POLİSİN İstanbul'da tekmeleyerek, İzmir'de kurşunlayarak öldürdüğü insanların ortak yanına dikkat ettiniz mi? Polis tarafından öldürülen iki genç de; polis tarafından yapılan açıklamalarda "alkollü" olmakla suçlandı.
Polisin, hele İstanbul'daki cinayeti savunma şekli tam bir kepazelikti. Başında Celalettin Cerrah adında birinci sınıf polis müdürünün bulunduğu İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, öldürülen gencin içki içip çevreyi rahatsız ettiği bildirildi.
Birinci sınıf emniyet müdürünce korumaya alınmış, tekme ile insan öldüren polis memuru Ali Mutlu 'nun mahkemede verdiği ifadede de aynı düşünce sistemi geçerliydi:
"Açık alanda alkol alarak suç işledikleri için ceza keseceğimi söyledim. Bana küfredince arbede oldu."
Savunmaya bakar mısınız?
Polise göre, açık alanda alkol almak suç sayılıyor!
Polis kendisinin, açık alanda alkol alanlara ceza kesmekle görevli olduğunu sanıyor.
Direneni de öldürüyor.
Sanki Tahran'da veya Riyad'da yaşıyoruz.
Yuh!
Mikrofaşizmi falan bir kenara bırakın.
İslamcı iktidar; tarikatlara emanet ettiği polis teşkilatı ile tam bir dinci faşist düzen kuruyor.
Adam öldüren polis memurunun başındaki birinci sınıf polis müdürünün amiri konumundaki şahıs yani İstanbul Valisi Muammer Güler ne diyor?
"Hacı adaylarını, Suudi Arabistan'a uğurlamak benim görevimdir" diyor.
Tekerlemeyi güncelleştirelim:
Hacı hacıyı Mekke'de, hoca hocayı tekkede, polis polisi tarikatta bulur!
İzmir'deki cinayet başka bir kepazelik.
Alkollü taşıt kullanan genç, polisten korkup kaçıyor; polis kovalıyor; "dur" ihtarı için güya havaya ateş açılıyor ve kurşun havada epey dolandıktan sonra duracak yer bulamayınca gidip gencin ensesine saplanıyor.
İç politikadan dış politikaya kadar her şeyi ile yalan ve dolan üzerine kurulmuş, ayakların baş olduğu iğrenç bir düzende tesadüfen yaşıyoruz.
Bunlar, iyi günlerimiz.
Sessiz kaldığımız sürece İslamcı faşizm, kartopu gibi yuvarlanıp üzerimize geliyor.
DENİZ SOM
Cumhuriyet - 27 Kasım 2007