Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Genel Başkanı Ali Balkız, ''Kürt, açılımı, Alevi açılımı yerine herkesin yararlanabileceği demokratik açılım tanımlamasını doğru buluyoruz'' dedi.
Balkız, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talep ve arzularını yıllardır, cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, meclis başkanlarına, parti başkanlarına anlattıklarını söyledi.
Bunlara mahkeme kararları da eklendiğini belirten Balkız, şöyle devam etti: ''Anladık ki daha kitlesel, daha nitelikli Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'ndan doğan demokratik hak ve taleplerimizi, sokaklardan, meydanlardan, barışın dilini kullanarak anlatmak ve aktarmak gerekiyor. Bu nedenle geçen yıl Ankara'da Sıhhiye Meydanında Aleviler kendi tarihlerinde ilk kez bir miting yaptılar ve taleplerini sıraladılar. Bu sesi duyan herkes bir tepki verdi. Hükümet de kendince bir tepki verdi ve Alevi Çalıştayı adı altında bir süreç başlattı. Bu ilk çalıştay 3 Haziran 2009'da oldu. O toplantıya katılan 35 Alevi örgütü temsilcisi, taleplerini birleştirerek fikir birliği yaptıkları taleplerini Sayın Faruk Çelik'e sundular ve beklemeye başladık. Arkasından gelen çalıştaylar, sürüp gidiyor beşincisi birkaç gün önce yapıldı. Geriye 2 çalıştay daha kaldı.''
Aradan 1 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen taleplerinin yerine getirileceğine dair somut, tatmin edici bir adım görmediklerini savunan Balkız, Hükümeti biraz daha cesaretlendirmek, elini güçlendirmek, taleplerinin arkasında durduklarını, bu konuda kararlı olduklarını bir kere daha Hükümet ve kamuoyu ile paylaşmak adına bu kez 8 Kasımda İstanbul'da 550 bin kişinin katıldığı miting düzenlediklerini anımsattı.
Balkız, böylelikle Türkiye demokrasi tarihinde, Türkiye laiklik tarihinde, Alevilerin kendi tarihinde bir ilki daha başarmış olduklarını dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bizim bu mitingimiz için, (Hükümetin sürdürdüğü Alevi çalıştayı, Alevi açılımı süreci devam ediyorken ne gerek vardı, sürece zarar veriyor, verecek) gibi değerlendirmeler oldu. Biz bu değerlendirmelere katılmıyoruz. Bizim amacımız gerçekten kararlılığımızı göstermek, eşit yurttaşlık hakkı talebimizin arkasında durduğumuzu bir kez daha anlatmaktı. Yine bütün dostlarımızla, yol arkadaşlarımızla, Alevilerle, Sünnilerle, aynı dili kullanarak, semahlar dönüp şarkılar söyleyerek ve yine güvercinler uçurarak bu işi gerçekleştirdik. Şurası çok önemli, miting deyince hepimizin aklına televizyonlardaki görüntüler akla gelir. Gaz bombaları, molotofkokteylleri, havada uçuşan coplar, kırılan camlar ve parçalanan saksılar. Biz bunu sildik. Bu önemli bir şey. Kendi taleplerimizi aktarırken ve anlatırken yüz binlerce insanın nasıl disiplinli olabileceğini, nasıl tek vücut olabileceğini, nasıl örgüt yöneticilerini dinleyeceklerini gösterdik. Bu katılan insanların da olgunluğunun göstergesidir.''
-''AT İLE DEVE İSTEMİYORUZ''-
Hükümetin, devletin, bu sesi duyması gerektiğini kaydeden Balkız, istediklerinin ''at ile deve olmadığını'' anlattı.
Balkız, taleplerinin son derece insani, vicdani olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:
''Cemevlerimiz zaten var. Ama bunların yasalarının eksik olması, yasalarda yerinin olmaması büyük bir eksiklik.
Madımak Oteli'nin müze olması son derece vicdani bir şey. 16 yıl önce orada, 7 saatlik bir kuşatma altında kalan insanlar, elinde saz, söz, şiir ve kitaptan başka bir şey olmayan insanları o gün devlet korumadı, koruyamadı. Devletin birinci varlık gerekçesi, yurttaşlarının can güvenliğini sağlamaktır. O gün, o görevini yapmayan, yapmak istemeyen ya da yapamayan devletin, sadece otelde hayatını kaybeden insanlarımızın yakınlarına değil, sadece demokrat, ilerici kesimlere değil, sadece Alevilere değil, aynı zamanda Sünnilere, Sivas'ta yaşayan bütün halka bir vicdan borcu vardır. Bu borcu ödemelidir. Bu kanayan yara tedavi edilmelidir ve sarılmalıdır. 20 milyon Alevi bu ülkede, bu bulutların altında, bu toprağın üstünde, bu bayrağın altında yaşamak istiyor. Kendisini ötekilendirilmiş, itilmiş, atılmış, yok sayılmış görmek istemiyor, bu psikolojiyi yaşamak istemiyor.
Sünniler ile Aleviler arasında bir dert yoktur. Tıpkı Kürtler ile Türkler arasında bir sorunun olmadığı gibi. Sorun laiklik ve demokrasi anlayışından kaynaklanıyor. Bir taraftan AB'ye üye olmaya çalışırken, biz bu konuda çaba harcarken, uyum yasaları çıkartırken, (Aynı şeyi kendi insanlarımızdan sakınmamız, esirgememiz, ne denli bize yakışıyor) diye sormaktan kendimizi alamıyoruz.''
-CUMHURBAŞKANI GÜL'ÜN CEMEVİ ZİYARETİ-
Demokratik açılım tanımlamasının daha genel bir tanımlama olduğunu vurgulayan Balkız, Kürt açılımı, Alevi açılımı yerine herkesin yararlanabileceği, demokratik açılım tanımlamasını doğru bulduklarını belirtti.
Balkız, sürecin sancılı geçeceğine dikkati çekerek, ''Kürt açılımı da sancılı geçecek. Makule davet etmek, insanları aşırılıklardan arınmaya davet etmek, sükunete davet etmek... Bu halı, kilim örer gibi bir şeydir. Sabır ister, cesaret ister, enerji ister, kararlılık ister, ama sanıyorum ki Türkiye o mutlu günlere ulaşacaktır. Bizim ülkemiz buna layıktır'' diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Tunceli'deki Cemevi ziyaretini de değerlendiren Balkız, şunları kaydetti:
''Bunu bir jest olarak algılayabilirsiniz, ama hiç unutmamak lazım ki, Sayın Cumhurbaşkanının gittiği, ayakkabısını çıkarttığı, mindere oturduğu yer bir Cemevidir. O Cemevi, yasal değildir. Bir anlamda Sayın Cumhurbaşkanı Diyanet İşleri Başkanlığının bakışı ile bakarsak, biraz nazireyle, biraz da latifeyle suç işlemiş gibi bir durumdadır. Yasal olmayan bir yere gitmekle, orayı tanımakla...
Diyanet İşleri Başkanlığının resmi tanımlamasının dışına çıkmıştır. Sayın Cumhurbaşkanının Tunceli ziyaretiyle ilgili bir de şu söz konusudur; bu çok büyük bir olay olarak sunuldu. Oysa ki Sayın Cumhurbaşkanının, Sivas'a, Malatya'ya gitmesi bu denli büyük bir olay olmaz da Tunceli'ye gitmiş olması, (şu kadar yıldan sonra gitmiş olması...) diye başlanan cümleler kurulur. Bu bir anlamda Tunceli'nin ötekileştirildiğinin, görmezden gelindiğinin bir yönde itirafıdır. Ancak, dileyelim ki iyi bir süreç başlıyor olsun. Bizim sütten ağzımız yandı, yoğurdu üfleyerek yiyoruz. Artık, son derece ihtiyatlı ve temkinli davranıyoruz. Önceki hükümetlerden önceki cumhurbaşkanlarından, başbakanlardan tecrübeli olduğumuz için AK Parti'den somut adımlar görmek istiyoruz, samimiyetlerini o zaman görmek istiyoruz. Bu bizi çok mutlu edecektir. Onu bekliyor ve diliyoruz.''
STAR - 16 Kasım 2009 Pazartesi