Ali Kemali’nin 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı döneminde Erzincan ve Dersim’deki gelişmelere ilişkin tarihsel notları da bulunuyor ki, çok önemlidir. Örneğin Ali Kemali, “Dersimlilerin Çarlık Rusyası’nın savaş çağrılarına cevap vermediklerini; Erzincan’a kadar giren Rus ordularına katılmadıklarını; tersine, Erzincan halkını korkutmak isteyen Ermeni komitecilere karşı halkı korumak üzere bazı Dersimli aşiret liderlerinin vilayete kadar gittiklerini ancak bir faaliyet yapmadan geri döndüklerini” belirtir. Ali Kemali’nin üstünde durduğu bir nokta daha var: Koçgiri isyanı liderlerinden Alişer, Rus birlikleriyle işbirliği içinde olmamış; tarafsız kalmış, bir keresinde de sınırda Rus katırlarıyla erzaklarına el koyarak birkaç Rus askerini öldürerek kayıplara karışmış, bu yüzden işgalci Rus birlikleri komutanını büyük ölçüde kızdırmış, araya giren Müslüman Komityardımıyla durum bir çözüme bağlanmış. Bunu sergilemek pek önemlidir. Çünkü başta 2. Kolordu Komutanı (Van, Bitlis, Muş ve Elazığ bölgesini kapsayan) Kazım Karabekir Paşa gibi yetkililer olmak üzere Türk-İslamcı yazarlar, “Dersimlilerin işgalci Rus ordularıyla, Ermenilerle işbirliği yaptıklarını” savunurlar. Bunu, kitaba aldığımız Kazım Karabekir’in Babıali’ye gönderdiği istihbarat raporlarından kolayca görmek mümkün. Koçgiri ayaklanması önderi Alişer’in “işbirlikçi ve casus olduğunu” iddia edenler bulunmaktadır. Oysa gerçekler, Ali Kemali’nin yazdığı gibidir.
Çarlık Rusyası döneminde bölgeyi gezen P. I. Aviryanov ile V. Mayisrev gibi istihbarat subaylarının raporlarına (19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren) bakıldığında, olayın düz mantıkla “casus ve işbirlikçi” gibi algılanamayacağı açıktır. Zira casusluk, bireysel veya kümesel düzlemde, gelip geçici çıkarlar karşılığında, özellikle para alınarak yapılan gizli bir faaliyettir. Halbuki Rus-Osmanlı-İran savaşlarına sahne olan Kürt coğrafyasında, aşiretler genelde kendilerini yönlendiren nesnel çelişkiler (hükümetin çok yönlü baskısı, ölüm kalım mücadelesinde kendi nüfuzunu ve etki alanını koruma, yaşadığı toplumun benimsediği yörel politikalar, yönetime karşı olan genel tutum, etnik ve mezhepsel karşıtlıklar, vs.) doğrultusunda, zaman zaman Rusya veya Osmanlı tarafında yer almış; birinin aleyhinde diğeriyle ittifak yapagelmişlerdir. Aşiretlerin bu tür tutumları sürekli değişkenlik arzeder. Ruslara istihbarat ve lojistik destek veren bir aşiret reisini, şartlar değişince bu sefer Osmanlı’nın yanında görmek şaşırtıcı olmazdı.
Aslında 1826’daki Osmanlı-Rus savaşından da Ruslar, Dersimlileri yanlarında savaşa katılmaya çağırdılar; ancak olumlu karşılık alamadılar. Benzer bir çağrıyı da Osmanlı hükümeti yaptı. Fakat 1834’teki Dersim katliamını unutmayan Kürtler, tarafsız kalmayı yeğlediler. Yine de Dersimli, 1877-78 savaşında Ruslarla çarpışmak için 10 bin milis verdi (Vecihi Timuroğlu, Dersim Tarihi, s. 33).
