22 Temmuz 2007 seçiminin sonucu. Bu tablonun şimdiye kadar değiştiğinin işareti yok. Yani, muhalefet partilerinin önümüzdeki yerel seçimdeki başarı şansları hayli zayıf...
ALTAN ÖYMEN
Daha önce de yazdık. Bu iktidarın demokratik bir şekilde uyarılması gerekli. Buna inananlar çok. Ben de onlardan biriyim.
Şimdi bunun için bir fırsat var: Önümüzdeki 29 Mart 2009 seçimi. Gerçi bu bir yerel seçim. Ve anketler, AKP’nin henüz önemli bir oy kaybına uğramadığını gösteriyor. Bundan bir yıl önceki genel seçim sonuçları da, yandaki grafikteki gibi... Yani, 9 Mart seçiminin bir ‘uyarı’ sonucu vermesi kolay değil.
Ama, şu da bir gerçek: İmkânsız da değil.
Daha önce de hatırlatmaya çalışmıştım: Yakın tarihimizde çok çarpıcı örnekleri vardır, bazen öyle gelişmeler olur ki, seçmenlerin tercihleri birkaç ay içinde, hiç beklenmedik ölçüde değişiverir.
Bu, 1979’daki gibi, bir araseçimde de olabilir, 1989’daki gibi bir belediye seçiminde de...
Ecevit’e uyarı
1979’daki araseçime, Bülent Ecevit’in başkanlığındaki CHP, iktidar partisi olarak girmişti. 1977’deki genel seçimde açık arayla birinci partiydi. Ama 1979’da, ara seçimin yapıldığı beş ilden ’CHP’nin kalesi’ diye bilinen Edirne dahil- hiçbirinde kazanamadı. Hepsinde Süleyman Demirel’in partisi AP birinci oldu ve beş milletvekilliğinin hepsi ona geçti.
Özal’a uyarı
1989’da Turgut Özal’ın ANAP’ı da, 1987’deki ‘ikinci seçim zafer’inden sonra, kimsenin tahmin edemediği kadar büyük bir yenilgiye uğradı.
İstanbul’da dönemin ‘efsanevi’ Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’ın başkan olduğu İstanbul dahil, Ankara ve İzmir dahil, daha önce kazanmış olduğu pek çok belediyeyi kaybetti. Erdal İnönü’nün başkanlığındaki SHP birinci parti oldu.
Tabii, tarihimizde bu örnekler var diye, bunların tekerrür etmesine umut bağlamak hayal kurmak olur. Her seçimin kaderini belirleyen çeşitli faktörler var. Onların ayrı ayrı yapacağı etkiler altında oluşuyor seçim sonuçları...
O faktörlerin büyük bir kısmı, bir siyasi parti olarak aleyhinize olabilir. Kazanma ihtimaliniz çok düşük olabilir. O duruma bakarak, ‘Nasıl olsa kazanamayız.’ deyip eli kolu bağlı oturamazsınız veya ‘Bakalım belki konjonktür birdenbire değişir’ diye, talih kuşunu bekleyemezsiniz. Bu bir şans oyunu değil.
Eğer, bügünkü gidişe muhalefet eden, iddialı bir siyasi partiyseniz, o çok düşük ihtimali olabildiğince yükseltmek için, bütün gücünüzle çalışacaksınız. Önünüzdeki koşulları en gerçekçi şekilde değerlendireceksiniz.
Oy alma kapasitesini genişletmeye çalışacaksınız. Adaylarınızı ona göre belirleyeceksiniz. Seçmenin karşısına, hem ilkelerinizi, hem de bu seçimdeki hedeflerinizi anlatarak, ona her açıdan güven verecek şekilde çıkacaksınız. Ondan oy isteyeceksiniz.
Demokrasiyi koruma görevi
Biz de sorumluluk sahibi seçmenler olarak, bugünkü iktidara etkili bir ‘oy uyarısı’ yapmak istiyorsak, bunun gereğini, seçim gününe kadar herkese anlatacağız. Seçim günü sandığa gitmeyi ve herkesin gitmesi gerektiğini hatırlatmayı ihmal etmeyeceğiz.
Zaten başka türlü nasıl koruruz demokrasiyi, demokrasinin en basit gereklerini bile yok etmeye azmetmiş bir iktidarın şerrinden?.. Belli ki bu, ‘Belki bir gün aklı başına gelir?’ diye iyi niyetli temenniler sıralamakla olmuyor.
Bu, ancak, muhalefet partilerinin, sivil toplum örgütlerinin ve tek tek vatandaşların bir araya gelmesiyle oluşan geniş bir seferberliğin içinden çıkacak seçim başarılarıyla gerçekleşebilir.
Adına ne dersek diyelim: İttifak, işbirliği, birliktelik... Bugünün gereği, bunun sağlanmasıdır. O gereğe inanan herkes, o yoldaki ‘irade’sini açıklamalıdır...
CHP+DSP işbirliğinin faydası
Ana muhalefet partisi ile soldaki diğer partiler buna öncülük edebilir.
