BİRGÜN GAZETESİ SÖYLEŞİ DİZİSİ - 7
“Alevilik bir inançtır... Bu deyim en yukarıdan en aşağıya devletin bütün kurumları tarafından kabul görmediği sürece, bir anne olarak ben bu duaya amin demem”
Bin yıllardan beri bütün baskılara ve asimilasyonlara karşı direnen, Alevi inancının yüce dervişlerine ikrar veren talipler, bugün teslim mi oluyor? Bir Alevi kadını olarak, örgütlü Alevi hareketinin içinden biri olarak, son yirmi yıllık Alevi örgütlenmesinin bütün kurumları arasındaki ilişkilere baktığımda, Cem Vakfı hepsinden ayrı duruyor. Vakfın, kendisi dışındaki kurumların öneri ve istemlerine, ne eylem alanlarında ne de söylem noktasında yanında olmadığını görüyorum.
BİZ ‘HAK İNSANDIR’ DİYORUZ
Hal böyle iken, Milli Eğitim Bakanlığı'nın ders müfredat programı hazırlanırken, yalnızca Cem Vakfı'nı muhatap alması, devletin geçmişte olduğu gibi bugün de Anadolu Alevilerine 'böl ve yönet' politikası ile yaklaştığını gösteriyor. Tam da bunu yurtiçinde ve yurtdışında ciddi bir Alevi örgütlenmesi oluştuğunda yapıyor. Anadolu Kızılbaş inancındaki milyonlarca Alevi, son yirmi yılda oluşturdukları kurumlarda ve bu kurumların çatıları altında ciddi bir örgütlenme oluşturdular. Her alanda Cem Vakfı hariç, istemlerini ve taleplerini haykırmakta aynı dili konuşuyorlar. İşte devlet bu aynı dili konusan Alevi örgütlenmesinden ürktüğü için Cem Vakfı'nı muhatap alıyor. Alevileri bölelim!.. Ama Aleviler bölünmez, bölünse bölünse Cem Vakfı bölünür. İçlerinden bir kısmı, Türk-İslam sentezi diye tutturanlar camiye yönelecekler. Fakat içlerinde bu anlayışa "evet" demeyen ve Alevi inancının temel düsturunu kabul edenler, gerçek Alevi örgütlenmesinin ve kurumlarının yanında yer alacaklardır. Çünkü bu kurumlar onlarca yıldır korkusuz bir mücadele vererek, ecdatlarından aldıkları bilgiyle Alevi diliyle haykırıyorlar ve hep ''Hak'' diyorlar. Hangi kitabı açtıysak, hangi dervişin ve tasavvufcunun geçmiş hayatını okuduysak, gördük ki, bütün kapıları açan insandır. Bütün kutsal mekânlarda oturan insandır. Söyleyen insan, dinleyen insan, düşünen insandır. Dertlere derman, yaralara merhem olan insandır. Biz onun için diyoruz ki, hak insandır.
ALEVİLİĞİ ERİTMEK İSTİYORLAR
Bütün Alevi kurum ve kuruluşlarının, değerli yöneticilerini bir masa etrafında toplama erdemliliğini göstermeyen bir vakfın başkanı, salt kendi başına Alevilerin inanç boyutundaki, yaşam ve düşünüşlerini, hangi yetkiyle Milli Eğitim Bakanlığı'nın hazırladığı, okullarda uygulanacak ders müfredat programına öneri olarak gönderebiliyor? Yüz binlerce Alevi'nin örgütlü olduğu kurumların yöneticileri bu olaya "evet" der mi? Elbetteki hayır. Alevileri, Sünni-İslam inancının potasında eritmek için onlarca yıldır yapılan sinsi çalışmalardan, Alevilerin örgütlü kurumları bihaber değildir. Devletin bu sinsi asimilasyon politikasına yardım eden, onların değirmenine su taşıyan kurumlardan da haberdardır. (Bugün hazırlanılması düşünülen sözde ders müfredat programına, muhatap olarak kabul edilen vakfın yöneticileri daha dün, Alevileri Erciyes Yaylası'na semah dönmeye gönderiyordu.)
