Cumhuriyet döneminde de Alevilik ve onun toplumsal tapınç kurumu olan Cem yasaktı. Alevi aidiyeti, resmi kurum ve ortamlarda yansıtılamazdı. Kızılbaşlık aykırılıktı, devlete ve onun resmi - egemen dinli Sünni ahalisine.
Yürütülebildiği dönemlere değin Alevi Cemi, (yasaklı) gizlice yapılırdı. Görgü, ikrar, sorgu - sual, halk mahkemesi, toplumun eğitiminin yenilenmesi.. ve sonunda, toplumun barışıklığının koşulları sağlanırdı. Dede de, talip de eğitim sürecine tabiydi. Dede - talip eşitti. Mürşid, Dede, Talip.. her birey sorguya tabiydi.
1960'lardan sonra, hızla yaşanan kentlere göç süreci, Alevilikteki çözülmeyi de hızlandırıdı. Cemler (Halk mahkemeleri) giderek yapılamaz oldu. Dede ve talibin eğitimleri aksadı. Talipler şehirlerde işçileşti, Dedelerin çoğu kapıcı oldu. Yol aksadı, bilgilenme ve sürek sekteye uğradı.
Yine 1960'lardan itibaren, Alevi gençleri yükselen devrimci harekette yer aldılar, bu defa. Yol'undan, Yol'un gereklerinden uzaklaştılar. Yüzyılların inanç önderi, zahmetli hizmetler, irşadlar icra etmiş Dedelerin de donanımlarında gedikler oluştu.
Böyle bir süreç...
1970'li yılların, revaçta olan, yükselen Devrimci ortamında tanık olunur öykümüze.
Dersim'de de çok hızlıdır bizim kuşak devrimciler. Kitabi şeyler soluyorlar artık. Ancak, içselleştirme ve yaşama aktarmada, ayaklar yerden kesik. Topluma buyruklar savurmaktalar.
Dedeleri sorgulama, küçümseme dönemine geçilmiştir artık. "İlerici", "devrimci" olmak gereklidir artık. Bu "Dinler" de ne böylesi, şeklinde Dedelere yüklenip dururlar.
Her gün Dedeleri küçümserler;
- Dedeler bize bir şey vermedi... Dedeler bize bir şey vermedi...
Söylenip dururlar.. Bezdirirler Dedeleri..
(...)
Dayanamaz Dedelerden biri.
Toplar "Devrimci" gençleri bir kahvehaneye...
- Ne diyorsunuz canlarım. Bir maruzatınız var galibe. Bir daha söyleyin, belki çaresi vardır...
Dedenin sözü açışıyla birlikte, devrimci gençlerimiz, yinelerler sitemlerini;
- Bu güne kadar Dedeler bize bir şey vermediler, eğitmediler, Bakın şimdi biz, devrimci kitaplarla bilgimizi arttırıyoruz. (...)
Dayanamaz artık Dede;
Bakın canlarım, güzel evlatlarım. Dedeniz ayağınızın turabıdır. Bizim de sorunlarımız, sıkıntılarımız var. Buna rağmen, yine de sizlere birşeyler vermiş, öğretmiş, kötülüklerden, karanlıklardan kurtarmışızdır. Adaletli olun biraz, der.
Dayanamaz yine gencin bir tanesi. Dede'nin sözünü kesip, atılır karşısına!
- Siz bize bir şey vermediniz, öğretmediniz.
(İmamın, müftünün, hafızın, Hocanın.. karşısına bu denli cüretkarca atılıp, onları sorgulayan bir Sünni genç var mıdır? Ben bilmiyorum.)
Dede, son ve öğretici sözü söylemek zorunda kalır;
- Size birşey vermedik demek ki! Öyle mi? Vermedik!
Ve devam eder,
- Size bir şey vermedik, veremediysek de, 1400 yıldır sizi camiye sokmadık! Bu da mı "bir şey" değil. 1400 yıldır özgürsünüz, özgür düşünceye ulaşacak bir beyniniz var, sorgulayan ve düşünen vede yerinde duran!!!
***
Öykümüz böyle işte.
1400 yıldır Cami ahkamı tarafından boşaltılan beyinlerden olmamak da, bir özgürlük, adalet ve vicdan ortamıdır.
Ülkeyi, içinden geçtiğimiz karanlık sürece, beyinleri boşaltılmaya yüz tutan yığınlara bakarken, bu sürecin sorumlusu ne Alevilik inancıdır, ne de DEDE'LERDİR.
Kaynak: İsmail Yıldırım