M. Şerif Fırat, söz konusu kitabında, 24 Dersim aşiret reisinin Ruslara karşı çarpışan Ahmet İzzet Paşa’ya katıldığını belirtir. Kazım Karabekir ise, 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda kimi Dersim aşiretlerinin kâh Rusya, kâh Osmanlı Hükümeti yanında yer almalarına ilişkin ayrıntılı bilgiler verir. Rus birlikleri Kürdistan’dan adım adım ilerlerken; Seyit Rıza, Alişer Bey aracılığıyla Dersim eteklerinde bulunan General Lahof ve Ermeni komutan Murat Paşa ile temasa geçip; “Dersim’e özerklik” temelinde bir anlaşma sağlıyor.
1917 Bolşevik Devrimi’yle birlikte Rus birlikleri geri çekilince, Erzincan fiili olarak Ermeni komutanın elinde kaldı. Murat Paşa’nın Erzurum-Erzincan-Dersim bölgesini “Ermenistan” olarak tanımlaması yüzünden Ermenilerle Dersimliler arasındaki ilişki bitti ve çatışmaya yol açtı. Bunu gören Osmanlı yönetimi, Kürtlerin saygı duyduğu Diyarbakırlı Cemil Paşa ailesinden Ziya Bey’i Dersim’e elçi gönderip, Ermeni karşıtı ittifak önerdi. O tarihte Kafkas Cephesini güvenceye almakla meşgul Osmanlı 2. Ordusu, Bingöl yakınlarında Gazik’te karargâh kurmuştu. Dersimlilerle İttihatçı subaylar arasındaki (Ziya Bey aracılığıyla) görüşmelerde, daha sonra başbakan ve cumhurbaşkanı olarak Kürtlere kan kusturan (ayaklanmaları bastırma, inkâr ve asimilasyon politikaları sebebiyle) albay İsmet (İnönü) de bulunmuş; toplantıda Ermenilerin elindeki Erzincan’ın kurtarılması için, Dersimli ağaları iknaya çalışmıştı. Dersimli- Ermeni ilişkileri kopunca, “koşun Dersimliler vatan imdadına” mealinde söylemler tutturan Osmanlı komutanları, Seyit Rıza’yı bando ve mızıkayla karşılamışlardı. İsmet İnönü ise, karşılama töreninde, bu kez Osmanlı orduları başkomutanı Enver Paşa’nın yaveri sıfatıyla Seyit Rıza’nın yanında yer almıştı. İkinci görüşme Segedek köyünde yapılmış ve Dersimliler, Rus birliklerinin yollarını kesmeyi ve Erzincan’ı Ermeni komitecilerinin elinden kurtarmayı kabul etmişlerdi. Seyit Rıza’nın bu işle görevlendirdiği Zeynel Ağa Rus birliklerinin elindeki ağır ve modern silahları görünce, “Dersim Generali” lakaplı Seyit Rıza’nın aklına uyarak Rus komutana gidip şunu söylemiş: “Sizinle bir alıp veremediğimiz yok. Derdimiz Osmanlı’yla. Yıllarca bağımsızlık için mücadele veriyoruz. Eğer elinizdeki silahları bize verirseniz, bu defa başarılı oluruz.” Komutan, bir müddet sonra istenilen ve umulandan fazla silah, cephane, muhimmat ve giyecek (117 katır yükü) veriyor. Ancak Dersimliler, daha sonra Rus silahlarıyla Rus birliklerini vuruyorlar. Aynı cephaneyle Erzincan üzerine yürüyüp, 26 Şubat 1918’de şehri kurtarıyorlar. Gelgelelim resmi tarih bu gerçekleri yazmadığı gibi, Erzincan’ın temsili kurtarılışında, her nedense, başrolü bir Türk zabitanı’na vermeyi tercih ediyor. (Bkz, M. Nuri Dersimi, Kürdistan Tarihinde Dersim; Avukat Kahraman Aytaç’ın anlatımını aktaran Ahmet Kahraman, Kürt İsyanları: Tedip ve Tenkil)
Görüldüğü üzere mesele basit bir “casusluk/işbirlikçilik”olayı olmaktan öte bir şeydir. Bu savaşlarda Dersimlilerin ordu birliklerinden aldığı hayvan ve erzakları,milli bir tutum değil; yoksul köylü kitlelerin yaşama mücadelesi olarak algılamak gerekir.