NASIL YAPMALI..?
KİMİ MUHATTAP ALMALI..?
Namık Kemal KAYA
Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonunun organize ettiği 9 Kasım 2008 <<Eşit Yurttaşlık İçin Büyük Alevi Yürüyüşü>> Türkiye’de gündem olmaya devam etmektedir. Süreç içerisinde görsel medya ve yazılı basında gündemde kalmayı yitirse de, iktidarın ve muhalefetin gündeminden asla düşmeyeceği kanısındayım.
Devlet elbette ki bu iki birimden oluşmamaktadır. Devletin hem sivil hem de askeri istihbaratı da oldukça yakından ilgilenecektir. Bunun yanında gerek Genel Kurmay Başkanlığı ve gerekse Polis Teşkilatı da yakından ilgileneceği unutulmamalı. Ayrıca bu durumdan hiç de rahatsız olmamalıyız.
Çünkü biz cumhuriyetin hem kurulması için büyük katkılar yaptık ve hem de, kurulduktan sonra, cumhuriyetin tüm değerlerine her zaman sahip çıktık. Her Atatürkçüden ve her Cumhuriyetçiden daha fazla sahip çıktık bu ülkeye. Siyasetçilerden ve askerden daha fazla sahip çıktık Cumhuriyete. Bunca katliamlara, sürgünlere, asimilasyonlara, baskılara rağmen sahip çıktık. Bizi yok saydıkları halde sahip çıktık. Toprak derdi olmadan sahip çıktık.
Sahip çıkmaya da devam edeceğiz…
Ancak Alevilerin, birileri adına cumhuriyete bekçilik yapmadığını ve yapmayacağını herkes bilmeli ve anlamalıdır artık. Bugün Aleviler cumhuriyetin değerlerine sahip çıkıyor ve dolayısıyla demokrasiyi savunuyorsa, birileri istediği için değil, kendisi istediği içindir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk’e, Cumhuriyete ve Demokrasiye sahip çıkmak istiyorsa, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, ona sahip çıkan Alevilere sahip çıkmalıdır.
Nasıl sahip çıkmalı? Elbette ki, Alevilerin taleplerini eşit yurttaşlık hakkı çerçevesinde anayasada güvence altına alarak ve devamında uygulayarak sahip çıkmalıdır.
Devlet Alevilerin sorunlarını çözerken görüş farklılıklarını aleyhte kullanılması gereken bir fırsat olarak değil, bir zenginlik olarak değerlendirmelidir. Ve Devlet Alevilerin taleplerinde geri adım atmasını beklememelidir. Yada bir ara çözüm önermemelidir. Çünkü bugüne kadar Aleviler, her zaman ve her yönüyle bedel ödeyen taraf olmuştur.
Ve Aleviler tarihin hiçbir yerinde ümmetçi bir toplum olmamıştır. Dolayısıyla hiçbir zaman biat etmemişlerdir. XXI. Yüzyıldan sonra kimse Alevilerden Ümmetçi bir toplum yaratmayı ya da biat etmelerini beklememelidir.
Aleviler artık devletten somut adımlar beklemektedir. Somut adımların atılacağı ortak talepler sırasıyla;
1) Zorunlu din derslerinin kaldırılması,
2) Cem Evleri ibadet yeri olarak yasal statüye kavuşturulması,
3) Hacı Bektaş Veli Dergahı gerçek sahiplerine teslim edilmesi,
4) Alevi Köylerine yapılan camilerden vazgeçilmesi,
5) Devletin, Alevilere karşı uyguladığı asimilasyoncu politikalarından vazgeçmesi,
6) Diyanet İşleri Başkanlığının kaldırılması,
7) Nüfus Cüzdanlarının üzerindeki din hanesinin kaldırılması,
8) Madımak Otelinin Müzeye dönüştürülmesi,
Yukarıda saydığımız talepler, Avrupa Parlamentosunun karar altına aldığı ve Türkiye’nin de kabul ederek, altına imza attığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ana teması, demokrasinin gereği olan İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin eşit yurttaşlık hakkından başka bir şey değildir.
Bu amaçla Devlet kimi muhatap almalı ya da kimi muhatap almamalı ve buna karşın muhatap taraflar ne yapmalıdır;
Hem Devlet görüş olarak Cem vakfını kendine daha yakın bulmakta, hem de Cem Vakfı aynı şekilde görüş olarak Devleti kendine daha yakın bulmaktadır. Cem Vakfı Aleviler için önemli bir değerdir. Ancak Cem Vakfının yıllardır değişmez Genel Başkanı, yüzünü sağa, sırtını Alevilere dönmüş bir anlayış ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın içine doğru ısrarla yol almaktadır. Devlet Aleviler adına, sadece Cem Vakfını muhatap alırsa büyük bir hata yapmış olur. Bu yaklaşım Alevilerin güvenini tamamen sarsar. Çünkü Cem Vakfı, Alevilerin küçük bir kesimini temsil etmektedir.
İnançsal anlamda Hacı Bektaş Dergahı Alevilerin Serçeşmesi’dir (Tüm Dergahların ve Alevi Bektaşi inancının bağlı bulunduğu ana dergah ve inanç yeri). Ve Dergahın Postnişin Dedesi Veliyettin ULUSOY ‘dur. Dolayısıyla Devlet, Alevilerin sorunlarını gerçekten çözmek istiyorsa, Postnişin Dede Veliyettin ULUSOY ve Alevilerin büyük bir çoğunluğunu temsil eden Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonunu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonunu muhatap almalıdır.
Türkiye Alevi Bektaşi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu çatı örgüt olmalarına rağmen, Cem Vakfı ile birlikte hareket etmek istediklerini toplum önünde deklere etmelidirler. Bu durumda Cem Vakfının elinde bir tane koz kalıyor, oda Aleviliğin İslam’ın içinde mi yoksa dışında mı olduğuna dair polemiktir. Bu polemiği ortadan kaldırmanın birinci şartı, kurumsal olarak bu polemiğe bir daha girmemek üzere bu yönde karar almak ve tüm topluma deklere etmek. İkinci şartı ise, gelecek sorular karşısında verilecek cevapları belirlemektir.
Sorulacak sorulara karşı, verilecek cevaplar şunlar olmalıdır; Mesela Alevi’misin sorusuna karşılık; Aleviyim. Alevilik İslamiyet’in İçinde mi, dışında mı sorusuna karşılık ise; Alevilik kendine özgü bir inançtır. İnanan kişi kendini nerede görüyorsa oradadır. Doğrusu da budur. Çünkü Cem evi nasıl ki camiye ya da kiliseye alternatif değilse, Alevilik de diğer inançlara alternatif olmadığı gibi, Sünni İslam anlayışına da alternatif değildir. Bu sebeple ne Aleviler Sünnilere, ne de Sünniler Alevilere düşman değildir. Yüz yıllarca bir arada nasıl yaşamışlarsa, bundan sonra da aynı coğrafyada, daha iyi koşullarda yaşayabilmelidirler.
Dolayısıyla Alevilik hiçbir kurumun tekelinde değildir. Alevilik, sadece ve sadece inananın tekelindedir. Kurumlar ise, inanana hizmet ettikleri sürece onları temsil ederler.
Namık Kemal KAYA
Alevihaber.com - 24 Kasım 2008