Seçimlerden bu yana siyasal İslam hem toplumda, hem yürütme ve yasama organlarında büyük ilerlemeler kaydetti, yükselişi ivme kazandı. Seçim öncesinde AKP'yi doğrudan ya da dolaylı olarak destekleyen liberal entelijansiya ise hâlâ bu sürecin doğasını görmezden gelmekte ısrar ediyor. AKP'yi etkileyeceğine, şekillendireceğine olan "inancını" bir türlü terk etmiyor. Olup biteni, dil sürçmesi, hata gibi kavramlarla açıklamaya çabalıyor.
Başbakan açıkça söylüyor
Ancak, bu "inkârı" desteklemek üzere üretilen "fanteziler" hızla çözülüyor. Siyasal İslamın her gün yeni bir mevzi kazandığını gösteren gazete haberleri bir yana, Başbakan Tayyip Erdoğan da, niyetini açıkça söylüyor:
"... son zamanlarda ılımlı İslam diye bir ifade kullanılıyor... Bu da çok yanlıştır. İslam İslamdır."
"Velev ki bir siyasi simge olarak taktığını düşünün. Bir siyasi simge olarak takmayı suç kabul edebilir misiniz?"
"Biz Batı'nın ilmini ve sanatını almadık. Maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık..."
"..Türkiye'de toplumsal mutabakat var ama, kurumsal mutabakat yok. Sorun da zaten burada."
Bu sözlerin anlamı, metni bağlamına oturtarak okumasını bilenler için çok açık. Hiçbiri dil sürçmesi ya da, "Başkalarının kılığına kıyafetine, hayat tarzına karışmaya ne hakkınız var. Biraz özgürlükçü olun" sözleriyle çelişen ifadeler değil. Başbakan'ın sözlerini bağlamlarına koyarak okursak bakın ortaya neler çıkıyor.
"İslam, İslamdır" : Bu ifadeye anlam kazandıran bağlam, radikal (Hizbullah, Hamas, Vahabilik, El Kaide) ve ılımlı-reformist, (liberal, demokrat, dolayısıyla radikal İslama karşı, çağdaş toplumun ve Batı'nın müttefiki) iki İslam olduğuna ilişkin kurgudur. Liberal entelijansiyanın ılımlı İslamın temsilcisi olarak sunduğu Tayyip Bey, ılımlı İslam kavramını reddederek, kendi İslam anlayışıyla "radikal İslam" arasında, dini, felsefi ve siyasi açıdan bir fark olmadığını söylemiş oluyor.
Siyasal simge ve mutabakat sorunu
"Velev ki siyasi simge olabilir" sözlerinin anlamını da "siyasal" ve "simge" sözcüklerinin bağlamına oturtarak irdeleyebiliriz. Açık ki "siyasi"nin bağlamını bize siyasal İslamın projesi veriyor. "Simge" sözcüğünün bağlamını ise, bu siyasi akımın hegemonya kurma sürecinde bulmak olanaklı: Bir hegemonya sürecinde, ampirik bir nesne, özel bir konuma yükseltilerek, hegemonya projesinin "toplumsal mükemmellik vaadinin" realite içindeki taşıyıcısı, onun yerine geçen, fiziki simge, haline gelir (Laclau). Bir siyasi simge olarak türban, tam da böyle bir özelliğe sahiptir. Hegemonya sürecindeki işleviniyse, bireysel özgürlükler kavramı aracılığıyla, liberal (sağ ve sol) entelijansiyanın siyasi enerjisini, türban üzerinden, siyasal İslamın hegemonya projesini güçlendirecek biçimde tüketerek gerçekleştiriyor.
"... Biraz özgürlükçü olun!" ifadeleri, "kültürel liberalizme" değil , Atilla Yayla'nın "çağdaş kıyafet, bireylerin özgürce seçtiği kıyafettir. Elbette toplumun genel ahlak kuralları geçerli olacak" uyarısındaki "genel ahlak kuralları geçerli olacak" ifadesinin ışığında "okunduğunda" tam aksi yönde, totaliter bir eğilime işaret ediyor.
"Maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını aldık ...", ifadelerinin anlamı da bu totaliter eğilimle yakından ilgili. Siyasal İslamın, Müslüman Kardeşler'den, Vehhabiliğe, El Kaide'ye kadar uzanan alt kümelerinin söylemleri içindeki, "Batı'nın etkileri değerlerimizi yozlaştırdı, bizi dinimizden uzaklaştırdı, ahlaki çöküntü yarattı" varsayımını, "kurtulmak için saf dini prensiplere geri dönmek (asrı saadet) gerekir" tezini anımsamak yeterli. Tayyip Bey'in esas itirazı da, işte bu, Batı'dan gelen Aydınlanma temelli "hakikat rejimine".
Nihayet, "Toplumsal mutabakat var ama, kurumsal mutabakat yok ..." saptamasının arkasında da yine, AKP'nin siyasi projesinin toplumsal mutabakat haline geldiğine, şimdi kurumları da bu mutabakata uygun bir biçimde şekillendirmek gerektiğine ilişkin, totaliter bir anlayış var.
Liberal entelijansiyanın halini, liberalizmin toplumsal süreçleri anlamaktaki yetersizliği ile ancak bir yere kadar açıklayabiliriz. Ondan ötesi için benim aklıma, AKP için anayasa taslağı hazırlayan Prof. Özbudun ve ekibinin şimdi kaygılanmaya başladıklarına ilişkin haberleri okuyunca, Istvan Szabo 'nun Mefisto filmindeki, Hendrik Höfgen geliyor; sanatını icra etmeye devam edebilmek için bilincini terk eden artist... Bu ekip de Herr Höfgen gibi "işini" en iyi biçimde yaptı, ama genel siyasi bağlamına aldırmadan... Şimdi, enerjileri, saygınlıkları, bireysel özgürlükler kavramı aracılıyla, türban üzerinden, siyasal İslamın hegemonya projesini güçlendirecek biçimde tüketiliyor...
Ergin Yıldızoğlu
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy1283 = 'erginy' + '@';
addy1283 = addy1283 + 'tr' + '.' + 'net';
var addy_text1283 = 'erginy' + '@' + 'tr' + '.' + 'net';
( '' );
1283 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
http://erginyildizoglu.blogspot.com/
31 Ocak 2008 - Cumhuriyet