Demokratik Haklar Federasyonu (DHF)'nun 8 Kasım Mitingine ilişkin Basın Açıklamasını aktarıyoruz:
“Hükümet, zulüm ve zorbalık mahsülüdür. Onun tecavüzlerini hoş görmek, halkın zararına olan emirlerine itaat etmek caiz değildir. Heyet-i idare, zaman-ı saadette olduğu gibi halk tarafından oluşturulmalıdır.
Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulümdür. Tekkeler, dervişler, ulema… Onlar da zulüm ve zorbalık eserleridir.” (Şeyh Bedrettin)
“Müslim, İsevî, Musevî ve Mecusi yoktur ancak insanlar yani kardeşler vardır ve bu kardeşlik sayesinde hak, batılı yener.” (Şeyh Bedrettin)
Emperyalizmin boyunduruğu altında kıvranan ülkemizde; işçilerimiz, köylülerimiz, emekçilerimiz bir yandan emperyalizmin ve uşak siyasi iktidarının azgın sömürüsü altında, ekonomik ve sosyal yıkımlarla boğuşurken; emperyalizme olan bağımlılığın başka bir sonucu olarak, bir yandan da sahip oldukları kültürel aidiyetleri bakımından ezilmektedirler.
Bu bakımdan ülkemiz Alevileri, diğer ezilen ulus, milliyet ve azınlık inanç grupları gibi, geçmişten bugüne, sistemli bir şekilde kültürel hak talepleri yok sayılan, zorla asimile edilmeye çalışılan; günümüzde ise neo-liberalizmin etkisiyle sahte “demokrasi” ve “özgürlük” söylemleri altında çok daha tehlikeli bir asimilasyona tabi tutulan ve bu yolla da düzen içileşmeye ve emperyalizmin işbirlikçileri olmaya doğru sürüklenmeye çalışılan son derece önemli bir toplumsal kesimi oluşturmaktadır.
Aleviler, gerek ülkemiz nüfusu içerisinde temsil ettiği nicel itibariyle (tarafsız araştırmacıların çoğunluğuna göre yaklaşık 15 milyon) ve gerekse günümüz açısından daha da önemli olarak, 1980’lerden itibaren emperyalist-kapitalist dünya sisteminin uygulamaya koyduğu çok yönlü neo-liberal sosyo-ekonomik programlarla gündeme gelen “kimlik politikalarıyla” birlikte; ülkemizde, emperyalizmin ve uşaklarının bilhassa ilgilendiği, mücadelelerini manipüle etmeye çalıştığı, kendi iradesinin çoğunluğunu temsil eden kurumları da tasfiye ederek, “Alevi Açılımları”, “Çalıştayları” arasında bu önemli kitle hareketini etkisizleştirmeye çalıştığı önemli bir dinamiktir.
İşçilerimizin, köylülerimizin ve emekçilerimizin insanca bir yaşam ve gerçek demokratik bir düzen için yürüttükleri kavga içerisinde; bir inanç biçimi olarak Aleviliğin gerektirdiği en temel, en meşru kültürel hak talepleri için Alevi kitlelerinin, bugün dünden daha diri ve kararlı bir şekilde yürüttükleri demokratik mücadeleleri; hâkim sınıfların ekonomik ve sosyal yıkımlarımız üzerine inşa ettikleri ekonomik, sosyal, kültürel politikalarına karşı sahip olduğu ilerici muhtevayla birlikte ciddi bir gücü işaret etmektedir.
En basit ve yalın haliyle, bir inanç biçimi olarak Aleviliğin ve bu kapsamda somut hak talepleri bulunan Alevilerin, bu kimliklerinden kaynaklanan ve demokratik bir düzenin ancak güvence altına alabileceği en tabi hak taleplerinin; bugünün mevcut devrimci mücadelesi içerisinde de sağ ve sol her türlü yanlış fikrin karşısında savunulması, sahip çıkılması ve bu kitle hareketinin de en geniş emekçi halk kitlelerinin lehine sonuç verecek bir mücadeleye yönlendirilmesi bugünün önemli görevleri arasındadır.
Geçtiğimiz yıl, 9 Kasım 2008’de Ankara’da Alevi Bektaşi Federasyonu’nun, düzenlediği ve yüz binin üzerinde katılımın gerçekleştiği büyük Alevi mitingiyle birlikte; 2 Temmuzlardan, Gazilerden, Ümraniyelerden sonra; bugün, somut hak talepleri etrafında kenetlenen on binlerin haklı mücadelesinin yeni ve önemli bir boyut kazanmakta olduğu görülmektedir.
Tarihi bir ilke de tanıklık eden bu miting ve mitingde Alevi halkımızın öne sürmüş olduğu talepler, bugün için, Alevi halkımızın mücadelesinin de temel çerçevesini ve içeriğini belirlemektedir.
Bundandır ki vitrindeki AKP hükümeti eliyle, ekonomik, sosyal ve kültürel yıkım politikalarını “özgürlük” ve “demokrasi” gibi emekçi halkın değerlerini ikiyüzlüce kullanarak hayata geçirmeye çalışan emperyalizm ve uşakları; “Alevi Çalıştaylarıyla”, “Demokratik Açılım” safsatalarıyla, Alevi halkımızın haklı taleplerine daha da pervasızca göz dikmektedir.
