Durak ARSLAN
Düşünün, bir ev içerisinde, trajedik bir cinayetin yaşandığını.
Bu cinayetin, ani bir kızgınlık ya da kaza ile değil, planlı ve tasarlanmış olarak işlenmiş olan cinayet olduğunu düşünün.
Düşünün bu evde yaşamak zorunda olduğunuzu ve gece kafanızı yastığa koyarken, hangi duygu ve ruh halinde olduğunuzu.
Cinayete kurban gidenin, sizinle aynı ortak özelliklere sahip olduğu için katledildiğini bilerek uyumaya çalıştığınızı düşünün.
Ev büyüğünün, katilin kim olduğunu bildiğini, adını gizlediğini ve de cinayetin izlerini yoketmeye çalıştığını bilerek o evde uyumaya çalıştığınızı düşünün.
Íşte bu ev Türkiye.
Cinayetin işlendiği oda, Maraş.
Cinayet kurbanları, ev kapıları kırmızı boya ile önceden işaretlenmiş olan Aleviler.
Düşünün, öldürülmeniz için, bir inanca, topluma ve kökene ait olmanızın yeterli görüldüğünü.
Üzerinize gelen ölümün, az önce gözleriniz önünde, komşularınızı sokak ortasında, sonra Annenizi, Babanızı, kardeşinizi, çocuğunuzu birer birer canlarını aldıkdan sonra size ölümün adım adım yaklaştığını düşünün.
Düşünün, bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Bakan ve Milletvekilleri, siyasetçileri ve sanatçıları.
Bir anlık empati yaparak.
Kafanızda tersi bir senaryo kurarak düşünün bir kaç dakikalığına.
Düşünün bu topraklarda bu cinayetin ne bir ilk ne de son olmadığını.
Düşünün, kurbanların farklı da olsa, katilin hep aynı « zihniyet » olduğunu.
Bu sadece düşünmeye bir davettir.
Vicdanlarınıza çıkardığımız bir davet.
Düşünün ki, yaşanmasın bir daha Maraş, Çorum, Sivas katliamları.
Çünkü artık biz sesli düşünüyoruz.
Anlamak istiyorsanız bizi, sessiz de olsa düşünün !
Durak ARSLAN
Strasbourg, - 23 Aralık 2008
Alevihaber.com