Yusuf Baran Beyi
Tam onbeş yıl geçti, daha dün olmuş gibi yürekler acır halen. Tam otuzbeş can, vahşice yakılan ateş sonucu diri diri yandı. Gün boyu ‘Allah-u Ekber’ naraları eşliğinde, insanlar ölümle pençeleşti! Yedi düvel’e kafa tutan ulu devletimiz, her nedense o gün biçare düşmüştü, dokunamıyordu bir avuç güruh’a. Kızgın ateşte yananların çığlıkları, güvenlik çemberi oluşturanların yüreğine ulaşamıyordu bir türlü!
Madımak otelinin önüne yığılan Emniyet ve askeri güçler, kurtarıcı olmaktan ziyade, izleyici konumuna düşmüştü. Kanlı-canlı bir tiyatro izleniliyordu adeta! Akşam olduğunda yanan et kokularıyla yüreklerini doyuranlar, Sivas’ın ve insanlığın alnında bir yanık lekesi bırakarak, evlerine dönüyorlardı. ”İyi ki daha vahim olaylar olmadı…Sonunda sağduyu hakim oldu…” Şeklinde beyan veren yöneticiler, hiçbir şey olmamış gibi olayı hafife almaları, tezgâhlanan oyunun boyutunu gösteriyordu.
Söz konusu Alevinin kanı- canı olunca, bu ülkede can her nedense ucuzlar. Alevilerin içini yakan o ezgi ve ağıtlar, bu ağır cinayetlerin çığlığıdır. Tarih ve müziğimiz, yakılan bu ateşin yanıklarıyla doludur! Buna rağmen “Halkın arasında böyle bir kin ve nefret yok, bu siyasi aktörlerin işidir” diyenler, herkesi fena halde aldatıyorlar. Büyük bir yalan söylüyorlar. Alevilerin dağları bunca mesken tutmalarını, ne ile izah edebiliriz? O nedenle, bu vahşetin bitmesi için, bu nefretin bitmesini isteyenlerin sayısının çoğalması gerekir.
Bugün geri dönüp baktığımızda, bir gün boyu sürüp giden Madımak cinayet seremonisi ve dolanbaçlı labirentlarde sürdürülen yargılama şekli, işlenen cinayetin merkez üssünü bize işaret etmiyor mu? Geçen onbeş yıllık süreçte, katliamın senarist ve yönetmeni hep karanlıkta tutuldu. Sadece figüranlarla bizi yüz yüze bıraktılar. Yılların klişeleşmiş politikası olan ‘Alevi-sûnni, Gayrımüslim-İslam, Sağ-Sol ve şeriat-Laikçi’ çatışma; bu ülkede paranoya dönüşmesi, yönetenlerin içyüzünü ve toplumun barbar mirasından vazgeçmediğinin bir göstergesi değil midir? Dolayısıyla tarihte işlenen her katliam, Alevi toplumunda bir travma yaratmıştır. Yaratılan bu travmanın unutulmasını önerenler, ilkin kendi arka bahçelerinde oluşan bataklığa keşke bir göz atabilseler. Arka bahçelerinde oluşan bataklık varolduğu sürece ve kıyım yapanlar korundukça, bu ateş alevlenerek yanmaya devam edecektir!
Sümer rahip devletinden günümüze kadar gelen siyasi erk, her zaman yedeğine din kurumunu alarak egemenliğini sürdürdüğünü biliyoruz. Her ülke bu yapıyı, gelişmelere uygun olarak adeptasyonunu gerçekleştirerek bugüne gelmiştir. Bizim ülkemizde devlet artı diyanet (Sûnni inanışı) ortaklığı, birbirini besleyerek devam ettiğini görüyoruz. Bu iki yapı iktidarlarını sağlam tutmak için Ulusalcılar; ”Atatürk-Vatan-Millet-Bayrak” İslamcılar ise; ”Allah-Din –Muhammed-Şeriat”adına, dışındaki ‘Alevi ve Gayrimüslimleri’ ortak bir zihniyetle, baskı-şiddet ve asimilasyon yöntemleriyle nötr etmeye çalışıyorlar. Bu zihniyet Kürtlere kadar uzanıyor. Zaman zaman bu iki dominant gücün çatıştığını görsek de birbirini besledikleri için bir denge içinde yollarına devam edeceklerini unutmamak gerekir.
Dün Çorum-Maraş ve Malatya’da olup bitenler ve Madımak’ta devletin gözü önünde işlenen 35 kişilik cinayet, önceden yazılmış ve beraber devreye soktukları bir operasyon olduğunu, her yıl dönümünde konuşmacılarımızdan ve yazar-çizerlerimizden dinliyoruz. Madımakta yakılan ateşe karşılıklı olarak odun atılarak, tam 35 can yakılmıştır!
Onun için her 2 Temmuz’da Madımak Katliamını telin etmek için oraya gidenler, Ergenekon’u unutup, ’Vatan-Millet’ söylemleriyle gerçek faillerin üstü örtülmemelidir. Tek suçlu İslamcılar değil, bugün ortaya çıkan Ergenekoncular unutulmamalıdır. Cinayetin failleri aslında o gün hep beraberdiler. Ama dezenfarmasyon çalışmaları çoğunun gözünü kör etmişti. Onun için bu gün bu ortak mekanizmaya karşı, kıyımlara uğrayan topluluklar, bu gerçeği görüp, ortak bir mücadele konsepti geliştirmelidirler. Yoksa fillerin kapıştığı bir ortamda, çimenler gibi ezilmeye mahkumdurlar.
Bugün seyrettiğimiz kavga, İslam- Ergenekon kapışması değil, ABD’nin iki tarafın radikal uclarına yönelik tasfiye etme restorasyonudur. Ortadoğu ayağı olan Türkiye’de ABD, artık siyasi problem istemiyor. ABD,Türkiye’de siyasi denge ayarını kuruyor. İslamcıları hizmetinde bulmuşken, bu İslami coğrafyada, onların üstünde yapacağı daha çok iş var. Son olarak Madımakta işlenen vahşetin faillerini yanlış yerde arandığı gibi, Ergenekon kod adı ile yürütülen operasyonun tarafları da gözden kaçırılırsa, kaçarı yok yine bedel ödemek, bu kesimlere düşecektir.
Şayet başa dönersek, islami güçler, ellerini kanla değil, su ile yıkamak istiyorlarsa, tüm kesimlerin inancına saygı gösterme ahlâkını hayata geçirmelidirler. İnançlar arası güven verici adımlar atılmalıdır. Cem evlerinin ilk temel harcını onlar koysunlar. Madımağı müzeleştirsinler. Çorum’da-Maraş’ta ve Malatya’da işlenen cinayetler lanetlensin. Almanya’da Hitler döneminde işlenen katliamlar, bugün nasıl lanetleniyorsa, bizde de aynı rahatlıkta bu katliamlar telin edilmelidir. İşte o zaman uzatılan İslami eller güvenle tutulur. O zaman yaralar sarılır ve acılar unutulur bu coğrafyada. Gerçek bir barış, böylesi bir sabahın ufkundan doğar. Biline ki,”İnsan olmaya geldim” diyenin eli tutulur.
Yusuf Baran Beyi
ALEVİ HABER AJANSI - 21 Ağustos 2008
DİĞER YAZILARI :