Yıl 1937… Cumhuriyetin, Osmanlı’dan ‘miras’ alıp başlattığı Dersim Katliamı’nın en kanlı günleri. Seyit Rıza Dersim Direniş Kuvvetleri Komutanı… Katliamın tün hızıyla sürdüğü günlerde Seyit Rıza’ya görüşme talebiyle Erzincan Valisi’nden mektup gelir. Daha fazla ölüm olmaması için Seyit Rıza görüşmeye gider. Fakat mektup tuzaktır asıl niyet Dersim Önderini yakalamaktır. Öyle de olur Seyit Rıza buluşmaya giderken Munzur Dağları’nın Erzincan tarafında yakalanır. Ardından Elazığ’a gönderilir. Burada kendisini göstermelik, her şeyin önceden ayarlandığı bir mahkeme bekler. Olağanüstü yetkilerle donatılmış olan Ağır Ceza Mahkemesi, Seyit Rıza, oğlu Resik Hüseyin, Uşene Seyid, Aliye Mırze Sili, Cıvrail Ağa, Hesen Ağa, Fındık Ağa ve Hesene İvraime Qıji hakkında idam kararı verir.
SON İSTEK
Yasalar Seyit Rıza ve oğlunun yaşları nedeniyle idam edilmemeleri yönündedir. Fakat onun da ‘çaresi’ bulunur. Birisi ayarlanır, yaş belirleme davasında tanık olur. Seyit Rıza’nın yaşı küçültülür, oğlunun ise büyütülür. Mahkeme Seyit Rıza’ya itirazı olup olmadığını sorar. O da şöyle cevap verir:
“Tanık , benim büyük oğlumdan iki yıl küçüktür. Oğlumdan küçük biri yaşımı belirler ve yasa da bunu kabul ediyorsa, benim itirazım olmaz.”
Mahkemece verilen hüküm temyiz yolu kapalıdır ve kesin hüküm niteliğindedir. İnfaz kararı hemen çıkarılır. 15 Kasım’da Elazığ Buğday Meydanı’na darağaçları kurulur. Seyit Rıza, oğlu ve beş Dersimli, gece cezaevinden alınır ve meydana getirilir. Seyit Rıza’nın son istediği, oğlundan önce asılmaktır. Fakat son isteğe uyulmaz, Resik Hüseyin babasının gözleri önünde idam edilir. Sıra Seyit Rıza’dadır.
'SAATİMİ OĞLUMA VERİN'
Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü görevlisi İhsan Sabri Çağlayangil o anları yıllar sonra şöyle anlatır: “Seyit Rıza, sehpaları görünce durumu anladı. ‘asacaksınız’ dedi ve bana döndü: ‘Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?’. Bakıştık. İlk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyorum. Bana güldü. Savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. İstemedi. Son sözünü sorduk. ‘Kırk liram ve saatim var. Oğluma verirsiniz’ dedi. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu. Asarken iki kez ip koptu. Ben, Fındık Hafız’ın idamı bitti. Seyit Rıza’yı meydana çıkardık. Etrafta kimse yoktu. Ama Seyit Rıza, meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: 'Ewlade Kerbelayme. Bexetayme. Ayibi, zulmo, cinayeto.' (Evlad-ı Kerbelayız, günahsızız, ayıptır, zulümdür, cinayettir) dedi. Benim tüylerim diken diken oldu. Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazını gerçekleştirdi.”
DEVLETTEN YANIT YOK
Ardından idam edilenlerin cenazeleri Elazığ sokaklarında halka gösterilir. Bir iddiaya göre de halka gösterildikten sonra yakılır. Aradan geçen 73 yıla rağmen idam edilenlerin mezar yerlerinin nerede olduğu hala 'meçhul'. 2007 yılında Seyit Rıza’nın ailesinin avukatı Hüseyin Aygün, Elazığ Valiliği’ne, Seyit Rıza’nın mezarının nerede olduğunu sormuş fakat yanıt alamamıştı. Bunun üzerine dava açılmış, bu dava da reddedilmişti. Temyiz başvurusu ise hala Danıştay’da.
OZAN BİLİR / BİRGÜN - 15 Kasım 2010