(...) Buna göre, ne Maraş’ta ne de Sivas’ta İslamcıların, faşistlerin, sağcıların bir rolü bulunmaktadır. Her şey Ergenekon isimli bir örgütün belirleyiciliğinde vuku bulmakta ve masum Türk sağı bu olaylarda bir piyon olarak kullanılmaktadır.
Zaman gazetesinin 2 Temmuz vesilesiyle yaptığı haberlere bakmak bile yeterlidir Türk sağının mağduriyetini ve masumiyetini anlamak için.
Buna göre, katliamın hemen öncesinde Aydınlık çevresi Sivas’ta yoğun bir faaliyet göstermiştir ve Aziz Nesin de zaten Aydınlık gazetesinde yazmaktadır...
Fatih YAŞLI : Ergenekon'dan geriye 68'e kadar say
Liberal-muhafazakâr ittifak el ele vermiş Türkiye tarihini yeniden yazıyor.
Bu yeniden yazma sürecinde, Türk sağı, demokrasinin, sivilleşmenin, hak ve özgürlüklerinin, anti-militarizmin ve hatta anti-faşizmin taşıyıcı öznesi olarak sunulurken, solun payına düşen halktan kopuk, cuntacı, derin devletle bağlantılı, jakoben, otoriter ve militarist gibi sıfatlarla birlikte anılmak oluyor.
Sağ, bu ülkede en baştan beri kendisini mağdur ve mağdurların temsilcisi gibi gösterme stratejisini benimsemiş, bütün oyunu bunun üzerine kurmuştur.
Bu stratejinin başvurduğu söyleme göre, otoriter-vesayetçi, laik-jakoben cumhuriyet rejimi, mütedeyyin insanların dinlerini özgürce yaşamalarına engel olmuş, Müslümanları baskı altına almıştır. Bu da yetmezmiş gibi, 27 Mayıs’ta ve 28 Şubat’ta iki kez darbe yaparak, mütedeyyin insanların oylarıyla ve demokratik bir seçimle iktidara gelen partileri iktidardan uzaklaştırmıştır.
Siyaset bilimi literatüründeki teorik karşılığı Şerif Mardin’in merkez-çevre paradigması olan bu söylem, kendisini merkeze karşı çevredekilerin, dışlanmışların, ezilmişlerin ve mağdurların temsilcisi olarak göstermeyi gerçekliğe hilafına rağmen başarmıştır.
Gerçeğin hilafınadır bu başarı; çünkü DP’nin kurucuları, CHP’nin toprak reformuna karşı çıkan toprak ağaları ile finansal sermayenin temsilcileridir, Adalet Partisi, sanayi burjuvazisinin temsilcisidir, ANAP Özal şahsında küresel kapitalizmin Türkiye mümessili olan bir partidir ve AKP de bu geleneğin günümüzdeki mirasçısıdır.
Gerçeğin hilafınadır bu başarı; çünkü Türkiye’de kendisini çevrenin temsilcisiymiş gibi gösteren merkez sağ, geçmişten bugüne emperyalist merkezin taşeronluğunu görevini layıklıyla yerine getirmiştir.
Ancak gelinen noktada liberal muhafazakâr ittifak, bununla yetinecek bir durumda değildir ve bu nedenle de tarih yazımını Osmanlı’nın yıkılış döneminden başlatılması gerekmektedir.
Liberal muhafazakâr ittifak, karşı-devrimci bir güç olarak, tarih yazımını bünyesinde ilerici bir nüve gördüğü 1908 devriminden başlatmak durumundadır.
İttihat ve Terakki’nin II. Abdülhamit’i devirip meşrutiyeti ilan ettirmesini bir türlü içine sindiremeyen muhafazakârlar, İttihat ve Terakki’yi masonların ve Yahudilerin etkili olduğu bir örgüt olarak sunar ve “ulu hakan” Abdülhamit’i tahttan indirip Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne sebep olmakla suçlarken, liberallerin suçlamaları İttihat Terakki’nin jakobenizmi, otoriterliği ve militarizminde ekseninde şekillenmektedir.
