorununu, Aleviliği apaçık dile getiriyor ve soruyordu:
      
Özgürlükten yana mısınız? Gelin 301’i kaldıralım; biz de seve seve katılalım size. Kürt sorununu çözmek için Amerika’lara neden gidiyorsunuz? Gelin bu sorunu, bu çatının altında çözelim. Eşitlikten yana mısınız? Öyleyse niye Alevileri görmezlikten geliyorsunuz? Peki, bu ‘zorunlu din dersleri’ de, neyin nesi oluyor? Laikliği sakız edip çiğniyorsunuz sürekli; ülkede laiklik varsa, Diyanet kalesinde sallanan sadece ‘Sünni/Hanefi’ simgeli o bayrağın işi ne orada?
      
Unutmadan söyleyeyim hemen: Ben de tıpatıp Aysel Tuğluk gibi düşünüyorum.
      
Saygıdeğer profesörler ikiye bölünmüş; bir bölümü türban yasaklansın, diye ayağa kalkıyor; bir bölümü de imza toplayıp ‘serbest’ olması için çırpınıyor bayağı. Ben her iki kesimin görüşünü de onaylamıyorum. Önce şu ‘YÖK’ nedir onun tanımını yapsınlar bir. Kadınlarımız bayrak açıp yürüyor. Keşke Susurluk, Şemdinli, Ergenekon çeteleri için de yürüselerdi. Alevilere yapılan hakaretler için, Sivas’ta yakılan aydınlar, sanatçılar için de bayrak açsalardı. İster asker, ister gerilla anası olsun, neden kadınlarımızın ciğeri yansın? Bu durum, türbandan daha mı az önemli? Büyük ‘hocalar’, bunlar için niye ayağa kalkmıyor, imza toplamıyor?  Suratı rüzgâr yememiş, teni güneşte yanmamış, ciğer ateşi görmemiş hanımların, bayrak açıp yürümeleri kolay. Geç efendim, geç…
      
Aysel Tuğluk’un Meclis kürsüsündeki konuşmasından sonra M.Ali Birand’ın Meclis bahçesine kurduğu ısıtma aygıtları önünde MHP’li Oktay Vural’la yarışan arkadaşım Kemal Anadol, aklına geldi de bir ara sözlerinin arasına Aleviliği de yerleştirdi. İşin ilginç yanı, bir süre önce Aysel Tuğluk, Meclis’in önünde bir gazetecinin sorusuna yanıt vermek istediğinde, polis tarafından engellenmişti. Hangi özgürlükten söz ediyorsunuz siz?
      
İnsan düşünmeden edemiyor şimdi: Bu özgürlük denen şey, sadece ‘birileri’ için mi?
      
İşte bu arkadaşım Sayın Kemal Anadol’la, görüşlerini benimsediğim ve de kişiliğine hayran kaldığım Sayın Aysel Tuğluk, geçmişimdeki o iki olayı anımsattılar bana. Her ikisine de saygılarımı sunuyorum.
     
Ha, şunu da söyleyeyim:
      
SODEP’ten sonra ben, CHP’li olmadım hiç…

Fehmi SALIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy57676 = 'fehmisalik' + '@';

addy57676 = addy57676 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text57676 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

57676 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->


8 Şubat 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku