Aleviliği şu veya bu açılımla Diyanet'in peşine takmak, Anadolu Aleviliği'ni asimile etmektir. Varolan laikliğin eksiklerini giderme tutumunu zayıflatmaktır
500 yıl boyunca devlet tarafından Alevilere yönelik olarak, "toplu katliamlar" düzenleyecek kadar hunharca ve "mum söndü yapıp anaları-bacılarıyla yatıyorlar" diyecek kadar seviyesizce sürdürülen saldırılardan sonra, AKP'nin "Alevi açılımı" denen girişimi, samimi ve inandırıcı olabilir mi? Düne kadar telaffuz dahi edilemeyen, toplumsal yaşamımızın önündeki temel sorunların bugün konuşuluyor olması, tartışılması, hatta çözüm yolları önerilmesi elbette çok önemlidir, çok kıymetlidir. Atlanmaması, es geçilmemesi gereken birbiriyle bağlı iki nokta şudur: Temel toplumsal sorunların çözümü demokratik yollardan olmalıdır. Böyle olması her şeyden önce, demokrasinin kurumsallaşmasının önünü açıcı rol oynar. Ama aynı zamanda, bu sorunların demokratik yollardan çözülmesi de kurumsallaşmış, kalıcı olarak yerleşmiş bir demokrasiye ihtiyaç duyuyor. Yani, demokrasinin kalıcı olması ile toplumsal sorunlarımızın çözümü birbiriyle doğrudan bağlıdır. Çözüm yolunda, bu durum bilinerek adım atılmalıdır.
Handikapımız ise devlete egemen olan ceberut anlayışın demokrasiden de, toplumsal sorunların demokratik yollardan çözümünden de haz etmemesidir.
Bu realite, AKP'nin "kararsız ve her an geriye dönme ürkekliğine" sahip genel tutumuyla birlikte sorunların çözümünü zora sokuyor.
Temel sorunlarımıza, kangren olduktan sonra çözüm aranması ise ceberut devlet anlayışının ayrı bir özelliği olsa gerek. Çünkü, sorunları çözmek yerine, "inkâr ederek yok etme" gibi bir yöntem hep tercih edilegeldi. Diğerleri bir yana bugün, 2000'li yıllarda "Kürt sorunu" ile "Alevi sorunu"nun halen çözüm bekliyor olmasını, başka türlü açıklayabilen varsa buyursun.
Bu iki temel sorunun çözümsüz kalmasının temelinde, esas olarak 1908'den bu yana devlete egemen olan "İttihatçı anlayış"ın toplumu tekleştirme girişimleri var.
Bu anlayış, Türk ulusunu yaratma adına, cumhuriyetle birlikte "Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan herkes Türk'tür" yaklaşımını anayasal norm haline getirdi.
Yine aynı anlayış laiklik adına, "Tüm toplumunun Sünni-Müslüman olduğu gibi bir uygulamayı ve Diyanet İşleri'nin buna göre yapılandırılmasını" başlattı.
Anadolu'nun en ücra köşesindeki köylerin adlarının değiştirilmesi, kent ve kasaba merkezlerinde Kürtçe konuşan vatandaşlara kelime başına 5 kuruş ceza kesilmesi, Alevi köylerine cami yapılması vb. trajikomik uygulamalar, bu ceberut anlayışın sorun çözme adına yürüttüğü planlı yok etme çabalarıdır.
Alevi açılımı madalyonu
Her şeye karşın, bugün Kürt sorunu ve Alevi sorununun varlığının kabulü bile, ileri bir adımdır. Sonuç alınabilmesi, vatandaştan devlete, STK'lardan hükümete kadar, genel bir toplumsal samimiyetin yaratılmasına bağlıdır. Bağlıdır da, düğün değil bayram değil, nerden çıktı bu "Alevi açılımı"? Bu sorunun yanıtı, ortaya atılan "Alevi açılımı madalyonu"nun iki yüzünde de var.
Madalyonun ön yüzünde, "Alevi açılımı"nın sahibi olduğu söylenen, toplumu tekleştirme adına, Sünnileştirme çabalarını elden bırakmayan iktidarların son halkası olan AKP var. Onun yanında, düne kadar yok saydıkları, ama bugün birdenbire keşfettikleri "Kürt" ve "Alevi" sorunlarına dair, "kardeşlerim" diye ahkam kesmelere başlayan "köşe kadıları" var.
Bir başka ifadeyle, anayasal açık hükümlere rağmen, Diyanet İşleri'nin yaklaşım ve yaptırımlarını kontrol edemeyen, "Laik TC Hükümeti" ve onun şakşakçıları var.
Madalyonun ön yüzünde bulunanların, yüzyıllardır yok edemedikleri "Anadolu Aleviliği"ni kendilerine benzetmekten başka dertleri olamaz.
Madalyonun arka yüzünde ise, manzara daha da vahim. Bütün Türkiye'yi Sünni gören partiden, AKP'den milletvekili olan ve "yeni açılım"ın tezgahtarı olan Alevi yazar Reha Çamuroğlu madalyonun arka yüzündedir. Dün babası, arkasındaki Alevi desteğini Meclis'te AP'ye peşkeş çeken, bugün "Diyanet bütçesinden pay alırım" umuduyla AKP açılımına methiyeler düzen İzzettin Doğan ve benzerleri de madalyonun arka yüzündedir.
Garabet açılımın da, tıpkı anayasa taslağı gibi kapı arkalarında tezgahlandığı anlaşıldı. tv 8'de açıklama yapan AKP'nin Alevi Kütahya milletvekili Hüseyin Tuğcu bile, açılım ile ilgili bilgileri basından öğrendiğini söyledi.
Madalyonun arka yüzünde bulunanlar için, Anadolu Aleviliği'nin toplumdaki ilerici ve özgürlükçü özelliğinin asimile edilmesi önemli değildir. Sünnileşmemek gibi bir dirençleri de yoktur. Kısacası buradakiler, gerici Alevilerdir.
Laikliğe uygun mu?
Soruyu doğru sormak gerek. Bu ve benzer durumlarda, doğru değerlendirmeler yapabilmek için, doğru soruyu sormak ve doğru yanıtı aramak gerek. Bence bugün sorulacak doğru soru şudur. Bu tür açılımlar ve girişimler laikliğe uygun mudur? Yine bence doğru yanıt, kesinlikle "hayır"dır. Neredeyse bütün toplumun değişmesini istediği 12 Eylül Anayasası'nda bile 2. maddede "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir" tanımlaması var. Doğru olan, anayasada devletin laik olduğuna yapılan vurgu gereği, Sünniliği hem devlet aygıtının dışına çıkarmak hem de devleti kontrol etmesini engellemektir.
Aleviliği şu veya bu açılımla Diyanet'in peşine takmak, Anadolu Aleviliği'ni asimile etmektir. Varolan laikliğin eksiklerini giderme tutumunu zayıflatmaktır.
Halk adına, halk için kapı arkalarında taslağını hazırladıkları anayasa, referandumda evet oyu alsa bile, ne kadar halkın anayasası olacaksa, kapı arkalarında tezgahlanan açılımlar da o kadar Alevi açılımı olacaktır.
* * * * *
Not: Konuyu, Aleviliğin İslamiyet'le ilişkisi ve neresinde olduğu noktasından da irdelemek gerekir. Ama bu başlıbaşına bir yazı konusudur.
ERDOĞAN ALÇINKAYA: Emekli işçi
16.12.2007 - RADİKAL 2