Araştırmacı-Yazar Esat Korkmaz, “Alevilikte kurban miracı (Kanlı Kurban-Kansız Kurban)” başlığıyla Alevi inancında kurbanın yerini ve önemini yazdı.
Korkmaz, “Kurban algısının dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz: Bir sığlıktır gidiyor. Başlangıçta kansız kurban, kanlı kurbana göre daha yaygındı; daha çok takvimli günlere ve adağa bağlı olarak gerçekleştiriliyordu kanlı kurban. Kurban algısının yabancılaşmasına koşut, kansız kurban, anlamını önemli ölçüde yitirdi; ortaya çıkan boşluğu kanlı kurban doldurdu” dedi.
“MÜSLÜMANLA FARKIMIZ SİLİNMİŞ DURUMDA”
Kendini Doğa-tanrıcılık ve İnsan-tanrıcılık üzerine yapılandıran Alevilikte kurban algısının, özünde çok çarpıcı ve ufuk açıcı olduğunu söyleyen Korkmaz şunları dile getirdi:
“Gel gör ki halde, kurban algısının dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz: Bir sığlıktır gidiyor. Kurbanı Allah-İbrahim-İsmail ve koç dörtlemesine bağlayıp geçip bir kenara oturuyoruz. Ehl-i Sünnet’i izleyen her Müslüman da böyle düşünüyor; ötesinde, İsmail’in yerine İshak’ı koyan her Yahudi de böyle açıklıyor. Özetle farkımız silinmiş durumda.”
“ALEVİLİKTE KURBAN KANLI VE KANSIZ OLARAK AYRILIR”
‘Okuyan olur, katkı olur, paylaşan olur çoğalır umuduyla kurban algısının açılımını yapmaya çalışalım’ diyen Kormaz’ın yazısı şöyle:
“1) Alevilikte kurban, yol erkânında gösterilen durumlarda, Bu-Dünyadan uğurlanmadan Tanrı’ya-Hakk’a kavuşmanın anısına, lokma edilip tüketilmek için tığlanan, belli özelliklere sahip hayvan (kanlı kurban) ya da aynı kutsal amacı gerçekleştireceğine inanılan ve ihtiyacı karşılayan yiyecek-içecek, yağ, şeker vb. gıda, ötesinde paradır (kansız kurban).
Başlangıçta kansız kurban, kanlı kurbana göre daha yaygındı; daha çok takvimli günlere ve adağa bağlı olarak gerçekleştiriliyordu kanlı kurban. Kurban algısının yabancılaşmasına koşut, kansız kurban, anlamını önemli ölçüde yitirdi; ortaya çıkan boşluğu kanlı kurban doldurdu.
Kanlı kurban geleneğinin yaygınlaşması, yaşamın ancak, canı alınan başka bir yaşamla başlayabileceği düşüncesini-inancını kafalara yerleştirdi. Bu türden düşünce-inanç geleneği, kurban sunmadan hiçbir yaratımın ya da üretimin gerçekleşemeyeceği algısına taşıdı insanları. Varlığa gelene can vermek gerektiğinde, ona yaşamını ya da ruhunu, kanını vermek gerekir algısı öne çıktı.
Kanlı kurban geleneğindeki bu yabancılaşmayı, tersine dönüşüme uğratabilmek için, kansız kurban deneyimini canlandırmak, kanlı kurban deneyimini, takvimli günlere ve adağa indirgemek yani sönümlendirmek gerekir.
“YOL KURBANLARI…”
2) Hak yoluna kendi canından geçen, başını yola adayan yol ehli can ya da Yol’un gerçek kurbanları olarak algılanan, her Alevinin izinden gitmek durumunda olduğu, kavgasını kavga, aşkını aşk bildiği dâr pirlerinden her biri bir Yol kurbanıdır, yani Yol ehli can, Hallac-ı Mansur, Fazlullah Hurûfi, Seyit Nesimi ve direniş simgesi Hüseyin, bir Yol kurbanıdır.
3) Yol’da bir engel olarak beliren ve feda edilmesi gereken nefis bir kurbandır. Her Alevi, kendini sorgulamaya yatırdığında nefsini feda eder; nefsini, zalimle özdeşleştirdiğinden, nefsini feda etme görüntüsü ardında zalimi boğar. Anlaşılacağı gibi nefsini boğmak da zalime başkaldırmak da bir kurbandır.
4) Kaynağını devriye tasarımından alan, varlığa gelişin nedeni durumundaki her eylem, bir kurbandır; devriye kapsamında, başlangıçta karanlığın aydınlığı doğurması bir kurbandır. Bu nedenle varlığa gelişin, kurban etme eylemi ile başladığı genel kabul görür. Bu bağlamda evrensel hareketin başlangıcı olarak algıladığımız ve b’nın altındaki nokta olarak bilincimize-inancımıza taşıdığımız bâtınî Ali, bir kurbandır.
5) Hacı Bektaş Veli’nin adına bağlanan Dört Kapı Kırk Makam’a, yani Aleviliğin öğretisine göre Yol’a ikrar verme, bir kurbandır; demek ki Yol’a girme kurbandır, demek ki kurban olmak, el almaktır.
“KURBAN MİRAÇLARI…”
Gelelim şimdi kurban olgusunun sır yanına: Kurban, kime-neye sunuluyorsa onun donuna bürünür: Birinci durumda kurban, doğanın canı durumundaki Tanrı’nın donuna/ doğanın bedeni durumundaki Hakk’ın donuna bürünür; bu can kendini somuta taşıdığında/ beden olarak dirildiğinde hayvansa hayvan-tanrıdır, insansa insan-tanrıdır. Son amaç insan olduğuna göre kurban, yani hayvan-tanrı insana, yani insan-tanrıya sunulur. Ölümsüzlük felsefesi gereği, ölmeden evvel kurban olarak, yani, bir hayvanı kendi adına tığlayarak ya da yaşarken dirilerek, yaşamın sonsuzluğa açılan kapısı aralanır: Bu bir kurban miracıdır.
İkinci durumda kurban Hallac-ı Mansur, Fazlullah Hurûfi, Seyit Nesimi ve direniş simgesi Hüseyin donuna bürünür: Kurban onlara sunulur, onlar aramıza çağrılır; çağrıda süreklilik sağlanarak dâr pirlerimize can vererek ölümsüzleştirilir: Bu bir kurban miracıdır.
Üçüncü durumda kurban, nefis ya da zalim donuna bürünür: Kurban, nefse karşı verilen mücadeledir, zalime başkaldırmadır. Bu bir kurban miracıdır.
Dördüncü durumda kurban, eylem ya da bâtınî Ali donuna bürünür; kurban sunumunda süreklilik sağlayarak evrenin ve insanın öyküsü yazılır; devriye ve devriyenin başlangıç nedeni olan eylem ya da bâtınî Ali kutsanır. Kutsanma görüntüsü ardında, varlıkların önsüzden-sonsuza akışı kanıtlanmak istenir: Bu bir kurban miracıdır.
Beşinci durumda, kurban, ikrar vererek yola giren ya da el alan canın donuna bürünür. Kurban olarak Yol yaşatılır; kurban sunumu ortadan kalkarsa eğer Yol söner, Yol’un kaynağı kurur: Bu bir kurban miracıdır.”
(PİRHA HABER MERKEZİ)