Derkenar: 1934 TRAKYA OLAYLARI'NDAN, 1993 SİVAS KATLİAMI'NA "KAMUOYU TEPKISI"NİN ÜLKEMİZE ETTİKLERİ: Bu ateş hepimizi yakar!..
Geçtiğimiz hafta, Türkiye son yılların en sıkıntılı günlerini, gecelerini yaşadı. Irak'a yapılacak operasyon için teskerenin kabulü, Hakkari'de öldürülen 12 asker, onların cenaze törenleri ve bütün Türkiye'de yapılan yürüyüşler, gösteriler...
Görünen o ki; Türkiye, bir süre daha sıkıntılı günler yaşayacak. "Savaş" değil "Barış" isteyenler, bir süre daha "kamuoyu"ndan sayılmayacak!
Bütün ülkeyi yasa boğan olayları kınamak için sokaklara çıkanlar, tepkilerini dile getirdiler, getirmekteler. Bu yürüyüşler, gösteriler sırasında tepkisini, ünce dönüştürmek isteyenler de çıktı ve bazı şehirlerde terör estirdiler. Saldırdılar, dövdüler, yaktılar. Bütün bunlar da ne yazık ki, mümtaz basınımız tarafından görülmedi, görmezden gelindi...
Halbuki, onlar çok iyi bilmekteler ki; bu ateş hepimizi yakar! Eğer, "yangına benzinle giden" gazetecilerin yazdıkları devam ederse, eğer "durumdan vazife çıkaran" bazı milliyetçiler, ülkücüler saldırılara devam ederse... İşte o zaman durum kötü demektir.
"Kamuoyu tepkisi" olarak görülen bu tepkiler, ülkemizde ne yazık ki kolayca başka amaçlara alet edilebiliyor, caddelerden yürüyenler çıkmaz sokaklara çekilebiliyor. Tarihte örnekleri çok...
Cumhuriyet öncesinde yaşanan olayları bir kenara bırakalım. Gelin, Cumhuriyet ile birlikte şu hemen herkesin kendi fikrini kabul ettirmek, desteklemek için kullandığı, yaslandığı "kamuoyu"nun bazen ne denli kötü, ne denli uğursuz işlere bulaştığını, bazen ne denli kıyıcı ve ne denli yok edici olduğunu tarihimizden örneklerle hatırlayalım.
1934 yılında "Trakya Olayları" olarak tarihe geçen Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale'de Yahudilere karşı yapılan saldırılar, "kamuoyu"nun nasıl yönlendirilebileceğinin ilk örneğiydi belki... Türkçü ideolojinin kurmaylarından Cevat Rıfat Atilhan'ın çıkardığı "Milli İnkılâp" dergisiyle, Nihal Atsız'ın "Orhun" dergisinin sürdürdüğü anti-semit propaganda sonucunda olanlar oldu. Bölge ekonomisi üzerinde söz sahibi olan Yahudilere karşı önce boykotlar sonra da saldırılar başladı. 5 Haziran 1934'de başlayan olaylar, bütün Trakya'ya yayıldı. Yahudilere ait dükkânlar, evler taşlandı, tahrip edildi. Hahamlara saldırıldı, tahrip edilmeyen evler ve dükkânlar da yağma edildi. Trakya'da yaşayan 3 bin dolayında Yahudi, can güvenliklerinden kaygı duyduklarından İstanbul'a göç etti. Hükümet olaylara ancak 4 Temmuz'da el koydu!
İkinci olay, 1945 yılında İstanbul'da "Tan" gazetesi ile diğer sol gazete, dergi ve kitabevlerine yapılan saldırı... "Tan" gazetesi, Sabiha ve Zekeriya Sertel tarafından çıkarılmaktadır. "Cumhuriyet" gazetesinin Sertel'lere karşı sürdürdüğü yayınlar ve nihayet "Tanin" gazetesi yazarı Hüseyin Cahit Yalçın'ın "Kalkın Ey Ehli Vatan!" başlıklı yazısı, "kamuoyu"nu harekete geçirir. Ama ne hareket!..
4 Aralık 1945 sabahı ellerinde Atatürk ve İnönü fotoğrafları bulunan on bin kişi, Tan gazetesinin bulunduğu Sirkeci'ye doğru yürüyüşe geçer. "Komünist" olmakla suçlanan "Tan" gazetesi kısa sürede yerle bir edilir. Matbaa makineleri bile parçalanmıştır. Sirkeci'denTünel'e yönelen "kamuoyu", yol boyunca birçok sol görüşlü dergi ve kitabevini de yerle bir eder. Olay sonrasında gazeteler; "Türk gençliğinin heyecanlı gösterisine bütün dünyanın hayran kaldığını" yazarlar...
"BU BİR GALEYANI MİLLÎDİR!"
Toplumsal belleğimizde derin izleri olan üçüncü olay ise 6-7 Eylül'dür. 6 Eylül 1955'te, "Atatürk'ün Selanik'teki evi bombalandı" haberiyle birlikte binlerce kişi önce Beyoğlu'nda, ardından bütün İstanbul'da terör estirir. O gün, Demokrat Parti iktidarının hazırladığı bir senaryonun çekim zamanıdır. Rumlara ait dükkânlar, evler tahrip edilirken, mezarlıklar ve kiliseler de saldırıya uğrar...Olayların ardından dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik, bu vahşeti şu sözlerle tanımlar: "Bu Bir Galeyanı Millîdir!"
İnsanların öldürüldüğü, yaralandığı o cinnet gecesinin ardından basın, sonraki yıllarda daha çok okuyacağımız manşetlerini atacaktır. "Yeni Sabah Postası": "Bu Hayasız Şımarıklık Artık Durmalı", "Gece Postası": "Palikaryaların Bayrağı Artık Konak Meydanı'nda Dalgalanamaz", "Milliyet": "Bir saygısız Linç Edildi" ve "Hürriyet": "Fazla Korkudan Bayılan 77 Yaşındaki Kadın Öldü"...
Dördüncü olay, tarihe "Kayseri Olayları" olarak geçer. Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TÖS) kongresinin toplandığı 7 Temmuz 1969 günü önce kentin elektrikleri kesilir, ardından iki cami ve İmam Hatip Okulu bombalanır. "Kamuoyu" yine ayaklanır! Sabaha kadar ellerinde Kuran'larla, "Komünistler camileri bombaladı" diye dolaşanlar; TÖS kurultayını, Türkiye İşçi Partisi (TİP) binasını, otelleri, kitapçıları basarak yerle bir ederler...
24 Temmuz 1968... Konya'dayız. İstanbul'da İTÜ Yurdu'na polisin yaptığı baskında öldürülen devrimci öğrenci Vedat Demircioğlu'nun cenazesinin Konya'ya getirileceğinin belli olması üzerine, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) ile Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) "Emperyalizmi Kınama" mitingi düzenlemek ister.
Şehrin gerici esnaf örgütleri ve Komünizmle Mücadele Derneği mitingin yapılmasına karşı çıkarlar. Mitingin yapılmasından vazgeçilir ancak "kamuoyu" bir kere ayaklanmıştır! "Sarıklı" kalabalıklar önce TİP binasına, Öğretmenler Lokali'ne ve "Yeni Konya" gazetesine saldırırlar. Solcu kita-bevleri basılır, sokak başlarında kitaplar yakılır. Hızını alamayan "kamuoyu", şehirdeki eğlence yerlerine yönelir. Lokantalar, kulüpler yerle bir edilir ama kalabalığın hızı henüz kesilmemiştir. Son durak, Konya Orduevi'dir. Saldırganlar, ancak askeri birliklerin müdahalesi ile durdurulurlar...
"CİHAD EDEN ZELİL OLMAZ!"
Tarihe "Kanlı Pazar" olarak geçen 16 Şubat 1969'da İstanbul, Taksim Meydanı'nda devrimci öğrencilerin düzenlediği mitingteyiz. 6. Filo'nun İstanbul'a gelmesi çeşitli protestolara neden olur. 16 Şubat günü yapılacak "Emperyalizme ve Sömürüye Karşı İşçi Yürüyüşü"ne hazırlananlar sadece devrimciler değildir. 14 Şubat günü cuma namazının ardından Komünizmle Mücadele Dernekleri ile MTTB (Milli Türk Talebe Birliği) tarafından düzenlenen "Bayrağa Saygı" mitingine katılanlar da bu yürüyüşe hazırlanmaktadırlar.
