Dersim coğrafyası, eskiden beri yaşanan
katliamlar, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi devletçi politikaları, 1937-38
katliamı, hemen sonra gelen sürgünler, 1994 köy yakmaları ve köy
boşaltmalarıyla sürekli gündemde kalan bir yerdir.
Gerek Osmanlı dönemi politikaları olsun gerekse Cumhuriyet dönemi
politikaları olsun, devlet her daim askeri paşalarını ve siyasetçileri
hep Dersim'e gönderdi. Dersime gönderilen bu görevliler, devlete sunmak
üzere raporlar hazırladılar.
Osmanlı paşalarının hazırladığı raporlarda, Dersimlilerin vergi ve
asker vermediği, Kürt ve Alevi-Kızılbaş kimliğinin yoğunlukta olduğu,
Alevi-Kızılbaş dedelerinin ve seyitlerinin sözünün geçtiği belirtilir.
Osmanlı’ya sunulan raporlarda çözümün, Dersim bölgesine yolların
yapılması, Sünni Nakşibendi tarikatının sokulması, ticareti geliştirmek
şeklinde bulunur. Kısacası Dersim, Osmanlı için "ele geçirilmesi gereken
bir yerdir" ve bunun için ilk önce Kürt ve Alevi kimliklerin yok
olması, dedeler ve seyitlerin itibarının yok edilmesi uygun görülür.
20. Yüzyılda İttihat ve Terakki'nin tam iktidar olduğu yıllarda
(1913-1918) Anadolu'nun Türkleştirilmesi ve Müslümanlaştırılması için
iskân politikaları uygulanır. Dönemin en önemli özelliği, Müslüman olup
Kürt olmayanlara iskân, Müslüman olmayanlara ise katliam düşmüştür.
İttihat ve Terakkili yıllarda 27 Mayıs 1915'te çıkarılan "Tehcir Kanunu"
ile Ermenilere dönük sürgünler ve katliamlar başlar. Tehcir Kanunu ile
sadece Ermeniler değil Rumların büyük bir kısmına da iskân yetkisi
verilir.
Enver Paşa, 5 Ocak 1916'da yayınladığı bir genelge ile Osmanlı'da
Müslüman olmayan milletler lisanıyla verilen vilayet, sancak, kasaba,
nehir isimlerinin Türkçeye çevrilmesini ister. Örneğin Dersim'de
Kızılkilise Nazimiye ismini alır. Enver Paşa liderliğindeki İttihat ve
Terakki'nin elde kalan toprakların korunması için öncelikle nüfusun
Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi gerekir. O dönem devreye
sokulan iskân politikalarının temeli 'karıştırma' olur. Ancak
'birleştirme-eritmek-asimile etmek' politikasının iflas ettiği yerde
'temizleme' yöntemine başvurulur.*
İskân politikaları Osmanlının yanı sıra Cumhuriyet döneminin de
birinci gündemidir. Müslüman ve Türk kültüründen farklı yerleşim yerleri
ve iskân bölgeleri Cumhuriyet için de "sorun" olmaya devam eder.
Dersim, Cumhuriyet döneminde de "elde edilmesi", daha sonra ise hem
müslümanlaştırılması hem de Türkleştirilmesi gereken bir bölgedir.
38 Zihniyeti: Türkmüş gibi yaşayan Ermeniler
Dersim askeri harekâtının komutanlığını yapan General Abdullah Alpdoğan
da bir dizi raporlar yazmıştır. Alpdoğan 1928 askeri harekâtından
sonra, Bingöl'ün Kığı ilçesinde yaptığı bir konuşmada "daha evvel
Tunceli'ye yerleşen gizli Hristiyan Ermeniler vardı, bunlar adlarını
değiştirmiş ve sanki Türkmüş gibi yaşamışlardı, Dersim İsyanı'nda
bunların parmağı vardı. Bunlar her türlü anarşinin, kargaşanın, pisliğin
içindeydi" sözlerini sarf eder.**
İsmet İnönü'de 1935 yılında bir rapor hazırlar. Bu rapor tarihe Kürt
raporu olarak geçer ve 1925 yılında hazırlanan Şark Islahat Planının
uygulanmasının "iyi" sonuçlarıdır. Bu rapor aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti'nin Kürt politikalarının temelini oluşturur. Raporun büyük
bir kısmı özetle ordunun müdahalelerinden oluşur. İnönü, "Cumhuriyet'in
bölgede askeri temele dayanması gerektiğini" belirtir.
1925'de yürürlüğe giren Şark Islahat Planı, Türkiye'nin Kürt
politikasını temelini oluşturur. 25 maddelik bu planın 41.maddesine
göre: “Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş, Urfa, Ergani,
Hozat, Erciş, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişgezek, Ovacık, Hısnımansur,
Besni, Akçadağ, Hekimhan, Birecik, Çermik bilayet ve kaza merkezlerinde
Türkçe'den başka dil kullanılmayacak. Türkçe dışında herhangi bir dil
kullananlar ise ağır cezalandırılacak" denir.
Şark Islahata Planının yanı sıra 1934 yılında İskân Kanunu çıkarılır.
İskân Kanunun asıl amacı Dersim'i insansızlaştırmak üzerine kuruludur. O
dönem Dersim'e sistematik olarak girmeye çalışan devlet, 1937-38'in
"yasal" yollarını hazırlamaya başlar. 1935'de Tunceli Kanunu çıkar.
Tunceli Kanunuyla Dersim ismi Apdoğan'ın belirttiği "Tunçeli" olur.
Dersim Tertelesi
1938'de Dersim'de uygulanan katliamın yasal dayanağı 4 Mayıs 1937'de
çıkarılan Bakanlar Kurulu kararıdır. Kararın 2. maddesine göre "bu defa
isyan etmiş olanın mıntıkadaki halk toplanıp başka yere nakil
olunacaktır. Şimdilik 2.000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele
alınmıştır" denir. Kararın devamında ise "...köyleri tahrip etmek ve
aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür" diye devam eder.
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti yetkilileri yaklaşık 70-75 yıllık
uğraşlar sonucunda Dersim'e girer. Resmi rakamlara göre 12 bin insan
hayatını kaybeder lakin bu resmi rakamların yanı sıra Dersim'de bulunan
toplu mezarlar ve kaybolanlar eklenince sayı 70 binlere tekabül eder.
Son söz olarak katliamın üzerinden 78 yıl geçti.
“Bu 78 yıl da ne değişti” diye sorarsak, sistem hala aynı. Tüm
bunları yakın zamanda Cizre'de, Lice'de, Varto'da ve son olarak
Silvan'da gördük. Recep Tayyip Erdoğan Başbakanlığı döneminde ağzından
düşürmediği "Dersim"i, şu an Cumhurbaşkanlığı döneminde Cizre'ye,
Silvan'a uyguluyor. Bu zihniyet değişmeden ne Dersim ile hesaplaşılır ne
de Silvan ile. (OÖ/HK)
Kaynakça:
*Hüseyin Aygün, Dersim 1938 ve zorunlu iskân,2011
**İbrahim Bahadır, Cumhuriyetin Kuruluş Sürecinde Atatürk ve Aleviler, 2002
Onur Öncü