CHP ile DSP son genel seçimlerde bu birlikteliği gerçekleştirdiler... İkisinin de bunun uygulamasından şikâyetleri olduğu anlaşılıyor. Fakat, şunu düşünmek daha gerçekçi olur:
Eğer o birliktelik olmasaydı da iki parti seçime ayrı ayrı girseydi, sonuç iki parti açısından da daha iyi mi olurdu?
CHP’nin son 2007 seçiminde aldığı yüzde 20.88 oy daha da azalmaz mıydı?
Hatırlayalım ki, CHP’nin 2002 seçimlerindeki oy oranı yüzde 19.39’du.
O oran 2004’teki yerel seçimlerde de (il genel meclisi seçiminde) 18.23’e kadar inmişti.
Aynı seçimde DSP’nin aldığı oy oranı 2.12’ydi. Azdı ama, eğer 2007 genel seçiminde o birliktelik olmasaydı, belli ki, CHP’nin oy oranı da, daha az olacak, yüzde 20’nin altındaki eski halinde kalacaktı.
Eğer o birliktelik olmasaydı, durum DSP açısından da daha iyi olmayacaktı. TBMM’de bugün, az da olsa, 14 milletvekili var, DSP de, yüzde 10’luk barajı aşamayacağı için tamamen Meclis dışı kalacaktı.
Yani: deneyim, her şeye rağmen faydalı oldu. İki parti bu defa, şimdi şikâyetçi oldukları durumları azaltıp, daha olumlu sonuçlar verebilecek bir güçbirliği yapabilirler.
SHP ve 10 Aralık
Aynı şekilde, SHP’nin ve 10 Aralık Hareketi’nin önemini küçümsememek gerekir. Birincisinin parti olarak belirli bir oy potansiyeline sahip olduğu bellidir. İkincisinin de, eğer parti haline gelirse, ‘sol’daki oy dengelerini etkileyebileceği bellidir.
İkisinin de dinamizminin o birlikteliğe katılmasında büyük fayda vardır.
(Benim görüşüm belli: Bütün bu parti ve gruplar içindeki pek çok kişi, evvelden aynı partinin içindeydiler. Daha önce partili olmayan gençlerle birlikte gene ‘sosyal demokrat’ bir program etrafında aynı parti içinde olabilirler. Ama o ayrı bir konu. Biz bugün önümüzdeki seçimin ‘öncelikli’ sorununu düşünmeye devam edelim.)
Evet, CHP, DSP, SHP, 10 Aralık...
Daha da geniş bir birliktelik
Hareket bununla da kalmayabilir. Buna, AKP’nin bu seçimde uyarılmasını gerekli gören diğer partiler de katılabilir.
Aynı şekilde düşünen sivil toplum kuruluşları ve tek tek kişiler de ona çeşitli şekillerde katkıda bulunabilir.
“Yerel seçim”in, böyle bir birliktelik için bir avantajı da var. Özellikle belediye başkanı seçiminde güçbirliği yapılması çok kolaydır. Partiler, belediye meclisleri için ayrı ayrı listeler çıkarsalar bile, başkanlık için ‘tek aday’da -fiilen- birleşebilirler.
Geçen Eskişehir örneğini hatırlayalım. Oradaki Büyükşehir Belediye Başkanlığı için CHP (gerekçesi başka da olsa) seçime katılmadı. DSP adayı, önceki dönemin başkanı Yılmaz Büyükerşen’di. Zaten çok sevilen bir adaydı ama, orada AKP de kuvvetliydi. CHP’nin katılması halinde oylarının bir kısmı CHP’ye gidebilir ve seçimi kaybedebilirdi. CHP katılmayınca kazandı.
(Oy oranları şöyleydi: DSP: Yüzde 44.7, AKP: Yüzde 41.5... Yani arada sadece 3.4 puanlık bir fark vardı. CHP katılsaydı, belli ki AKP kazanacaktı.)
Eğer önümüzdeki seçimde, partiler arasında yer yer uzlaşmaya varılır ve böyle bir metot uygulanırsa, tek kalan adayın kazanma şansı büyük ölçüde artar. Mesela, İzmir’de CHP’li Belediye Başkanı var, öteki partiler seçime girmez. Ankara’da en fazla şansı olan adaya bakılır. İstanbul için geniş tabanlı demokratik bir seçim yolu bulunur.
Kısacası: Değişik seçim çevrelerinin özelliklerine göre, en akılcı aday saptaması metodu aranır.
Mutlaka denenmeli
Özetle: 29 Mart seçimine, ilgili partiler arasında mevcut yasalara aykırı olmayan usullerle, sağlıklı bir güçbirliği hareketi içinde gidilebilirse, bugünkü iktidarın, seçim yoluyla uyarılması başarılabilir.
Ya başarılamazsa...
Tabii, o ihtimal de var.
Ama başarılıp başarılamayacağının belli olması için, denenmesi gerekir.
O denemeyi samimi ve gayretli bir şekilde yapmak, AKP’nin gidişinden memnun olmayan siyasi partiler, gruplar ve kişiler için, bu dönemin en öncelikli demokratik görevidir.
ALTAN ÖYMEN
Radikal - 11.09.2008