15 Şubat günü "Bugün" gazetesi yazarı Mehmet Şevki Eygi, Müslümanları pazar günü yapılacak mitinge çağırıyordu: "Cihada hazır olunuz. Büyük fırtına başlamak üzeredir, Müslümanlar ile kızıl kâfirler arasında topyekün savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Cihad eden zelil olmaz, sağ kalırsa gazi olur, canını verirse şehitlik şerefini kazanır." Pazar günü ö.Filo'yu protesto yürüyüşüne saldıran "sarıklılar", Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğan isimli işçileri öldürürler...
1978 yılındayız. Faşist terörün azgınlaştığı yıl olacaktır 1978... 17 Nisan 1978'de Malatya'da yaşananlar tarihe "Malatya Olayları" olarak geçecektir. Malatya Belediye Başkanı Adalet Partili Hamit Fendoğlu (Hamido), postayla yollanan bombalı paketin patlamasıyla öldürülür. "Kamuoyu" yine ayaktadır; CHP, TÖBDER binaları yakılır, Alevilere yönelik saldırılar başlar, dükkanlar yağmalanır, 3 liseli Alevi genç öldürülür...
Yine aynı yıl... Aynı senaryo bu kez Sivas'ta sahneye konulacaktır. 3 Eylül 1978'de, Sivas'ta meydana gelen olaylar, Alevi ve devrimcilere karşı saldırılarla başlar ve beş saat sürer. Olaylarda 9 kişi öldürülür...
"İMANSIZLARI TEMİZLEYİN!"
1978 yılının son katliamı Kahramanmaraş'ta olur. 19 Aralık 1978 günü antikomünist bir filmin oynadığı Çiçek Sineması'nda bomba patlar. "Sinemayı solcular bombaladı" diyerek sokağa dökülen "kamuoyu", şehirde solcu avına çıkar. CHP il binası kundaklanır. 22 Aralık'ta, öldürülen iki devrimci öğretmenin cenazesine saldırılır.
Bağlarbaşı Cami imamının: "Şehrimizde bulunan Alevi ve CHP'li Sünni imansızları temizleyeceğiz" vaazı ile harekete geçen karakalabahklar daha önceden "Üç Hilal" ile işaretledikleri dükkân ve evler dışında ne varsa yakıp, yıkmaya başlarlar. Olaylar 26 Aralık gününe dek sürer. Alevi köyleri basılır; kadın erkek, yaşlı çocuk demeden insanlar öldürülür. Tarihe "Kahramanmaraş Katliamı" olarak geçen olaylarda, 109 kişi yaşamını yitirirken, 176 kişi ağır yaralı olarak kurtulacaktır...
4 Temmuz 1980, "Çorum Kadiamı"... Yine aynı senaryo! "Komünistler Alaadin Cami'ni bombaladı" diye dolaşan karakalabahklar, "Ya susturacağız, ya kan kusturacağız!" sloganları ile başlayan olaylar, Alevi köylerine kadar uzanacak, olayların sonunda çoluk çocuk demeden 57 kişi öldürülecektir.
1980'den sonrasına geldik... 2 Temmuz 1993, Sivas. Aziz Nesin ve diğer aydınlar Pir Sultan Abdal Şenliği'ne katılmak için Sivas'talar. Şehirde bir bildiri elden ele dolaşmakta: Gün, Müslümanlığımızı yerine getirme günüdür." Sivas'ta giderek büyüyen karakalabahklar sadece "seyredilir". 7 saat süren olaylar sonunda 35 kişiyle birlikte Madımak Oteli yakılır...
Bunlar, hemen hatırlayabildiklerimiz. Ateşle oynayanların çok iyi hatırladıkları, ülkemizi acıya boğan olaylar...
Gördüğünüz gibi; gerek içindeki nefreti kalemi ile halka yazı diye sunanlar gerekse de sokakları kendi emelleri için bekleyenler tarihte örneklerini çokça gördüğümüz katliamları, olayları yaratmakta ustalar. Sağduyumuzu dinlemenin, gerilimi azaltmanın, bir arada yaşamayı savunmanın tam zamanı. "Terörü lanetiemeye" evet... Ama "terörü lanetlerken" başka bir terör yaratmaya hayır!
FEZA KÜRKÇÜOĞLU
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy97768 = 'fezakurkcuoglu' + '@';
addy97768 = addy97768 + 'birgun' + '.' + 'net';
var addy_text97768 = 'fezakurkcuoglu' + '@' + 'birgun' + '.' + 'net';
( '' );
97768 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
28.10.2007 - BİRGÜN