Elazığ depremi bize ne anlatıyor?

Elazığ depremi bize ne anlatıyor? Yüksel IşıkBir kez daha kızgınlığını gösteren doğa, bu kez Elazığ’da karşımıza çıktı....

Elazığ depremi bize ne anlatıyor?

Yüksel Işık

Bir kez daha kızgınlığını gösteren doğa, bu kez Elazığ’da karşımıza çıktı. Bir kez daha, deprem denen illet, yüreğimizin en hassas noktasına dokundu. Deprem, bir kez daha, uykunun en derin noktasındaki onlarca masumu, katran karası karanlıktan ölüme götürdü.

Deprem öncesi yıldızlar daha parlak görünür; daha bir dikkatini çekermiş izleyenin. Gecenin en zifiri, ayazın buz kestiği noktada yıldızların parlaklığını hisseden olmuş mudur, Elazığ’ın kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde? Depremin şiddetiyle yataklarından fırlayan çocuklar, büyümüş yıldızların katran karası karanlıkla dansının korkusuyla annesine sokulabilme imkânını yakalamışlar mıdır?

Kim bilir, dondurucu soğuğun etkisini azaltmak için birbirlerine sokularak girdikleri yataklarından ertesi güne dair hangi hayalleri vardı? Kim bilir, belki de, sabah onlar için zaten zor olacaktı. Şair, belki de, “güneşi toplayacaklardı yaprak yansımalarından/gözlük camlarından biriktirip geceyi aydınlatmak için”… dizelerini onlar için yazmıştı.

Olmadı; katran karası karanlık, gözü paradan başka bir şey görmeyen sistemle tıpkı 17 Ağustos’ta yaptığı gibi gene işbirliği yaptı ve nice bir dudakta iki kişi olmayı düşleyen yüreğin ertesi güne ulaşmasına izin vermedi.

Biliyorum; günün o saatinde, coğrafyanın orasında, büyümüş, öne çıkmış yıldızların önünde kenetlenmiş elleriyle evlerine giren yoktur veya pencereden içeri girecek kadar büyümüş yıldızı gören annenin, kendisinin de inanmak istediği bir masalı anlatmasını beklemek gerçekçi olmazdı. Biliyorum; depremin apansız alıp götürdüğü onlarca yürek, “Bethoven’i baştan sona dinlemenin/Tolstoy’u A’dan Z’ye okumanın” bilincine varamadan gittiler.

Elazığ’da yitirdiklerimiz, sonsuzluk denizin kıyısında muhtemelen geride kalan yakınlarını düşünüyorlardır. Yalnızca, enkaz altından sağ kurtulmakla kalmayıp, dövünmekten göğüsleri nasırlananları değil; aynı zamanda, İstanbul’da hala 50 bin konutun deprem tehlikesi karşısında yıkılma riskini hiçe sayanları… Yıllardır yönettikleri ülkenin “kerpiç dam” gerçeğiyle Elazığ depreminde karşılaşmış gibi tepki veren siyasileri…

Şair, “İşitmezken kulaklar/diller susmuşken/gözler böyle görmezken/nasıl gelir güzel günler dostlarım” diye soruyor ya; deprem dolayımıyla cevap verelim: Sahili kim doldurup, Avcılar’ı konuta kim açtıysa Elazığ’daki kerpiç damlara da onlar göz yumdu! Yarımca’dan Yalova’ya kadar “denize sıfır” yerleşime kim izin verdiyse Elazığ’ı da onlar kerpiç dama mahkum etti!

Murathan Mungan, bir yazısında, “ölüm unutkandır” diyor. Bu ifade, unutmanın yenilgi olduğu anlamına da geliyor. Biliyorum; Erzincan’ı, Varto’yu, Bingöl’ü ve daha dün gibi gözümüzün önünde duran 17 Ağustos’u unuttuk. Elazığ, bize, unutanların başına neler geleceğini göstermesi açısından da simgesel bir önem taşıyor.

Şimdi, şapkamızı önümüze koyup, yeniden düşünmemiz gerekiyor. Depremin gözümüzün önüne inen perdeyi kaldırması; “bir musibetin bin nasihatten iyi” olduğu bir dönemin açılmasını diliyoruz. “Edirne’den Kars’a kadar/benim güzel bir yurdum var” sözlerini, ilköğretim çocuklarının “lay lay lom” şarkısı olmaktan çıkartıp gerçeğe dönüştürmek elimizde ve bir gece yarısı, ansızın, apansızın ölümün kucağına attığımız Elazığlılar, bizden, “dört başı mamur” bir yaşam alanını gerçekleştirmemizi istiyorlar.

Uzmanlar, Elazığ depreminin şiddetinden daha etkili olduğunu söylüyor. Söyledikleri, “yoksulluğun kader haline dönüştüğü o coğrafyada herkes daha kolay ölüyor” anlamına geliyor. Bu da, bu ülkede hala, “haramiler kol geziyor” demektir! “Haramilerin saltanatını yıkmak” için ve “Edirne’den Kars’a kadar” herkesin eşit, özgür ve mutlu bir hayat sürmesini sağlamak için daha ne bekliyoruz?

KAYNAK : Alevihaber.com - 10 Mart 2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku