Diyanet Aleviliği tehdit olarak görürse!...

Diyanet Aleviliği tehdit olarak görürse!...Yüksel IŞIK(...) Başbakan, Aleviliğe ilişkin sahici adımlar atılmasını istiyorsa, öncelikle...

Diyanet Aleviliği tehdit olarak görürse!...

Yüksel IŞIK

(...) Başbakan, Aleviliğe ilişkin sahici adımlar atılmasını istiyorsa, öncelikle hemen yanı başındaki Diyanet’e çeki düzen vermelidir. Devletin din işlerini yüklediği kurum, stratejik planında Alevilerin taleplerini tehdit olarak görmeyi sürdürdüğü bir ortamda, Hükümetin Alevi açılımı umut olmayı sürdürebilir mi?...

Hükümetin “açılım”larına yönelik tartışmalar sürüyor. Başlangıçta büyük bir heyecan yaratan “açılım”ların süreç içinde tavsadığı; heyecana kapılan çevrelerin de tereddüte düştüğü anlaşılıyor. Doğrusu, Hükümetin yüzlerce yıldır kangrenleşmeye terkedilmiş sorunları gündemine almış olması önemli. Ancak, Alevilik ve Kürt sorunu,  her taşkın ve selden sonra taşan Ayamama Deresi’nin ötesinde anlamlar içeriyor. Bu nedenle çözüme ilişkin adımların da nutuk düzeyini aşacak nitelikte olması gerekiyor.

Ayamama Deresi’nden taşan suların yol açtığı felaketin sorumluları  apaçık olmasına rağmen, maişet derdine düşmüş İstanbullular tarafından unutabilir; ancak, çocukları askerlik çağına girmiş  bütün bir toplumun, özellikle son 25 yıldır, Kürt sorununu unutması; Alevilerinse çocuklarına zorla Sünni İslam eğitimi verilmesini görmezlikten gelmesi pek mümkün gözükmüyor. Öyle ki, Türkiye, artık çocukları askerde olan anne babalara ana haberlerin dinletilmediği bir ülke durumunda. Dolayısıyla “açılım”ları vaatlerden çıkartıp, sorunu yaşayanların beklentilerini anlamaya dönüştürmek gerekiyor.

Hükümetin, Kürt açılımı konusunda mikro milliyetçi çevrelerden gelen eleştiriler üzerine habire muhatap değiştirdiği gözleniyor. Cumhurbaşkanı’nın sahiplendiği, Başbakanın neye mal olursa olsun çözülecek dediği Kürt sorunu, yeniden, herkesin “ben bilirim” dediği bir noktaya dönüşmek üzere. Daha fazla kan dökülmesini istemeyen yazarlarla üstelik Polis Akademesi’nde yapılan toplantı ve “teröriste terörist demedi” gerekçesiyle yıllardır görüşmediği DTP ile Başbakanın görüşmesi, kökü derinlerde olan bir sorunun çözümü için yeterli olmadığı ortada. Elbette “bin kilometrelik yola da bir adımla başlanır” ancak, adımların atılma biçimi, tedirgin edici nitelik taşıyor. Mikro milliyetçiliğin yarattığı vaveyla arasında geliştirilen savunma refleksi, DTP’nin tehditle oy aldığına ilişkin abartılı iddia vs., Kürt sorununun çözümü için doğmuş bulunan olumlu havayı kirletiyor.

Öte yandan, Hükümet, Alevi açılımının ilk çalıştayında ortaya çıkan mutabakatı unutmuşa benziyor. Çalıştayların dördüncüsünün 30 Eylül’de yapılacağı dikkate alınırsa, ilk Çalıştay’da ortaya çıkan sonuçları dikkate alacak girişimlerin başlatılmış olması, sürecin önündeki tereddütleri giderici nitelikte olabilirdi. Cemevlerine yasal statü kazandırılması ve yargı kararına uyup din derslerine yeni bir form kazandırılması gibi adımlar atılması beklenirken, laikliğin üzerinde sakil bir elbise gibi duran Diyanet İşleri Başkanlığı gibi önemli bir kurumun stratejik planında, “zorunlu din öğretiminin kaldırılması talebi”, bir tehdit unsuru olarak gösteriliyor. Üstelik aynı plan, “Diyanet’in varlığının kimilerince devletin temel ilkeleri ile çatıştığı” görüşünü de bir tehdit olarak görüyor.

Oysa Diyanet’in kendisi için tehdit olarak gördüğü bu iki alan, Türkiye’deki uygulama biçimiyle esasen evrensel laikliğin temelini dinamitliyor. Yüzbinlerce çocuk, zorunlu din dersi yoluyla anne babasının mensubiyet hissetmediği Sünni İslam’ın gereklerine göre eğitiliyor. Bu tarz bir eğitim anlayışı, Alevi çocukları için bir eziyete dönüşmüş ama sorun bununla da sınırlı değil; zira Alevi ya da Sünni kökenli olsun gencecik dimağların kendilerine dair karar verebilecek olgunluğa erişmeden Sünni İslam’ın gereklerine uygun yetiştirilmeye çalışılmaları, devletin yurttaşlarına karşı laikliği ihlal eden bir duruş sergilediğine işaret ediyor.

Diyanet’in varlığının laiklikle çatıştığıysa ayan beyan ortada. Diyanet, hali hazırda Sünni İslam’ın gereklerine göre çalışıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devleti, farklı din ve inançlara mensup yurttaşlardan oluşuyor. Diyanet Aleviliği tanır gibi yapıyor ama Alevilerin ibadet yeri olarak gördükleri Cemevi’ni tanımıyor. Ancak, Diyanet’in bütçesi, Alevi, Sünni, Hristiyan, Musevi, dinli, dinsiz herkesten kesilen vergilerle oluşturuluyor. Herkesten kesilen vergilerle faaliyet yürüten bir kurumun yalnızca bir inanca mensup topluluğa hizmet vermesi hakkaniyete sığar mı? Dahası, herkesten kesilen vergilerle oluşturulan bütçe yoluyla farklı din ve inançlara mensup herkesin Sünnileşmesi için çaba gösteren bir kurumun laikliğin evrensel ilkelerine uygun çalıştığı söylenebilir mi?

Başbakan, Aleviliğe ilişkin sahici adımlar atılmasını istiyorsa, öncelikle hemen yanı başındaki Diyanet’e çeki düzen vermelidir. Devletin din işlerini yüklediği kurum, stratejik planında Alevilerin taleplerini tehdit olarak görmeyi sürdürdüğü bir ortamda, Hükümetin Alevi açılımı umut olmayı sürdürebilir mi?

Yüksel IŞIK'ın kişisel web sitesi için tıklayın >>>

KAYNAK : Alevihaber.com - 24 Eylül 2009

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku