Kürdoloji alanındaki önemli çalışmalarıyla tanınan Martin van Bruinessen, Tunceli deki Seyit Rıza heykelinin önünde.
BASKIN ORAN / Radikal Yazı Dizisi
Bu dizi, Tunceli Üniversitesi'nin düzenlediği 'Dersim Sempozyumu' vesilesiyle kaleme alındı. Tunceli çok kimlikli bir yer, anlaması kolay değil ama bir o kadar da renkli bir yer.
Havaalanı olmayan Tunceli’ye gitmek uzun iş. Bodrum’dan İstanbul’a, oradan Elazığ’a, oradan, eğer 19.00’da son seferini yapan feribota yetişemezseniz, 1,5 saatlik taksi. Evden çıkışımızdan tam 12 saat sonra Tunceli’ye, izninizle artık buradaki herkes gibi Dersim diyeyim, Grand Şaroğlu Otel’in resepsiyonuna vasıl olduk; bir avuçluk şehrin tek uygun oteli.
Bavulları odaya bırakıp, tepedeki restorana. Dersim’e ilk gelişim; kimseyi tanımıyorum. Daha önce haberleştiydik; yaşayan en önemli Kürdolog olan yıllanmış dostum Martin van Bruinessen’i arıyorum salonu tarayarak. Masalar bize bakıyor, kıpırdanıyor. Bir an önce oturmak lazım ki hepimiz rahat edelim. Beyaz saçlı bir bey buyur ediyor, Sanayi ve Ticaret Odası başkanı Yusuf Cengiz imiş, oturuyoruz. Anlatıyor: “Hayır. Burada pek sanayi yok. Eskiden yem, süt, iplik fabrikaları vardı. Tuğla ve un ‘nispeten’ çalışıyor. Tek sanayi, Munzur su fabrikası. 240 ortağı var, 45 işçisi.”
Zaman zaman, “Yusuf Abi, hocayı esir aldın, bırakmıyorsun!” laf atmaları arasında konu farkına bile varmadan ve daha bismillah demeden Dersim’in en ciddi meselesine dalmış: “Organik gıdaya müsait ama barajlar yapılırsa hepsini gömecek. Zaten 25 yıllık çatışma ortamı yüzünden boşaldı. 1980’de 156.000 idi. 1990-96 arasında, T. Çiller döneminde yaktılar yıktılar, 85.000’e düştü.”
Dersimli nece konuşur?
Martin odasına çıkmışmış, şimdi haber yollamışlar, adam tâ Hollanda’dan geldi, uyutmuyoruz. Bir ara dil meselesine de giriyoruz, Yusuf Bey anlatıyor, not tutuyorum: “Burada Pülümür, Nazımiye, Ovacık, Hozat, merkez, kısmen Mazgirt, Zazaca konuşur. Biz buna Kırmanç/Kırmançki deriz. Kürtçeye Kurmanç/Kurmançi tabir ederiz. Kırmanç’ı Dersim dışında Erzurum Aşkale ve Hınıs, Muş Varto, Erzincan, Sivas Zara ve Divriği de konuşur.”
Peki, benim bildiğim Dımıli? “O da Kırmanç’ın bir adıdır; Dımılki de deriz. Ayrıca Bingöl’ün % 90’ı, Elazığ’ın Palu, Diyarbakır’ın Ergani, Dicle, Çüngüş, Çermik, Hani ilçeleri ağırlıklı olarak Zazacadır. Yalnız, bunlar ile Dersim Zazacası arasında ağız farkı var; % 90’ını anlarız. Ama Kurmanç’ı [Kürtçeyi] yüzde 80 anlamıyoruz.”
İzleyen günlerde dinleyeceğim çoğu insan, mesela 1968-77 arası belediye başkanlığı yapan, İnadına Dersim’de Yaşamak anı kitabının yazarı, 34 doğumlu Süleyman Kırmızıtaş “Benim ana dilim Dımıli/Dersimce” diyecek. Süleyman Bey şöyle devam edecek: “Ben tapudayken yanımda çalışanlar Zazaca konuşuyorlardı. Palulular, Bingöllüler. % 1’ini anlamıyordum. Oysa Babakürdi’yi anlıyorum; ama Diyarbakırlı işçiler Zazaca konuşuyor, anlamıyordum.”
Bu yazdıklarım bir yazı dizisi için hiç “okutucu” bir giriş sayılmaz. Ama bu mübarek dil işi karşımıza durmadan çıkacağına, bir kerede bitirmeyi öneririm. O zaman, Babakürdi? “Kürtçe, yani.” Peki Zazaca? “Zazaların konuştuğu dildir; Diyarbakır, Elazığ, Bingöl’de.” Kafanız biraz daha karışsın isterseniz, ileride adı çok geçecek Kazım Arık, bildirisinde, “Dilimize Sobe de denir.” diyecek.
Temel kimlk: Alevilik
Bu üç gün içinde öğreneceğim ki, çok sayıda Dersimli kendine “Zaza”, diline de “Zazaca” demiyor. Denmesinden de hoşlanmıyor. Çünkü Zaza’yı Palu’yla özdeş tutuyor. Palulular Sünnileşmiş. Birçok Dersimli için Zaza = Sünni ve Sünni’nin tarih boyunca ne anlama geldiği de malum. Alevi Koçgiri 1921’de ayaklandığında Sünni aşiretler katılmadı. Sünni Şeyh Said, ki yakınlardaki Palu’dan idi, 1925’te ayaklandığı zaman Dersimliler katılmadı, hatta karşı dikildi.
Dersimli için temel kimlik: Alevilik. Rektör Prof. Durmuş Boztuğ’un dediği: “Dersimliler Şafi Kürtlerle olmaktansa Sünni [Hanefi] Türklerle olmayı tercih ederler, batıya göç ederler.” Sünnilerin Alevilere yaptıklarını düşününce hiç de yanlış olmasa gerek. 1204’teki IV. Haçlı Seferi’nin korkunç yağmasını yemiş Bizans’taki Vezir Lukas Notaras ne diyordu: “Kentte kardinal kavuğu görmektense Müslüman sarığını tercih ederim!” Tabii, bir de şu var: Kimlik, en kolay, benzer bir kimlik tarafından asimile edilir; Ortodoks Ermeniler Ortodoks Bizans’tan niye uzak durdular da Türklere sevindiler? Bu dil ve kimlik işleri epey karışık. Üstelik hem Dersimliyle ilk defa tanışıyorum, bilgim yetersiz, hem de insanlar birbirinden epey farklı konuşacaklar. Nitekim, soru üstüne soru sorarak sıkıştırdığım S. Kırmızıtaş açıkça diyecek: “Eğer ben net bir şey söyleyemiyorsam…”
Sebebi açık: Dil, ancak devlet işin içine girerse standartlaşır. Kaldı ki, bunlar değil Dersim’de, Türkiye’de bile ilk defa ciddiye biniyor. Şimdi bu dizinin ardından herkes bir şey söyleyecek. Çok iyidir. Terbiyeyi bozmadan tartışmanın yararı sonsuzdur.
Zazalık ve Kürtlük
Diğer bir önemli husus: Özellikle Avrupa’daki Türkiyeli diaspora arasında (ve burada da) Zazaların Kürtlerden ayrı bir halk olup olmadığı tartışması var. Yine Yusuf Cengiz anlatıyor: “Bu yıl Tunceli Üniversitesi’nde talep üzerine birer saatlik Zazaca ve Kürtçe seçimlik ders kondu. Bazı Kürt öğrenciler, ‘Zazaca, Kürtçenin bir lehçesi; bizi bölemezsiniz’ diye basın açıklaması yaptı.” Aynı şeyi Boztuğ da söyleyecek: “Bazı öğrenciler ‘Zazaca diye dil yoktur!’ diye protesto ettiler.”
Daha düne kadar kimileri “Kürtçe dil değildir” diyorlardı, hâlâ da diyen var. Diğer yandan, 12 Mayıs 2010 tarihli Gündem gazetesinde Demokratik Yurtsever Gençlik’in açıklaması: “Kürtçe bir dildir ve onun Kurmanca, Soranca, Goranca, ve Zazaca olmak üzere ana 4 lehçesi bulunmaktadır…Birer bilim yuvası olması gereken üniversitelerde bilimin bu şekilde ret edilmesi kabul edilemez…’.”
Kürdistan bir gün bağımsız devlet olsa, bugün Kürtler Türkiye’nin nesi oluyorlarsa acaba Dersimliler de oranın osu mu olurlar? Unutmayalım ki Türkiyeli Kürtler bu işleri biz Türklerden öğrendiler; Kemalist olmamaları zor. Üstelik, Kemalizm bir zihniyet yapısı; sadece Kemalistlere özgü değil.
