Asıl adı Veli Aykut olan Halk Ozanı Dertli Divani, Mekteb-i İrfan Muhabbetleri ile yaptıkları muhabbetlerle aşıklık geleneğini gelecek kuşaklara aktarıyor.
Dertli Divani’ye, “Zakirlik ve Aşıklık” alanındaki çalışmaları dolayısıyla 2009 yılında, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) “Somut Olmayan Kültürel Miras Sözleşmesi” kapsamında “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülü verildi.
PİRHA’ya konuşan Dertli Divani, aldığı ödülün sadece kendisine ait olmadığını, Daimi’de vücut bulan tarihi süreç içerisinde gelmiş geçmiş ulu ozanların, aşıkların, zakirlerin ödülü olduğunu söyledi.
“MUHABBET ORTAMLARINDA GÖZÜMÜ AÇTIM”
Aşıklık ve ozanlık geleneğiyle tanışmasınına ilişkin ise babasının halk ozanı olması ve çocukluğunda muhabbet ortamlarında bulunarak bu yolun içinde olduğunu belirten Dertli Divani, şunları söyledi:
“Muhabbet ortamlarında gözümü açtım. Babamın curası vardı. Aynı Nesimi Çimen tarzında cura çalardı. Aynı zamanda cemleri yürütüyordu. O muhabbet ortamında kendimi buldum. Dolayısıyla aşıklık ve ozanlık kulak aşinalığından. Biraz da o geleneğin içerisinde büyümüş olmanın ötesinde, ruhumuza kadar işlemiş yüz yılların birikimi kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılmış bir sözlü gelenektir.”
Ozan ve aşıkların mahlaslarının olmasının bir gelenek olduğunu belirten Dertli Divani, “Bu geleneğin içerisinde olmamızdan kaynaklı Yol yürüten dedeler, pirler tarafından bu mahlas o Yol’da yürüyen aşığa, ozana verilir. Usta bir aşık, ozan tarafından da bu mahlaslar verilir. Gelenek böyledir” diyerek kendisine verilen mahlasın nasıl vücut bulduğunu anlattı.
DERTLİ DİVANİ MAHLASININ VÜCUT BULMASI
“Naçizane biz de Hünkar Hacı Bektaş süreğine bağlı olan bir yöre olduğumuz için 1978 yılının 21 Şubat’ın Hacı Bektaş evlatlarından Emrullah Ulusoy, Dertli mahlasını bana verdi. Aynı yıl 12 Mayıs’ta da Bektaş Ulusoy Divani mahlasını verdi. Böylelikle Dertli Divani mahlası bu şekilde vücut buldu. Anne babalarımız bize bir isim koymuş bir de yolumuzun uluları bize bahşetmiş. Bizim de bu ismi layıkıyla taşımak ve bu isimle toplama bir şeyler aktarabilirsek ne mutlu.”
MEKTEB-İ İRFAN MUHABBETLERİ
Mekteb-i İrfan’ın, bütün batini inanç ve tasavvufi anlayışların kişiyi olgunlaştırıp kamil insan pozisyonuna taşıma amacı olduğunu belirten Dertli Divani, şöyle devam etti:
“Aşıkların ve sadıkların kelamlarının muhabbet konusu olarak muhabbet ortamında irdelenmesi ve bunun paylaşılması da Anadolu’da Alevi, Bektaşi, Kızılbaş inancına özgü bir yaklaşım dersek herhalde yanlış olmaz. İnsani değerleri topluma kazandıran bütün düşünceler de aynı amaca hizmet eder ama bu aşıklık ve ozanlık geleneğinde daha belirgindir. Biz de o damardan geldiğimize göre bakıyoruz ki bütün aşıkların, sadıkların, ozanların; Seyit Nesimi’den, Daimi’ye kadar uzanan Seyrani’den Veysel’e kadar uzanan hepsinde Mektebi İrfan deyimine uzanan bir atıfta bulunmuşlar.”
Mekteb-i İrfan Muhabbetlerinin temel amacının şan şöhret olmadığını, sadece gelmiş geçmiş bütün ulu ozanların, ariflerin, bilgelerin, düşünürlerin özdeyişlerini güncelleyerek anlaşılır hale getirmek olduğunun altını çizen Dertli Divani, “Muhabbet bizim olgunlaşmamızı, gelişmemizi sağlayan olmazsa olmaz diyebileceğimiz bir kavramdır. İşte bizde bu muhabbet yolunun naçizane birikimlerimi aktarmaya çalışırken, bilmediklerimi de o pırıl pırıl gençlerimizden öğrenmeye çalışıyorum. O muhabbetlerde Ahmet Koçak, Piri Er, Ünsal Doğan daha önceleri Ulaş Özdemir, Mahir Polat, Hüseyin Bayrak şimdilerde Hakan Erol, Ahmet Aykut birçok dostlarımız birer muhabbetle kendilerini çok iyi hazırlayıp sunabilecekleri konuları, bu muhabbetlere katılan gençlerimizle paylaşıyorlar” dedi.
TOPLAM 71 NOKTADA MEKTEB-İ İRFAN MUHABBETLERİ YAPILDI
Bu zamana kadar İngiltere, Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, İsviçre, Almanya’da ve Türkiye’deki bir çok şehirde toplam 71 noktada bu muhabbetler yapıldı.
Çelebi süreğinin, ocağının anlayışını içinde barındıran ama Hünkar Hacı Bektaş Veli’den günümüze intikal eden bir sürek olduğunu aktaran Dertli Divani, “Bizim ailemiz Hacı Bektaş Dergâhı’na bağlı olması dolayısıyla o yörede, o bölgede bu hizmetleri dededen, babadan yapagelmişiz. Bugün naçizane bu hizmeti hasbelkader yapıyorum ama o hizmete layık olmaya çalışırken toz kondurmamaya, uygun hareket etmeye ve yine o dergâhın postun rızalığıyla toplumun da talebi doğrultusunda bu hizmetleri yapmaya devam ediyoruz” ddiye konuştu.
“TOPLUM RIZALIK VERMEZSE, DERGAH RUHSAT VERMEZSE HİZMET YAPAMAZSINIZ”
Dertli Divani, şunları kaydetti:
“Toplum bize rızalık vermezse, dergâh da ruhsat vermezse o zaman “hayır ben bu hizmeti yapacağım” diyerek benlik getiremezsiniz. Yol’a ocaktan da gelseniz sonuçta toplum size rızalık vermezse normalde yapmamanız lazım. El, ele; el, Hakk’a demenin “Yol, cümle erden, pirden uludur” demenin sırrı ve hikmeti zaten burada kendini gösteriyor. Yol cümlemizden ulu. Hepimiz bu Yol’un aslında talibiyiz, yani yolcusuyuz. Dedelik, mürşitlik, pirlik, babalık, rehberlik makamları hizmet makamlarıdır, saltanat makamları değil, hükmetme makamları değil. Yol’a hizmet makamlarıdır.
“ALEVİLERİN DE, SÜNNİLERİN DE, LAZLARIN DA, ARAPLARIN DA, KÜRTLERİN DE OZANI OLMAYA ÇALIŞIYORUM”
Ben bir kültür elçisi olarak halk ozanı olarak dinlilerin de dinsizlerin de, inananların da inanmayanların da, Alevilerin de Sünnilerin de, Lazların da, Çerkezlerin de, Arapların da, Kürtlerin de, Türklerin de, Ermenilerin de, Ezidilerin de ozanı olmaya çalışıyorum. Bu kadar açık ve net. Çünkü ozanlık geleneği bunu öngörüyor.
Yılmadan, usanmadan ve kimseyi incitmeden, kırmadan doğruları anlatmaya devam edeceğiz. Kimseye hakaret etmeden ama inandığımız doğrulardan da zerre kadar taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz.”
Ayhan KARDAŞLAR/ANKARA