Yalçınkaya: Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan ilişki ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir
2007’de Ak Parti aleyhinde kapatma davası açmadan önce, “Türbanla ilgili girişimde bulunursan, dava açarım” uyarısında bulunan ve buna rağmen anayasa değişikliği yapılması üzerine dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, YÖK’ün üniversitelerde ve sınavlarda türbana geçit vermesi, Cumhurbaşkanı Gül’ün, Çankaya’daki uygulamaları değiştirerek türban serbestisi sağlaması, kamuda ve ilköğretimde türbana geçit verilebileceği tartışmaları ve son olarak Ak Parti’nin yeni türban düzenlemesi yapmak için CHP, MHP ve BDP ile temaslarda bulunması üzerine harekete geçti.
İdare bu kararları değiştiremez
Yalçınkaya, yazısında, Yargıtay Başsavcılığı’nın siyasi partilerin denetimi ile yetkili olduğunu anımsattı. Kuvvetler ayrılığının, hukuk devletinin temel ilkelerinden olduğunun belirtildiği açıklamada, anayasanın ve mahkeme kararlarının bağlayıcılığı, yasaların anayasaya aykırı olamayacağı, idarenin mahkeme kararlarını değiştiremeyeceği vurgulandı. Açıklamada, mahkeme kararlarının sadece yasama, yürütme ve idare açısından değil, yargı açısından da bağlayıcı olduğu vurgulanarak, yapısı değiştirilen Anayasa Mahkemesi’ne de örtülü biçimde “içtihatları değiştiremezsin” mesajı verildi.”Dinsel inanç veya dinsel kurallarla doğrudan iliski ve bağlantı kurularak yapılan düzenlemeler, hem devrim yasalarını, hem de laiklik ilkesini ilgilendirir” ifadesinin kullanıldığı açıklamada, şöyle devam edildi:
“Yüksekögretim kurumlarındaki öğrencilerin giyimlerini düzenlerken türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur.”
Atıfta bulunulan kararlar
Açıklamada AİHM 4. Dairesi’nin 29 Haziran 2004, AİHM Büyük Daire’nin 10 Kasım 2005 tarihli kararına atıfta bulunularak başkasının hak ve özgürlüklerinin korunması ve kamu düzeni açısından demokratik toplumda zorunlu olduğuna değinildi. Bu karar Leyla Şahin Kararı olarak biliniyor:
SİYASİ SEMBOL: LEYLA ŞAHİN
Leyla Şahin-Türkiye: Şahin’in üniversiteye türbanla alınmaması nedeniyle açtığı davayı reddeden AİHM, kararında şu ifadeleri kullandı:
“Bu dinsel sembol, Türkiye’de son yıllarda siyasal bir anlam kazanmış bulunduğundan sınırlamalar getirilmesinin zorlayıcı sosyal bir ihtiyacı karşıladığı düşünülebilir. İlgili sınırlamalar, bu meşru amaca dayalı, üniversitede çoğulculuğu korumayı hedeflemektedir. Nüfusun büyük çoğunluğunun belli bir dine mensup bulunduğu Türkiye gibi bir ülkede bu dini uygulamayan yahut başka bir dine mensup olan öğrenciler üzerinde bazı kökten dinci hareketler tarafından baskı yapılmasını önlemek amacıyla önlem alınabilir. Laik üniversiteler, öğrencilerin barış içinde yaşamalarını temin etmek, kamu düzenini ve başkalarının inançlarını korumak amacıyla dinin sembollerini yer ve tarz bakımından sınırlandırabilir.
Açıklamada, “Mahkeme 15 Şubat 2001’de türban taktığı için ilköğretim kurumlarında ögretmenlik yapması engellenen ögretmenin başvurusunu reddederken türbanın cinsiyetler arası eşitlik ilkesiyle bağdaşması güç olan dini bir simge olduğunu vurguladığına değinildi. Dahlap İsviçre kararı olarak bilinen bu karar da şöyle:
TÜRBAN TAKAN ÖĞRETMEN
Dahlab-İsviçre: İsviçre uyruklu ilkokul öğretmeni Lucia Dahlab, 1991’de Cezayir uyruklu eşiyle evlendikten sonra müslüman oldu ve türban takmaya başladı. 1996’da, Dahlab’a türbanla derslere giremeyeceği bildirildi. AİHM’ye başvuran Dahlab, dinini açığa vurma özgürlüğünün engellendiğini, 4 yıl boyunca türbanla ders verdiğini ama hiç huzursuzluk yaratmadığını savundu. İsviçre hükümeti ise haç takılmasını da 1990’da yasakladığını belirterek, kamu görevlilerinin özgürlüklerinin sınırlandırılabileceğini anımsattı. AİHM, savunma doğrultusunda, Dahlab’ın başvurusu için “kabul edilemezlik” kararı verdi. Kararda, “Farklı dinlerin mensuplarının yaşadığı toplumlarda, herkesin inancına saygı duyulmasının sağlanabilmesi için inancı dışa vurma özgürlüğü sınırlandırılabilir. Türban, okuldaki öğrencilerin ve ebeveynlerinin dinsel inancına potansiyel bir müdahale oluşturmaktadır. Çocuklar yönünden dini değiştirme telkini etkisi yaratabilme gücü vardır” denildi.
Açıklamada, AİHM 3. Dairesi’nin 31 Temmuz 2001, Büyük Dairesi’nin 13 Şubat 2003 tarihli kararlarında da başörtüsü takma özgürlüğünün, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması gereğiyle sınırlanabileceğini vurgu yapıldı. Refah Partisi’nin kapatılması kararı olarak bilinen bu karar da şöyle:
DEMOKRASİYE KARŞI TEHLİKE
Refah Partisi-Türkiye: Demokratik rejimi tehlikeye sokacak siyasi projesi bulunan, siyasi amaçlar için gerektiğinde şiddete başvurmayı amaçlayan siyasi parti için kapatma yaptırımı öngörülmesi AİHS’a aykırı değildir. Partilerin devletin anayasal yapısını değiştirmeye yönelik mücadelesi, temel demokratik ilkelerle uyumlu olmalıdır. Yasal ve demokratik yollar kullanılmalı, önerilen değişiklik temel demokratik prensiplerle bağdaşmalıdır. Modern Avrupa tarihinde de görüldüğü üzere, siyasi partiler şeklinde örgütlenen totaliter hareketlerin, demokratik rejim içerisinde güçlendikten sonra demokrasiden kurtulmak isteyeceklerinin olasılık dâhilinde olduğu düşünülmelidir.
Milliyet - GÖKÇER TAHİNCİOĞLU - Ankara - 21 Ekim 2010