Eser KARAKAŞ / STAR
Bu yazımın çeşitli kesimlerden tepki çekeceğini biliyorum ama işimiz, doğru kimsenin tekelinde değildir, düşündüklerimizi söylemek.
Cumhuriyet seksen altı senedir büyük bir yanlışın içinde; alevi ve Kürt vatandaşlarımızın bir bölümü de Cumhuriyet’in bu yanlışı üzerinden başka yanlışlar üretiyorlar.
Cumhuriyet’in seksen altı senelik büyük yanlışı, bir türlü gerçek laiklik anlayışını ve anayasal vatandaşlık tanımını benimsememesi.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Diyanet İşleri Başkanlığı’nı düzenleyen 136. Maddesi ve daha da korkuncu Siyasi Partiler Kanunu’nun 89. Maddesi ve tüm bunların üzerinde, mevcut devlet zihniyeti burada egemen oldukça Türkiye laik bir devlet olarak tanımlanamaz.
Yüz bin imamın merkezi bütçeden yani herkesin vergisinden pay aldığı (AY 136), bu durumun yanlış olduğunun siyasi partiler tarafından söylenemediği (SPK 89) bir laik demokratik Cumhuriyet; bu duruma kargalar bile gülerler.
Öte yandan Anayasa (başta AY 66), kanunlar, vatandaşlık kanunu, eğitim materyali, resmi söylem, resmi tarih bu ülkeyi buram buram türkçülük kokan bir ülke haline getirmiş durumda; bu ülkede vatandaşlığın hukuksal bir ilişki olduğunu söyleyenlere de kargalar gülerler.
Bu durumun hemen, AB sürecinin de desteğiyle değişmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın genel idare içinde bir kurum olmasının anayasal zorunluk olmaktan çıkarılması ve vatandaşlık ilişkisinin devletle vatandaşın bir hukuksal ilişkisine dönüştürülmesi şart; başka türlü gerçek laiklik ve anayasal vatandaşlık iddiaları kargaları ilgilendirir sadece.
Ancak, bu temel durumun mağdurlarının çok büyük bir bölümü bu yanlışların düzeltilmesini talep etmek yerine bu yanlışlara başka yanlışlar ekleyerek kendilerini mazlum durumdan zalim durumuna çevirmek istiyorlar.
Aleviler (büyük bir bölümü) Diyanet İşleri Başkanlığı merkezi bütçeden finanse edilmesin, vergi gelirleriyle sünni kesimin din hizmeti ihtiyacı karşılanmasın demiyorlar, bu doğruyu istemek yerine biz de bu tuhaf sistemden para alalım diyorlar; yani mevcut yanlışı katmerli hale getirmek istiyorlar.
Diyelim aleviler de DİB bütçesinden müstefid olmaya başladılar; iyi de sünni ve alevi kesim dışındaki vatandaşların durumu ne olacak, bu soruya cevap yok.
Laik bir ülkede vatandaşın ya sünni, ya da alevi olmak diye bir zorunluğu mu var?
Gelelim Kürt meselesine.
Doğrudur bu ülkede seksen altı senedir kürtlerin gözüne türk milliyetçiliği, üstelik buram buram etnisite kokan bir milliyetçilik sokulmaya çalışılmıştır ve bu çok yanlıştır.
Ama bu durumun düzelmesi, düzeltilmesi, Türk milliyetçiliğine paralel bir başka milliyetçiliğin, kürt milliyetçiliğinin de sisteme girmesi anlamına gelmemelidir.
Anayasanın dibacesinde ifadesini bulan ‘Türk’ kavramının ve devlet katındaki yansıma ve uygulamaların hukuksal bir vatandaşlık olduğunu iddia edenlere, tekrar ediyorum, kargalar bile gülmektedirler.
Kürtlerin yani dünün ve bugünün mağdur ve mazlumları yarının mağdur edeni ve zalimi olmak isteyebilmektedirler; Anayasa’ya ‘iki kurucu unsurun birlikte yazılması’ talebini başka türlü okumak bana zor gelmektedir.
Kürtler çok haklı olarak buram buram etnik göndermeler taşıyan Türk milliyetçi resmi görüşüne karşıdırlar ama bu sorunun çözümü her türlü bireysel ve hatta grup hakkını da içeren tam bir anayasal vatandaşlık tanımını talep etmekten geçer.
Cumhuriyet büyük bir yanlış yapmış, laiklik ve vatandaşlık kavramlarını oturtamamış, yani devletin her vatandaşına etnik ve dinsel açıdan eşit mesafede durma zorunluluğunu gözardı ederek mağdurlar yaratmıştır ve bunların başında aleviler ve Kürtler gelmektedir.
Ama çözüm dünün mağdurunu bugünün ayrıcalıklısı kılmaktan geçmez, herkes için gerçek bir laiklik ve anayasal vatandaşlık tanımlarının oturtulmasından geçer.
Eser KARAKAŞ
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy44267 = 'ekarakas' + '@';
addy44267 = addy44267 + 'stargazete' + '.' + 'com';
var addy_text44267 = 'ekarakas' + '@' + 'stargazete' + '.' + 'com';
( '' );
44267 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
STAR - 1 Haziran 2009