Attila Aşut / Odatv.com
Sivas Kıyımı’nın üzerinden on altı yıl geçti. Ama bu toplu öldürümün ardındaki gerçekler henüz gün ışığına çıkarılamadı. Binlerce yıllık “Agarta” söylencesinin izini süren Ergenekon savcıları, nedense yakın tarihimizin bu karanlık sayfasını aydınlatmak için parmaklarını oynatmıyorlar! 2 Temmuz 1993’de 35 kişinin “devlet gözetiminde” yanarak ve dumandan boğularak öldüğü “Madımak Yangını”, hâlâ yüreklerimizdeki sıcaklığını koruyor. Acı olayın yaşandığı otelin müze ve kültür merkezi yapılması istekleri bile devlet kurumlarının güçlü direnciyle karşılaşıyor…
Türkiye’nin toplumsal tarihine “Sivas Cankırımı” olarak geçen şeriatçı kalkışma, Cumhuriyetin tohumlarının atıldığı bir kentte gerçekleşti. Köktendinci eylemciler, laik cumhuriyete karşı düşmanlıklarını, yürüyüş sırasında sık sık yineledikleri “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak!” sloganıyla açığa vurdular. Bu olayda ülkemiz yalnızca değerli aydınlarını, sanatçılarını yitirmekle kalmadı; dünya ölçeğinde saygınlık yitimine de uğradı. Ayrıca, insanların devlete olan güvenleri büyük ölçüde sarsıldı.
Sivas’ta yakın dostlarım Metin Altıok, Behçet Aysan, Asaf Koçak ve Nesimi Çimen’i yitirmenin onulmaz acısını yaşadım. Asım Bezirci ve Uğur Kaynar da yazın çevresinden tanıdığım insanlardı. Hepsi, türkülerini yarım bırakarak gittiler...
Yangında en ağır kaybı, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği verdi. Dernek üyesi onlarca genç folklorcu, sanat etkinliği için gittikleri Sivas’ta gericiliğin kurbanı oldular. “Madımak Yangını”nda, aynı aileden birkaç üyesini yitirenler bile vardı. Aradan on beş yıl geçmiş olsa da, belleklere kazınan bu büyük acıyı unutmak olanaklı mı?
Gözü dönmüş köktendinciler, Sivas’ta henüz “Madımak Yangını”nın dumanı tüterken yayımladıkları bildirilerle halka şöyle sesleniyorlardı:
"Kendinden zuhur şeklinde ortaya çıkan şanlı Sivas kıyamından alınacak ne çok ders var herkes için! Sivas’taki 'Cuma'da ani zuhur'dan, son olarak altını çizmek istediğimiz husus şu: Halk, hakkına sahip çıkıyor ve 70 yıldır kendisine hayatı zindan eden işgalci laiklere karşı 'kısas'ın hayat veren soluğuna sığınıyor! Artık TC'de hayat, yalnız Müslümanlar için zor olmayacak, işgalci laikler için de zor olacak! Sivas, sadece küçük bir haber! Herkes safını seçmekle mükellef! Bizden söylemesi!” (Taraf Dergisi, 1 Ağustos 1993. [O gün Sivas’ı yangın yerine çeviren şeriatçıların yayın organı olan “Taraf”, 15 yıl sonra Ahmet Altan ve Yasemin Çongar gibi AKP işbirlikçisi dönek solcuların çıkardığı günlük gazetenin adı oldu!])
Evet, onlar daha o gün, “Sivas katliamının sadece küçük bir haber” olduğunu, arkasının geleceğini söyleyerek, “safımızı doğru seçmemizi” öğütlüyorlardı bize!
Öğütlemekle de kalmıyor, açıkça gözdağı veriyorlardı:
“Bîtaraf olan, bertaraf olur!” (Bizden yana olmayan, yok edilir!)
Köktendinciliğin yasası bu denli açık ve kesindi!
Ama, şeriatçılarla laikler arasında “denge hesapları” yapan bizim naif solcularla saftirik “üçüncü yol”cular, dinci örgütlenme karşısında “taraf” olmamak için hâlâ bin dereden su getirmeye çalışıyorlar! Bunlardan bazıları, on altı yıl önceki kanlı kalkışmanın ardından, “Tövbe! Bir daha İslamcılarla işbirliği yapmayız!” diyerek günah çıkarmışlardı! Ama huylu huyundan vazgeçer mi! Küresel rüzgârlar, akıllarını yine başından almış bu tatlısu solcularının! Türbanı “özgürlük” simgesi gibi göstermeye çalışan kimi liberallerimiz de, çeşitli platformlarda, İslamcı yazarlarla kol kola, “demokrasi” çığırtkanlığını sürdürüyorlar.
Ne yapmak istiyorlar?
Sivas kıyımcılarıyla “diyalog” ve “konsensus” mu sağlayacaklar?
Oysa bugün bile 2 Temmuz’dan “Bayram” diye söz edebilen kara vicdanlı yaratıklar var bu ülkede!
Sivas kıyımını “Şanlı Sivas Kıyamı!” diye alkışlayanlar, bu toplu öldürümün hesabını bir gün mutlaka vereceklerdir. Çünkü, insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı yoktur...
Şeriatçı kalkışma
“Sivas Davası”nın Ankara 1 Numaralı DGM’deki “karar duruşması”nı gazeteci olarak izlemiştim...
Ankara'daki yargılama sürecinde, katliam sanıklarının gözlerindeki kini, yüreklerindeki öc alma isteğini yakından gördüm.
Sanıklar, Sivas’taki kalkışma sırasında attıkları sloganları duruşmalarda da pervasızca haykırmış; sokaklardan sonra mahkeme salonunu da savaş alanına çevirmişlerdi!
Hem suçsuz olduklarını söylüyor, hem “dinsizlere ölüm!” çığlıklarıyla mahkeme salonunun altını üstüne getiriyorlardı!
DGM yargıçları bile bu gözü dönmüş saldırganlar karşısında korkuya kapılmış, çareyi dışarı kaçmakta bulmuşlardı!
Tutuklu sanıklar, duruşma arasında kapatıldıkları nezarethanenin demir parmaklıklarını kırabilselerdi, hepimizi oracıkta parçalayacaklardı! Üstelik, bu niyetlerini gizlemiyor, ölüm tehditlerini yüzümüze karşı açık açık haykırmaktan çekinmiyorlardı.
Laik medyayı “can düşmanı” gördüklerinden, hepimizi bir an önce cehenneme göndermek için sabırsızlanıyorlardı!
Biz, onların gözünde “kâfir” ve “zalim”dik; bu yüzden de “cehennem ateşi”ni çoktan hak etmiştik!
Nitekim, Ankara DGM’deki son duruşmada da “cehennem” tehdidini yüzümüze karşı haykırmaktan geri durmadılar. Karar açıklanırken, bir yandan sağ el parmaklarını havaya kaldırarak “İBDA-C” işareti yapıyor; bir yandan da, “Yaşasın kâfirler için cehennem!” diye slogan atıyorlardı...
Bu iflah olmaz fanatik katiller için, “Öyleyse sizin de canınız cehenneme!” demekten başka bir şey gelmiyordu elden…
Yargı sürecinde yaşanan bu ürkütücü sahnelere karşın, Ankara DGM, sanıklara yine de en hafif cezaları vermiş, işin “örgütlü şeriatçı kalkışma” boyutunu ısrarla görmezlikten gelmişti.
Çünkü, “cuma”yı ve “cami”yi tarih boyunca “kıyam” (dinci kalkışma) için sıçrama tahtası olarak kullanan şeriatçılar, Sivas cankırımının kendiliğinden “zuhur” ettiği masalına devletin kimi birimlerini de inandırmışlardı!
Oysa, Sivas Valiliği’nin 2 Temmuz 1993 tarihli “Olay Raporu”, bunun tam tersini söylüyordu. Raporda, örgütlü saldırının gelişimi dakika dakika anlatılmıştı.
Dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin de, olayın cumhuriyete karşı “irticai tertip ve kalkışma” olduğunu açıkça belirtmişti.
Müdahil avukatların bütün çabalarına karşın, Ankara DGM, suçun gerçek niteliğini görmemekte direndi.
Neyseki yanlış karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nden döndü. Yargıtay, Sivas cankırımının cumhuriyete ve laikliğe karşı gerici bir ayaklanma olduğu gerekçesiyle, Ankara DGM'nin kararını bozdu... Ancak, adaletin gerçekleşmesi için, Sivas mağdurlarının sekiz yıl beklemeleri gerekmişti…
Bitmemiş bir dava
“Sivas Davası”, hukuken sona ermiş olsa da, toplumsal açıdan “bitmemiş bir dava”dır. Binlerce kişinin örgütlü olarak yer aldığı bu kanlı olayın gerçek sorumluları ve eylemin ardındaki karanlık güçler, devlet kurumlarının görevlerini yapmaması yüzünden ortaya çıkarılamamış, haklarında dava açılan 106 sanıktan yalnızca 38’i cezalandırılmıştır. Üstelik dava, başlangıçta devletin adli mercilerince “adi bir olay” gibi değerlendirilerek, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası ya da bireysel adam öldürme çerçevesinde ele alınmış ve cumhuriyet tarihimizin bu büyük şeriatçı ayaklanması, ısrarla TCY’nin 146. maddesi dışında tutulmaya çalışılmıştır. Bu amaca ulaşmak için de, Sivas olayı, bütünlüğünden koparılıp parçalara bölünerek birkaç yargı yerinde ayrı ayrı davaların konusu yapılmak istenmiştir.
Sekiz yıl süren yargılamanın her aşamasında Sivas mağdurlarının avukatları büyük engellerle karşılaşmış, küfür ve tehditlerle sindirilmeye çalışılmış, zaman zaman da mahkeme salonunda sanıkların ve sanık vekillerinin sözlü ve fiili saldırılarına hedef olmuşlardır.
Sivas olayı, Cumhuriyet tarihimizin en utanılası sayfalarından biridir..
Edebiyatçılar Derneği’nce 1994 yılında yayımlanan “Sivas Kitabı / Bir Topluöldürümün Öyküsü” adlı belgesel çalışma, bu “yangını” içeriden yaşayanların tarihsel tanıklıklarıyla doludur. “Hâfıza-i beşer”, ne denli unutmaya yatkın olursa olsun, “Sivas Katliamı”, toplumsal belleğimizde hep taze ve diri kalacak, asla unutulmayacaktır! Ellerimiz, “Ozanlar Kenti” Sivas’ı “Ölü Ozanlar Kenti”ne dönüştürenlerin her daim yakasında olacak!
Peki, ya Ergenekon savcıları?
Onlar da “Agarta” söylencesinden başlarını kaldırıp yakın tarihimizin bu utanç sayfasını önyargısız soruşturma ve aydınlatma cesaretini gösterebilecekler mi?
KAYNAK : Attila Aşut - Odatv.com - 2 Temmuz 2009