Ergenekon Bahane, Alevi Düşmanlığı Şahane
Sabah Gazetesi yazarı Emre AKÖZ'ün Sabah gazetesindeki bugünkü köşe yazısı AKÖZ'ün Ergenekon sürecinde ayarının nasıl bozulduğunun bir göstergesi. Aköz "Meğer hepsi biliniyormuş!" başlıklı yazısında buram buram Alevi düşmanlığı kokan bir yazı kaleme aldı. Aköz'ün yazısının son paragrafı şöyle:
"Sabancı cinayetini üstlenen DHKP-C örgütünün lideri Dursun Karataş geçenlerde öldü. İstanbul Gazi Mahallesi'ndeki törende, cenazesi cemevinde ziyarete açıldı. Ölüm ilanını sadece Cumhuriyet gazetesi yayınladı. Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'da işe sokan ise Alevi olarak tanınan ve Kasım 1996'da Abdullah Çatlı ile birlikte Susurluk kazasında ölen polis müdürü Hüseyin Kocadağ idi."
Bu yazıyı okuyan herkesin aklına şu sorular geldi. Tamam herşey iyi, güzel hoş.. Tamam da bu yazıda Dursun Karataş'ın cenazesinin cemevinde ziyarete açılmasının konunuza ne gibi bir katkısı var? Ya da Susurluk kazasında hayatını kaybeden Hüseyin Kocadağ'ın "Alevi" olduğunu belirtmenizin ne anlamı var? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Açık söyleyin..
O zaman bir iki kelamda biz edelim. Dursun Karataş'ın cenazesi Gazi Mahallesindeki CAMİ'den İMAM tarafından okunan duayla kaldırıldı. Daha önce polisle girdikleri çatışmalarda hayatını kaybeden HİZBULLAH, İBDA-C militanlarının cenazeleri nasıl CAMİ'den kaldırılmışsa öyle kaldırıldı. Çünkü ölen bir kişinin - kim ve hangi düşünceden olursa olsun - son yolculuğuna uğurlanması kutsal bir haktır, en temel insan hakkıdır. Ölen kişi yada ailesi istediği yerden istediği şekilde cenazesini uğurlamak gibi bir hakka sahiptir. Ha bu arada Susurluk'ta hayatını kaybeden Abdullah ÇATLI SÜNNİ mezhebindendi. Bunu neden belirtme gereği duymuyorsunuz? Hüseyin Kocadağ adlı çetebaşının alevi olması önemli ise Abdullah Çatlı'nın sünni olması neden önemli olmuyor sizin için? Bunu neden belirtmiyorsunuz ? Sayın Aköz Alevi toplumu sizden aklı başında bir açıklama bekliyor. Tabi Ergenekon sizde akıl ve vicdan bıraktıysa !
Meğer hepsi biliniyormuş!
Son yıllarda sıkça tekrarlanan bir söz var: "Bu topraklarda kurulmuş herhangi bir gizli örgütü devlet en fazla bir yıl içinde öğrenir."
Peki, öğrenir de ne yapar? Örgütü hemen yakalar mı, yoksa sabaha mı bırakır?
Dehşet verici son örnek, aslında bizim sır sandığımız her şeyin devlet kadroları tarafından bilindiğini ama harekete geçilmediğini gösteriyor.
İzlemediyseniz mutlaka internetten bulun: Fox TV'in kamuoyuna yansıttığı görüntülerde, Uşak Cezaevi'ndeki isyana gidiyoruz. Tarih: Eylül 2000.
İsyancıların başı, Nuriş lakaplı çete reisi Nuri Ergin, pencereye çıkarak bağırıyor: "Dinleyin! Bu devlet bana Mustafa Duyar'ı öldürttü."
Ardında pencereye kardeşi Vedat Ergin geliyor: "Veli Abi'yi... Veli Küçük'ü ara... Bizi bilir " diye bağırıyor.
Nuri Ergin'in devletin emriyle adamlarına öldürttüğünü söylediği 'Mustafa Duyar' kim?
9 Ocak 1996'da, Fehriye Erdal ve İsmail Akkol ile birlikte, İstanbul'daki Sabancı Center'a girerek, Özdemir Sabancı, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe'yi öldüren DHKP-C militanı.
(Not: Aslında bu grubun paravan olduğu, cinayetin Yüzbaşı Hüseyin Pepekal tarafından işlendiği, organizasyonu ise Abdullah Çatlı'nın yaptığı söyleniyor ama şimdilik bunu geçelim.)
Cinayetten bir süre sonra teslim olan Mustafa Duyar, 15 Şubat 1999'da Afyon Cezaevi'ndeki isyanda öldürülmüştü.
'Nurişler'in sözleri Ergenekon İddianamesi'nde yer alıyordu. Ancak elde görüntü yoktu. Çünkü isyan sırasında medya çok uzaktan çekim yapabilmişti. Belli ki isyan sürerken, cezaevi içindeki bazı görevliler bütün bunları kaydetmiş.
Şimdi Ergenekon İddianamesi'nde, emekli tuğgeneral Veli Küçük'ün, "Hem DHKP-C terör örgütü, hem de Nuriş Çetesi ile koordinasyonu sağladığı" yazılıyor.
Sabancı cinayetini üstlenen DHKP-C örgütünün lideri Dursun Karataş geçenlerde öldü. İstanbul Gazi Mahallesi'ndeki törende, cenazesi cemevinde ziyarete açıldı. Ölüm ilanını sadece Cumhuriyet gazetesi yayınladı. Fehriye Erdal'ı Sabancı Center'da işe sokan ise Alevi olarak tanınan ve Kasım 1996'da Abdullah Çatlı ile birlikte Susurluk kazasında ölen polis müdürü Hüseyin Kocadağ idi.
Şu ilişkilere bakar mısınız?
EMRE AKÖZ
SABAH - 3 Eylül 2008