Aleviliği, emperyalist-kapitalist dünya sistemine ülkemizin daha fazla entegrasyonunda, “kimlik politikaları” kapsamında bir kaldıraç misali kullanmak isteyen uşak siyasi iktidar; düzenlediği çalıştaylarla, Alevi halkın öz iradesini yok saymakta ve Aleviliği tanımlayan en temel talepleri de görmezden gelerek, post-modern ulemalarıyla, diyanetiyle, ilahiyatçılarıyla Aleviliği yeniden kalıba dökmeye çalışmaktadır.
Öte yandan, ne acıdır ki kimi Alevi kitle örgütleri de bu sözde “demokratik açılım” furyasından nemalanabilmek için AB emperyalistlerinin demokratik (!) kriterlerini masaya sürmekte ve Alevi halkımızın en meşru hak taleplerini, bu temelde yine emperyalizmin uşağı olan bir iktidara kabul ettirmeye çalışmaktadırlar.
Demokratik Haklar Federasyonu (DHF), emperyalist-kapitalist dünya sistemine ve bu sisteme ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri olarak bağımlı burjuva-feodal siyasi iktidara karşı yürüttüğü mücadele içerisinde, ABD ve AB emperyalistlerinin sözde “demokratik kriterlerine” karşı Alevi halkımızın ve mücadele örgütlerinin bilinçli olması gerektiğini bir kez daha önemle işaret eder!
Bunun için, sürdürdüğü ideolojik mücadeleyi yükseltmeyi asla vazgeçilmeyecek bir sorumluluk ve daha gelişkin bir demokrasi için bir görev olarak kavrar!
Bu bakımdan DHF, Alevi halkımızın en temel hak taleplerinin (1- Zorunlu din derslerinin kaldırılması; 2- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması; 3- Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması; 4- Madımak Oteli’nin müzeye dönüştürülmesi; 5- Hacı Bektaş-i Veli Dergâhı’nın gerçek sahiplerine devredilmesi; 6- Alevi köylerine Cami yapımından vazgeçilmesi); bir inanç biçimi olarak Aleviliğin en meşru istemleri olarak görmekle birlikte, dünya ve ülkemiz koşulları içerinde, bu taleplerle ilgili olarak mevcut siyasi iktidarın istenilen düzenlemeleri hayata geçirme noktasındaki zorunluluklarının tanımladığı “Avrupa Birliği kriterleri” tartışmalarında, önemli bir anlayış farkıyla konuya yaklaşmaktadır.
Bu bağlamda, emperyalist-kapitalist egemen dünya sisteminin ve bu sisteme ekonomik, sosyal, siyasal ve askeri alanlarda bağımlı ülkelerin; neo-liberalizm dönemi yahut “küreselleşme” olarak da tanımlanan bu süreçte “kimlik politikaları” kapsamında uğradıkları yıkımlara dikkat etmek önemlidir.
Ülkemizde, Alevilerin, Kürtlerin ve diğer azınlık ulus, milliyet ve inanç gruplarından kesimlerin, yine kendi kimliklerine dayanan meşru hak talepleri olmakla ve bu hakların devlet güvencesi altında tutulma, yaşatılma zorunluluğu bulunmakla birlikte; emperyalist-kapitalist dünya sisteminin, tüm bu kimlikleri kapsayan ve yönlendiren bir toplumsal alan olarak, üretim süreçlerindeki, IMF ve Dünya Bankası gibi mali kuruluşlarıyla yönlendirdiği yeni iktisat politikalarının, sosyal ve ideolojik dayanakları olan yıkım politikalarını yine bu gibi “kimlik siyasetleriyle” işlevselleştirdiği de bilinmektedir.
Bu temel meseleden olarak;
Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisi ve diğer azınlık milliyet ve inanç gruplarından bu ülke halkı olarak; hiçbir uluslararası müktesebat yahut hukuka yaslanmadan, bu gerçekliği halklarımız arası bir sopa olarak kullanmadan, kendi öz gücümüzle, fabrikada, tarlada yan yana çalışan kollarımızla, emeğimizle ve yeni demokrasi mücadelemizle aşma perspektifiyle mücadelede birleşmek durumundayız.
Böyle olmadığı koşullarda, emperyalizmi kurtarıcı olarak görmek; onun yıkımdan başka bir şey getirmeyen iktisat politikalarının yanında, sosyal çatışmaları derinleştirecek kimlik politikalarını sahiplenmek kaçınılmaz olacaktır.
Bu bakımdan DHF, Alevi halkımızın en meşru hak taleplerini sahiplenmekte; emperyalizme, bürokrat kapitalizme, feodalizme ve faşizme karşı halkın haklı davasını ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yükseltme çağrısını bu vesileyle bir kez daha yinelemektedir.
8 Kasım 2009’da, İstanbul – Kadıköy Meydanı’nda, ülkenin dört bir yanından gelerek, Demokratik Haklar Federasyonu’nun coşkulu ve disiplinli saflarında birleşelim, haklarımız için yürüyelim!
Miting Tarihi: 8 Kasım 2009 (Pazar)
Toplanma Yeri: Tepe Natulis önü.
Toplanma Saati: 10.30 (DHF pankartı, saat 08.00’dan itibaren açılmış olacaktır).
Demokratik Haklar Federasyonu"