BİR ANNEDEN ÖNERİLER
Bir Alevi kadını olarak, bir anne olarak somut önerilerim var. Yurtiçindeki ve yurtdışındaki eksiksiz olarak tüm Alevi kurumlarının temsilcilerinden oluşan bir komisyonun, Alevi inancındaki Alevi çocuklarına, verilecek ders müfredat programına evet demesi gerekiyor. ''Alevilik bir inançtır'' bu deyim en yukarıdan en aşağıya devletin bütün kurumları tarafından kabul görmediği sürece, bir anne olarak bu duaya amin demem. Bir inancı ancak o inancın mensupları, kanaat ve önderleri, din adamları anlatır ve o inancın içinde yetişmiş, pedagoji eğitimi almış eğitimciler tarafından öğretilir. Milli Eğitim Bakanlığı önce Alevi çocukları Sünnileştirmekten vazgeçmeli. Mecburi din dersine tabi tutmamalı. Devlet bir taraftan Alevi köylerine cami, diğer taraftan da okullarda Aleviliği ders müfredat programına koyma ikiyüzlülüğünden vazgeçmeli. Ders kitaplarında da Aleviliği anlatırken, yüzyıllardan beri baskı ve asimilasyonla kuşatılmış, Sünni-İslam inancının o katı kurallar çemberini korkusuzca kırmak gerekir.
ALEVİLERDE KADIN-ERKEK EŞİT
Alevi inancında kadın erkek eşittir. Bütün insanlara aynı nazarla bakarız. Hiç kimseye "gâvur" deyimini kullanmayız. Dua ve gülbenklerimizde yalnızca insan ismi geçer (erdemli kâmil insanların, evliyaların, pirlerin isimleri). Kadın postta oturabilir. Kadın özgürdür. Giyim ve kuşamında erdemlilik vardır. Alevilik’te şart yoktur. Kadın en öndedir. Alevi, kadını örtüye sokmamıştır. Arka plana atmamıştır. Cemde, cemaatte ve ibadette en öne oturtmuştur. Bir ana olarak çocuklarımıza Aleviliği anlatırken "Allah" deyimi yerine "Hak" diyoruz. Müezzin, imam ve müftü deyimleri inancımızda yoktur. Onun yerine çocuklarımıza zakir, pir, mürşit deyimlerini kullanır ve anlatırız. Çocuklarımıza sazı (bağlama) öğretirken "telli Kuran’ımız budur" deriz. "İbadet yerimiz cami değil, cemevidir" diye çocuklarımıza telkin ederiz. ''Çalışmak en büyük ibadettir'' sözü doğumdan ölüme kadar annelerin her zaman söylemi olmuştur. Helal ve haram deyimlerini inancımızın içinde korku sözü olarak kullanmamışızdır. İçkiyi (dem almayı) helal bilmişizdir. Kıblemiz, yönümüz, yüzümüz yalnız insandır. Hac ve kabemiz, pirimizin dergâhıdır. Bütün inaçların kuralları, emirleri ve buyrukları vardır. Kendi peygamberini kendi içinden seçer. Alevi inanç ve ibadetinde en ince detaya kadar bu kurallar mevcuttur. Eğer okullarda Alevi çocuklarına Alevi inancı ve ibadeti anlatılacaksa, bin yıllardan beri akıp gelen bu inancın bütün kuralları, en yalın haliyle korkusuzca anlatılmalı. O zaman biz anneler, Aleviler, bu inanç mensupları bu ders müfredat programının arkasında durabiliriz. Aksi takdirde program bir yana Aleviler bir yana olur. Örnek alınacaksa, Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Almanya örnek alınmalı.
***
DEVRİMCİ ALEVİ KOMİTESİ ÜYESİ İSKENDER GÖÇMEN: Kâbesi çıkar olan, Kâbesi insan olanı anlayamaz
“Alevi Partisi düşüncesi tamamen yanlıştır. Çünkü inancın siyaset mengenesine sıkıştırılmaya başlandığı yerde, inanç felsefesi ortadan kalkar”
Alevilerin yüzyıllar boyunca gördükleri zulüm ve sefaletinin sorumlusunun devlet olduğunu ifade eden Devrimci Alevi Komitesi üyesi İskender Göçmen, Alevilerin düzenle uzlaşmayan bir yaşam kültürüne sahip olduklarını belirtti.
Alevileri boyun eğmeme ve direnme kültürünü Şah İsmail’den, Baba İshak’tan, Baba İlyas'tan, Şeyh Bedrettin'in ayaklanmalarından aldığını, bu direniş kültürünü her koşulda yaşattıklarını söyleyen Göçmen, “Aleviler gün gelmiş, yoğun bir devlet terörü ile karşılaşmış, dar bir çevreye itilmiş, dış dünya ile bağları kesilmiş, yolsuz, ışıksız, kalemsiz, kitapsız, okulsuz karanlık bir dünyaya hapsedilmişlerdir ama zorbalıklara karşı direnmişlerdir” dedi.