İki taraf da kendi kafalarındaki İttihat ve Terakki imgesi üzerinden bir tarih kurgulamakta, bu imge üzerinde ortaklaşmakta ve İttihat ve Terakki’nin burjuva devrimci karakterini göz ardı edip İttihat ve Terakki’yi kolaylıkla mahkûm edebilmektedir.
Liberal muhafazakâr tarih yazımında Kemalist cumhuriyet İttihatçıların doğal mirasçısı ve Türkiye solu da hem İttihatçıların hem Kemalistlerin devamcısı, takipçisi olarak kodlanmaktadır.
Dolayısıyla, İttihat ve Terakki’den CHP’ye, CHP’den THKO ve THKP-C’ye uzanan bir çizgisel tarih şeması şekillendirilmiş olmaktadır.
İttihat ve Terakki’den 68’e uzanan çizgi, elitist, jakoben ve militaristtir.
Kodlama bu şekilde gerçekleşince birileri de hayâsızlığı ele alıp Hrant Dink’in katillerinin Denizlerin ve Mahirlerin mirasçıları olduğunu yazabilmektedir. Türkiye solunu kitlelerle buluşturan anti-emperyalist damar, ulusalcılık adı altında kolaylıkla mahkûm edilebilmekte Denizler ve Mahirler cuntacı olmakla suçlanabilmektedir.
Hem de kim tarafından?
Soros parasıyla solculuk oynayanlar tarafından.
Böylesi bir tarih yazımı, solun bir bölümünün akıl yitimi ile neticelenebilmekte ve düşünsel mesaisini sol ve emek düşmanlığına hasretmiş Nazlı Ilıcak’la ya da Abdurrahman Dilipak ve İhsan Dağı’yla beraber darbeye karşı yetmiş milyon adım atılabilmektedir.
İnönü Alpat’ın dediği gibi, o eylemle sol, cellâtlarıyla birlikte yürümüş, üstelik bundan yüksünmemiştir.
Liberal-muhafazakâr ittifak, solun tarihini bu şekilde yazmak ve solu bir akıl yitimine uğratmakla kalmamakta; Türk sağının katliam geleneğini de kolaylıkla ne olduğu bilinmeyen gizli bir örgütlenmeyi fail ilan ederek, kolaylıkla devre dışı bırakabilmektedir.
Buna göre, ne Maraş’ta ne de Sivas’ta İslamcıların, faşistlerin, sağcıların bir rolü bulunmaktadır. Her şey Ergenekon isimli bir örgütün belirleyiciliğinde vuku bulmakta ve masum Türk sağı bu olaylarda bir piyon olarak kullanılmaktadır.
Zaman gazetesinin 2 Temmuz vesilesiyle yaptığı haberlere bakmak bile yeterlidir Türk sağının mağduriyetini ve masumiyetini anlamak için.
Buna göre, katliamın hemen öncesinde Aydınlık çevresi Sivas’ta yoğun bir faaliyet göstermiştir ve Aziz Nesin de zaten Aydınlık gazetesinde yazmaktadır.
Demek ki dönemin RP’li belediyesinin katliamdaki rolü üzerine kafa yormamıza, demek ki İBDA-C’nin cihat çağrıları üzerine kafa yormamıza, demek ki “taraf olmayan bertaraf olur” sözü üzerine kafa yormamıza gerek bulunmamaktadır.
Ne de olsa siyasal İslam değildir katliamın tertipçisi, ne de olsa Türk sağı aslında çevrenin temsilcisi olarak demokrasinin lokomotifidir, ne de olsa anti-komünizmden, sol düşmanlığından beslenmemektedir Türk Sağı!
Liberal muhafazakâr ittifak Türkiye tarihini yeniden yazar ve solu mahkûm edip sağı kahraman ilan ederken, “darbe karşıtı” sol hiç olmazsa 2 Temmuz 1993’ü aklına getirebilmiş, keşke ateşte semah durmuş o güzel çocuklarının kimler tarafından katledildiğini aklına getirebilmiş olsaydı, belki o zaman teo-liberallerle, yani kendi cellâtlarıyla aynı yolları arşınlayabilmiş olmasından azıcık utanç duyabilirdi.
Fatih Yaşlı
Sendika.org - 5 Temmuz 2008
NOT : FOTOĞRAFLAR SİVAS KATLİAMI DURUŞMLARINDAN...