Susmak mı, konuşmak mı? Hangisi daha can yakıcı diğerinden?
Sivas’ta diri diri yakılmak mı, Tuzla’da tersanelerde iş cinayetine kurban edilmek mi? Davutpaşa’da beton yığınları altında kalmak mı?
Ülkemde işçi demek, aydın demek, sanatçı demek, insanca yaşayabilmek ya da eve ekmek götürebilmek için ölümü göze almak demek. Milli takım “sevinci” ile sokaklarda gencecik bedenlerin kan içinde kalması, “öfke boşaltmak”tır ve ertesinde zamlara boğulmaktır.
Hâlâ onlarca insan sırf asalak takımının kasalarına ne kadar para girecek diye Kürt ve Türk gençlerinin ölümünü “doğal” görmektedir şahin kafalarında.
Farkında mıyız?
Ateşler sarmış dört bir yanımızı ve çember daralıyor.
Bu ateşin içinden ya kurtulacak, ya da bir akrep gibi kendi zehrimizle kendimizi yok edeceğiz.
Bunca saldırıya karşı toparlanamıyorsak, sırtımızda saltanat sürenlere karşı grevler, sokak eylemleri örgütleyemiyorsak, dönüp kendimizi yeniden ve yaşadığımız toplumu tekrar tekrar sorgulamalıyız...
Geleceğimize yönelik önemli kararların alındığı bir süreçte, geniş kitlelerin yeterli tepkiyi örgütleyememeleri, edilgen bir tutum içerisine sürüklenmesinde en büyük sorumluluk yine bizlerin, öz örgütlerimizde örgütlenemememizdedir.
Bugün artık tribünde seyirci olmamalıyız. Hayat sahadaki on bir astan ibaret değil. O nedenle onların ve o hakemlerin hakkımızda vereceği bu karara razı olamayız/olmamalıyız.
Artık taş yerinden oynadı. Sivas ülkenin her yeridir. Ve bu ateş, işçi-emekçilerin birlikte karşı duruşuyla engellenir...
Şeriat ve laiklik tartışmalarıyla ve ondan beslenen gericiliğe karşı, barış, demokrasi ve kardeşlik için ortak ses olup çoğalmanın yolu, hep bir ağızdan gericiliğe karşı yarınlarımıza sahip çıkmaktır. Ancak işçi ve emekçilerin iktidarıyla bu karabasandan kurtulabiliriz.
Yani, şimdiye kadar hiç ama hiç olmadığı kadar daha yüksek sesle eşitlik, barış, demokrasi ve özgürlük için, bilimi kuşanmak ve ona sımsıkı sarılıp güvenmek durumundayız.
Üretim alanlarımızda, semtlerde örgütlenerek, damlaları çoğaltarak ve öfkemizi bileyerek ilerlemeliyiz. Çözümü başkalarında değil, kendimizde aramalıyız. Yok, kurtarıcı sensin, kurtaracak olan kendini.
Ve elbette unutmamalı, unutturmamalıyız.
Sorulamayan soruları daha yüksek sesle haykırarak yanıtları aramalı ve istemeliyiz. Susarak, susturarak-susturularak yürümemeliyiz artık saflarda. Söylenmemiş olanlarla değil yapılmış olanların gerçekliği ile yürümeliyiz aydınlık günlere, özgür günlere.
Faşizmin çıkar ateşinde tutuşturulmuş bedenlerimizin yasını, mücadelemizle anarak ölümsüz kılacağız bir daha.
Üçüncü bir gözüm olsun isterdim
Yoksa nasıl dayanır insan
Bu kan gölüne bakmaya?
Şimdi bütün yangınların adı temmuz
Hasret kokuyor bütün çimenler
Tutuşturabildiler mi bizde kalışlarını?
Yok yok
Şimdi bütün yitişlerin adı temmuz
Ve her temmuz
Yeniden doğurdu onları bize
Birer birer gidenler geliyor biner biner...
(Şiir: Esra Mayda)
Esra Mayda (Güngören/İSTANBUL)
EVRENSEL - 3 Temmuz 2008