Martin indi. Kucaklaşıyoruz. Bu işlerin en önemli uzmanı şaşkın: “Bir yıl öncesine kadar bu günü düşünemezdim; Onur Öymen sayesinde oldu!” diyor. Herkes aynı kanıda; hey gidi Baba Diyalektik! Meğer ortam hazırmış; Öymen tetikçi oldu.
Biralar geliyor. Sesler yükseliyor. Sohbet koyulaşıyor.
Dersimlinin dili ve kimliği
Dişinizi azıcık daha sıkın, bitiriyoruz bu karmaşık dil işini. Martin yarınki konuşmasında diyecek: “Gramerleri benziyor ama, Zazaca Kürtçeden farklı. Ermenice, Zazaca, Kürtçe burada beraber gelişti. Dersimliler bu üç dili konuşanların yaşadığı yerdi; birbirlerini etkilediler. Zazaca konuşan çok arkadaşım var Kürt hareketinin içinde. Kimlik işine Türk olarak başlayan, sonra Kürt’üm diyen, sonra Zaza olan arkadaşlarım var.”
Diğer yandan, Martin şunu çok net biçimde söyledi her zaman: Kürtçenin Kurmançi [Türkiye] ve Sorani [K. Irak’ın güneyi] lehçeleri arasında tedrici bir geçiş ve aralarda birtakım ağızlar vardır. Ama Zazaca ve Kurmançi arasında böyle yumuşak sınır yoktur; bir insan ya birini konuşur, ya ötekini.” Sempozyumda da şöyle ilave edecek: “[Doktora tezim olan Ağa, Şeyh, Devlet’te] ‘Zazaların çoğu kendini Kürt sayar’ diye yazdım, iki taraf da kızdı bana. Dersim için Türk, Kürt, Alevi üst kimlikleri söz konusu. Dersimliler kendine bir üst kimlik arıyor. Kendileri seçecek.”
‘Türkiyeli’ kimliği
Dersimliler, bu üç kimliğin yanı sıra, kendi Dersimli kimliğiyle hiç çatışmayan, aksine onu güçlendiren üst kimliğin ‘Türkiyeli’ olduğunu sanırım ancak bundan sonra düşünmeye başlayabilecek. Hiç, açık tartışma başlamadan düşünme başlar mı?
Artık yatmalı. Daha odada bavulları açacağız. Daha doğrusu ben erkek aslan olarak maillere bakacağım da Feyhan açacak. Yarın Türkiye tarihinin ilk ‘Uluslararası Tunceli (Dersim) Sempozyumu’ başlıyor. Bir düşünün; daha düne kadar ‘Sözde Ermeni Soykırımının olmadığı’ ve ‘Kürtlerin Türk olduğu’ üzerine ‘araştırma’ yapılsın diye YÖK’ten üniversitelere zırt-pırt genelge gönderilmiş bir ülkede bunu bir üniversite yapıyor, bir devlet üniversitesi, Tunceli’de bir devlet üniversitesi yapıyor ve adına da ‘Dersim Sempozyumu’ diyor. Başımıza taş yağacak.
Değil İsyan, asayiş sorunu bile yoktu
Açılış konuşmaları alışılmadık
Bilimsel toplantının açılış ritüeli başladı. Atatürk ve şehitlerimiz için yapılan bir dakikalık saygı duruşu boyunca tiz bir borazan solosu. Ekranda Türk bayrağı ve Atatürk. Ardından, İstiklal Marşı. İlk Dersim Sempozyumu bu; omuzda iyice görünür bir ulusal nazar boncuğu şart. Kente girerken dağdaki devasa yazı gözümün önüne geliyor:
‘Güçlüyüz, Cesuruz, Hazırız – Komando’
Dün gece anlatıyorlardı: Sivas’tan gelip 2008’de üniversiteyi kuran Rektör Boztuğ Adanalı imiş, ana-babasından biri Arap Alevi imiş (çok iyi referans Dersimliler için), Fethullahçılara yakın imiş (hiç iyi referans değil Dersimliler için), yukarısıyla iyi bağlantıları varmış, sempozyum onun içindir ki ‘Cumhurbaşkanımızın Himayelerinde’ yapılıyormuş.