ALEVİ GELENEKLERİ VE İHANET
Alevilerin direnişlerle dolu tarihinde ihanetlerin de olduğunu anlatan Göçmen, Osmanlı’nın devşirmelerinin, Cumhuriyet hükümetlerinin oyunlarının Alevileri sık sık ihanetlerle yüz yüze getirdiğini, bugün de benzer bir sürecin işlediğini şu sözlerle özetliyor:
“Bunlardan birisi de Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan'dır. İçini boşaltmaya çalıştığı Aleviliği devletle birlikte Alevi-Sünni garnitürü haline getirmeye çalışarak Alevi toplumunun önüne koyuyor. Tüm bunlarla birlikte ele alınması gereken çok daha ciddi bir nokta var ki, bu da, ‘Alevi Partisi’ni kurarak siyasallaşma yönündeki hazırlık çalışmalarıdır. Alevi Partisi düşüncesi tamamen yanlıştır. Çünkü inancın siyaset mengenesine sıkıştırılmaya başlandığı yerde, inanç felsefesi ortadan kalkar.”
ÖĞRETECEKLERİ BİZİM TARİHİMİZ DEĞİL
Alevi halkın, felsefesini ve kültürel varlığını İzzettin Doğan’ın “uyku ve sabah duası” yoluyla açıklamanın mümkün olmadığını söyleyen Devrimci Alevi Komitesi’nden İskender Göçmen, gündemde olan Alevilere ait ders kitapları tartışmasına ilişkin de şunları söyledi:
“Okullarda okutulacak şeyler kapsamında yer alan bu ve buna benzer öneriler, Alevi toplumlarının sınıflar mücadelesindeki tarihsel rolünü tamamen çıkmaza sokmasıyla birlikte, tarihe gömmeye yönelik bir politikanın ta kendisidir. İzzettin Doğan hiçbir zaman devletin katliamlarına karşı çıkmıyor. Bu nasıl bir ‘Alevi inancıdır’ ki, zulme uğrayanın değil zulmedenin yanında oluyor. Yüzyıllardır Alevi halkını katleden, sürgün eden Osmanlı'nın, Yavuz Sultan Selimlerin mirasçısı bir devletle. Maraş’ta Alevi halkını faşistlerle birlikte katleden devletle. Sivas’ta şeriatçılarla kol kola Alevi aydın ve sanatçılarını yakan devletle. Çorum'da katliam yapan devletle. Gazi'nin katillerini koruyan, aklayan devletle sıcak ilişkileri olduğunu söylüyor İzzettin Doğan. ‘Sıcak ilişkiler’, şimdi tarihini çarpıtarak, bu halkın çocuklarının okuduğu okullarda ders diye yutturdukları bizim olmayan tarihle mi açıklanacak? Alevi çocuklar, kendine ait olmayan uydurma bir Alevilik öğretisini, işbirlikçi bezirgânların dar kafasından çıkan fikirlerle mi öğrenecek?”
YENİ HIZIR PAŞA, DOĞAN’DIR
AKP’nin, İzzettin Doğan ve Reha Çamuroğlu gibi isimlerle Aleviler içerisinde bir açılım yaptığını göstermeye çalıştığını, ancak isimlerin değişmesine rağmen bunun mümkün olamayacağını söyleyen İskender Göçmen, durumu sert sözlerle açıklığa kavuşturdu:
“On yıllardır Alevi halkını katledenlerin nasıl bir ‘açılım’ından bahsedebilir ki? İzzettin Doğan biçim değiştirmiş bir Hızır paşadır. Doğan veya Reha Çamuroğlu gibi isimler ile AKP iktidarı Aleviliği düzen içi bir konuma sokmak, onun ilerici yanını köreltmek istiyor.”
Alevi halkın devrimci ve ilerici olduğunu, AKP’yi de bugün için korkutan olgunun bu olduğunu açıklayan Devrimci Alevi Komitesi’nden Göçmen, “Bütün ‘açılımlar’ Alevi halkının devrimci özünü yok etmek içindir ve asla kabul edilmeyecektir. Alevi halkı bunları iyi tanımalıdır. Alevi bezirgânlarının bu iktidara nasıl sahip çıktıklarını görmelidir. Alevi halkı, inançlarımızı, değerlerimizi, tarihimizi satmalarına ve uydurma bir Alevilik öğretisinin okullarda çocuklarımıza ders olarak verilmesine asla izin vermemelidir!” dedi.
OZAN BİLİR / BİRGÜN - 18 Mayıs 2009