İfade ettiğimiz taleplerimiz son derece toplumsal ve de insaniydi. Aldığımız tepkilerin niteliğini ise sizin takdirinize bırakıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı’ndan taleplerimiz ve sorularımız aynen şunlardı ;
<Alevi toplumunun en büyük temsilcisi, 400 den fazla dernek ve şubesi olan Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu’yla yeni Cumhurbaşkanı olarak diyalog kurmayı düşünüyor musunuz ?>
<İnanç merkezlerimiz olan Cemevlerimiz henüz yasal değil, yasal statüye kavuşturulsun diyoruz, bir katkınız olacak mı ? >
<Zorunlu din dersleri kadırılsın, çocuklarımız asimilasyona zorlanmasın istiyoruz, bu yolda bir adım atacak mısınız ? >
<Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi kaldırılarak, ayrımcılık sıkıntılarına son verilip, çağdaş dünya ülkesi hedeflensin diyoruz, bu konuda bir projeniz var mı ?>
<Yeni oluşturulan anayasa için, Aleviler de katkı sunmak istiyorlar, görüşlerine başvurmayı düşünüyor musunuz ?>
<1993, 2 temmuzda, 35 entellektüel, aydın insanın vahşice yakıldığı, Sivas madımakda…. > tam bu anda ;
İnsanın insana kıymasını onaylıyanlar, sayın Gül’e hitaben sırayla mâniler okuyanlar, katli vaciptir güruhuna mensup olanlar… şımaranlar, ayaklananlar, hakaretlerini, marifetlerini kendilerine yakışırca ortaya koydular.
Biz izledik.
Sanki rüya görüyormuş gibi. Sanki Strasbourg’dan ve 2007 yılından alınıp, ortaçağ karanlığına götürülmüş gibi. Çorum’daymış gibi, Maraş’da ya da Sivas madımak’daymış gibi. Sanki orada o anda Cumhurbaşkanı yokmuş gibi... şaşkınlık ve donan kanımızla, 35 can kımıldamadan, kalakaldılar dikene dönüşen konforlu koltuklarında. Ben ise elimde mikrofon, boğazımda dizili kalan kelimeler, bekledim ayakta, bir Cumhurbaşkanı’nın gözlerinin içine bakarak...
Cumhurbaşkanı salonda tekrar belirdi. Mikrofona yöneldi.
< Sakin olun... Farklılık... anlayış...> gibi kelimeler telafuz etti, sonra boşluğa bakarak < her şey... ulu orta... konuşulmaz ki...> dedi.
Canı yanan bir ses tonuyla, devam ettim sözlerime;
<... Almanya Solingen’de, Faşist ırkçılar tarafından sadece Türk oldukaları için yakılan, Genç ailesinin anısına, Alman Cumhurbaşkanı o evi müze yaptırdı, anıt dikti, siz de halen et lokantası olarak çalıştırılan madımak otelini, insanlık ve barış müzesi yaptırmayı düşünüyor musunuz ? > diyerek, dinleyenlere teşekkür edip, oturdum dikene bürünen yerime.
Taleplerimiz defterlerine not edilmedi. Hiç bir sorumuza yanıt verilmedi.
Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise, bir hakaretçinin kendisine yazdığı mâniyi dinlerken, gevrek gevrek gülecek kadar keyifliydi.
Oysa daha çocukken, ilkokul öğretmeni bize “ gerçek devlet yöneticisi, halkıyla ağlar, halkıyla güler” demişti. Yalan mı söylemişti !
Sayın Cumhurbaşkanı,
Ulu orta değil. Öyle her yerde de değil. Sizin istediğiniz yerde, hatta pembe köşkte, Alevilerin seçtiği bir heyetle şeffaf bir görüşme talep ediyoruz.
Kazanan Tükiye ve Demokrasi olur.
Bir de insanlık.
Durak Arslan,
Genel Başkan,
Fransa Alevi Birlikleri Federasyonu.
Strasbourg, 06 Ekim 2007