Bu sonuncu nitelik sağa karşı iyi bir kalkan ama, başkaları açısından çok ters olduğu kesin. Açılış saatinde, otelin karşısındaki meydanda, 1937’de yaşı bir Pazar günü küçültülerek hemen asılan Seyit Rıza’nın heykeli önünde Eğitim-Sen ve KESK adına 15 kişi protesto açıklaması yapacak: “Sempozyumu Fethullah Gülen ve Zazacı kesim gerçekleştirmektedir. Üniversite rektörlüğü toplum mühendisliğine soyunmaktadır. Üniversite bu misyonu terk etmelidir.” Eğitim-Sen temsilcisi de, programda yer aldığı halde saat 20.00’deki oturuma gelmeyecek.
Konyalı bir sendikacının okuduğu metni destekleyenler, Zazaca dersi protesto etmiş ekip. Galiba ‘kendi standartları dışındakilere itirazı olan’ demek daha kestirme bir tanımlama.
Bu arada unutmadan söyleyeyim, Belediye Başkanı Edibe Şahin (BDP) ve programın açılış konuşmalarında adı bulunan Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis (BDP) sempozyuma gelmeyecekler. Oysa, sempozyumun düzenleyicisi Dr. Şükrü Aslan Ş. Halis’e telefon edecek; onun toplantıyı desteklediğini, protestocuları tasvip etmediğini, ama işleri yüzünden gelemeyeceğini, protestocuları vazgeçirmek için de epey uğraştığını öğrenecek. Diğer yandan, E. Şahin benim kendisini ziyaretim sırasında, başka bir yerde bildirisi olduğu için gelemediğini söyleyecek; oysa sempozyum o sırada devam etmekte.
Avuç kadar kentte sempozyum duyurusuna rastlanmaması gibi bir tuhaflığın sebebi de anlaşılmakta: Rektör bu ‘himaye’ işini pankartlara da yazdırıyor. Bunun doğru olmadığını, ayrıca büyük alerji yaratacağını düşünen Şükrü Aslan şiddetle itiraz ediyor: “Politik bir kurum himayesinde bilimsel etkinlik düzenlenemez.”
Bunun üzerine pankartlar asılmıyor. Unutmadan ekleyeyim, sempozyumun adının ‘Dersim’ konması başta olmak üzere, rektörün hiçbir şeyi empoze etmediği de herkesçe kabul edilmekte.
Rektörün ‘acayip’ konuşması
Açılışta ilk sözü Rektör Boztuğ alıyor. Üniversitenin kuruluşunu anlatıyor. Alevilik Araştırma ve Uygulama Merkezi. TOKİ’ye ihale edilen üniversite kampusu. Askerin boşalttığı binaya konacak ranzalarla ihtiyacın üstünde yurt yeri sağlanacağı. İsteğe bağlı İngilizce hazırlık sınıfı. Kürtçe ve Zazaca seçimlik ders.
Hemen ardından, Dersim’in en önemli konusuna giriyor: “Barajlar hakkında devlet iki şey söylüyor: 1) Bize enerji lazım; 2) Güvenlik mülahazalarıyla bazı yerleri gölle kaplamak lazım. Dersimliler de iki şey yapıyor: 1) Munzur ile Pülümür çayının birleştiği yere kutsallık atfediyorlar. Gerçekten, bazı vatandaşlar taşı öpüp alınlarına koyuyorlar; 2) Entelektüel Dersimliler diyor ki, bu otorite beni ben olarak kabul etmedi hiçbir zaman, şimdi de toprağımla dağımla uğraşıyor.” Yani rektör şunu demekte: Dersimliler devletin aklını yine malum “güvenlik” faktörüne taktığının, kendilerini sadece bu açıdan gördüğünün bilincinde ve bundan son derece rahatsız.
Dedikleri gibi, rektörün işi zor. “Sevgili Peygamberimiz”den bahsediyor, “Kendiniz gibi olmayanı Allah rızası için sevin. İnanç motifi olmayanlar doğa için sevsin” diyor, “Güç, hak ve adaletin emrinde olmalıdır” diyor, devam ediyor: “Zazalığınızı, Kırmançinizi, solculuğunuzu koruyun. Herkes Dersim’in elini tutsun, bağrına bassın, farklılıklarını zenginlik kabul etsin. Devletimize sesleniyor ve tarihî görevimi yapmak istiyorum: Lütfen Dersimlileri Alevi olarak, Zazaki ve Kurmanci ana dilleriyle, sol düşünceye sahip olarak kabul edin, bağrınıza basın.”
İsterseniz samimiyet derecesini tartışın, fakat kesinlikle yepyeni, demokrat bir rektör tipi bu; şimdiye kadar yoktu. Dikkatle izlenmeli.
Radikal - 17 Kasım 2010