Kemal BÜLBÜL
İnancını yaşamaya ve yaşatmaya Yol derdi Alevi Yol Erenleri.
"Yol cümleden uludur. Gönül kalsın Yol kalmasın!" sözü Aleviliğin vazgeçilmez düsturu olmuştu.
Bu cümleden olarak, Yol için ser verdi Yol Erenleri.
Erenlerin adını anarken edep, erkan, ilim, irfan gerekir.
Onlar ki; "Zındıktır tiz başı vurula!" emrini "icra" eden celladın tekbiri ile başları vurulurken, tekbir edileni "Kainatın aynası" dedikleri varlıklarından var edip;
Ete kemiğe büründü,
Yunus diye göründü.
Yunus miskin yok oldu,
Külli varı Hakk oldu! diyecek kadar Hakkın ve Hakikatin kendisi idiler.
Hakk ve Hakikat kainatta, kainat ise cümle varlığın suretinde şavkıyordu. Lakin edep, erkan sahipleri cümle varlığı eşit tuttular, eşitler arasında "Kendini bilmeyi" insana verdiler. "Kendini bilmek!" cümle varlık ile bir olmak, kah kandil, kah katre, kah edep, kah nebat, kah turap, kah şarap olmaktı.
"Kendini bilmek!" ruhani değil dünyevi, ilahi değil insaniydi. Zira "İlah bile kendini bilmek için varlığa ihtiyaç duymuştu."
"Kendini bilmek!" Rıza'nın dilinden akan deyişteki "Sırrı esrardır."
Gel derviş gel hele yabana gitme!
Her ne arar isen inan sendedir!
Beyhude nefsine eziyet etme!
Kabe'yse maksudun, Rahman sendedir.
Çöllerde dolaşıp seraba bakma!
Allah Allah deyu havaya bakma!
Talibi Hakk isen kitaba bakma!
Okumak bilirsen, Kur'an sendedir.
Gayrıdan derdine arayıp çare,
Ne varlık verirsin nar ile mare?
Cennetten çıktınsa behey avare!
Havayı aldatan yılan sendedir.
Ey Rıza takat yok hakkı inkara,
Sen merhem imişsin didarı yara,
Şimdi agah oldum sırrı esrara,
Alemi yaratan vicdan sendedir.
Erenler, Canlar cahile cevap bize zuldür. Lakin esvabı meretten, cesareti devletten hasıl kendini bilmezler yine çemkirdi Yolumuza ve Ulumuza! Söz denmez Yolumuz için sarf edilene. Ulu kervana yüzlerce yıldır çemkiriyor bu kendini bilmez güdükler. "Kendini bilmek!" varlık içinde insana verildi. Et ve kemikten ibaret olup "Kendini bilmekten" yoksun olanlara değil.
Osmanlı'nın devşirmeleri cumhuriyetle birlikte "Devlet ricali" oldu. İnsanı cetvelle, imanı rahle ile ölçtüler. Osmanlı'nın rahleyi tedrisinde, cumhuriyetin inkarcı meclisinde yetişip kendilerini her şeyin sahibi gördüler. Dini "İslam", cinsi Türk, meşrebi Ergenekon, mezhebi Diyanet buyruğu üzerineydi.
Koçgiri, Dersim, Maraş, Sivas, Çorum, Malatya'da sarkık kılkuyruk bıyıkları ile bize çemkirirken üç hilalli sancakları ellerinden hiç düşmedi. Uluyarak katlettikleri canlarımızın bedenlerine kızgın demirlerle partilerinin adlarını bastılar. Kendilerini devletin "Hutbe ve fetvası" ile kutsayan Devlet'in çocukları Yolumuza çemkirdi. Kendine "İnsanı kamil edaları" vehmeden Devlet, çocuklarına sahip çıkamıyor. Öyle ya "Kurdun ağzına da biber sürülmez" ki! Azgın kurdun ağzına kan sürülür.
Erenler Canlar, cümle "Kendini bilen insanlar!" Yol deryadır. Bir güdüğün çemkirmesi ile kirlenmez ama Yol'a sahip çıkmak Yol'u canları pahasına yürüten Erenlere ve Yol'a borcumuzdur. Biz insanı adalet, merhamet ve keramet terazisinde tartar kıymetini öyle biçeriz. Bu terazide dirheme rast gelmeyenler başımıza Devlet oldular. Ve bunlar Hünkarın eyvanına, Pirin Divanına gelirken ökçeleri varlığımızı çiğniyor. Hünkarsız eyvan, Pirsiz divan, Cansız cem, Alevisiz Alevilik istiyorlar. Bunlar Muaviye donundaki Ali "dostları", Yezit donundaki Hüseyin "dostları", Ebu Suud donundaki Yunus, Hızır Paşa donundaki Pir Sultan Abdal, mürşit donundaki "münafık dostlarıdır."
Az ile çok, var ile yok, hep ile hiç, bir ile üç arasında gidip gelen canlar!... "Yol cümleden uludur!" Yol için yoldaş, dert için haldaş olmak gerek. Yolumuz ve Ulumuza borcumuz var!...
Muaviye soylu hükümetin, Hızır Paşa huylu muhalefetin ve Maraş'tan, Sivas'tan tanıdığımız devletin cevabını barışa, eşitliğe, özgürlüğe, adalete sahip çıkarak bari seçimde verelim!
Özgür Gündem - 29.04.2011