İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte
dünyada oluşan yeni politik ortam, Türkiye'de de "Milli Şef"in
otoriter/baskıcı yönetiminde ister istemez bazı gevşemelerin meydana
gelmesine neden oldu.
"Milli Şef" iktidarından kurtulmak isteyenlerin
oluşturduğu demokrasi cephesinin görüşleri, Tan Gazetesi ve Görüşler
dergisi ile birlikte tartışılır hâle gelmişti.
Baskın çağrısı
Ancak tek parti dönemi, oluşan demokrasi atmosferine fazla taviz
vermek niyetinde değildi. Aksine, demokrasi hareketini şiddetle ezmek
niyetinde olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Bu konuda yapılan İlk eylem,
Tan Matbaası baskınıydı. Türkiye'nin demokratikleşme sorununun mihenk
taşı olacak saldırı, bizzat Cumhuriyet Halk Partisi öncülüğünde hayata
geçirildi.
3 Aralık 1945 günü, CHP'nin sesi olan Vatan Gazetesi'nde Hüseyin
Cahit Yalçın imzasıyla, "Kalkın ey ehl-i vatan" başlıklı bir makale
yayınlandı. Yalçın, "memleketini sevenleri komünistlere karşı
mücadeleye" çağırıyordu. Yalçın'ın hedef gösterdiği komünistler, Tan
Gazetesi'nin sahibi olan Sabiha ve Zekeriya Sertel çiftiydi.
Yalçın'ın çağrısı üzerine hemen aynı gün İstanbul Üniversitesi'nde
aynı çağrı yapıldı, sınıflarda "Kalkın ey ehl-i vatan" yazısı dağıtıldı.
Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, İlhan Selçuk gibi isimler o dönem
İstanbul'da üniversite okumaktaydı.
Baskının kışkırtıcılarından olan Cumhuriyet Gazetesi, "vatandaş
hassasiyeti"ni, TKP'nin çıkardığı Görüşler adlı dergiye karşı yürüttüğü
karalama kampanyası ile örgütlüyordu. Cumhuriyet Gazetesi, saldırıdan
bir gün önce, Görüşler Dergisi'nin komünistliğini ortaya koymak için
akıllara zarar tahliller yapıyordu: "Görüşler kelimesinin 'G' harfi
ters çevrildiğinde ve bir kısmı parmakla örtüldüğünde orağa benziyor.
Bizim yoldaşlar nihayet maskelerini attılar. 'Yeni Dünya' ve 'Görüşler'
kızıl propaganda organlarıdır."
Tan Matbaası yakılıp yıkıldı
Böylece 4 Aralık günü CHP İstanbul İl Başkanlığı tarafından
örgütlenen faşistler, ellerinde demir çubuklar, baltalar ve kırmızı
boyalar olduğu hâlde Tan Matbaası'na doğru yürüyüşe geçtiler. Güruhun
içinde Süleyman Demirel, bir dönem bakanlık da yapan Cumhuriyet gazetesi
yazarı Orhan Birgit, yine eski CHP'li bakanlardan Ali İhsan Göğüs ve
Ergenekon davasında yargılanan Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan
Selçuk da bulunuyordu. Baskının nasıl gerçekleştiği, Zekeriya Sertel'in
anılarında anlatılmaktadır:
"4 Aralık 1945 gününün sabahı üniversiteli faşist gençler
ellerinde önceden hazırladıkları baltalar, balyozlar ve kırmızı mürekkep
şişeleriyle matbaaya saldırdılar. Orada bekleyen polisler olup bitene
seyirci kaldılar. Görevlerini yapmaya kalkmadılar. Göstericiler,
baltalarla matbaa kapısını kırıp içeri girdiler. Makinaları balyozlarla
kırdılar. Binanın camlarını indirdiler. İçindeki eşyayı kırıp döktüler.
Sonra ellerinde kırmızı boya şişeleriyle (Serteller nerede?) naralarıyla
bizleri aramaya koyuldular. Amaçları, bizi çırılçıplak soyup üzerimize
kırmızı boya dökmek ve sonra önlerine katıp sokaklarda (İşte kızıllar,)
diye sergilemekti."(Hatırladıklarım, Zekeriya Sertel, Remzi Kitabevi, 2000)
Faşist güruh daha sonra Sabahattin Ali ve Cami Baykurt'un sahibi
olduğu 'La Turquie' gazetesini de tarumar ettikten sonra Kadıköy'e geçip
Serteller'in evini basmaya kalkıştı. Artık Sertel çifti için değil Tan
gazetesini çıkarmak, Türkiye'de yaşama imkânı kalmamıştı.
Görüşler Dergisi'nin yazarlarından Aziz Nesin, üç yıl sonra "Ey Türk Faşisti" başlıklı yazısıyla baskını şöyle kaleme aldı:
"Ey Türk Faşisti! Birinci vazifen Türk matbaalarını yıkmak,
makineleri ısırmak, demirleri dişleyip duvarlara saldırmaktır.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli, gazeteleri çamurlara serip
üzerinde ağzın köpürünceye kadar tepinmektir. Bu temel partinin
hazinesidir. Bir gün nümayiş yapmak için emir alırsan, bütün polisleri
yanı başında bulacaksın.
Meydanlarda, kitaplarını yaktığın, namuslu insanlar, bütün
dünyada eşi emsali görülmemiş şekilde işkenceye tabi tutulabilir.
Emniyet müdürlüğümüzde dövülebilir. Demir Ahmet tarafından sövülebilir.
Bütün malları mülkleri zapt edilmiş matbaaları yıkılmış, gazeteleri
kapatılmış, evleri tarumar edilmiş, çoluk çocuğu dağıtılmış, haneleri
işgal, kendileri perişan edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim
ve daha vahim olmak üzere Amerika'dan borç dahi alınabilir. Hatta bu
borç alınan paralar ziyafetlerde yenilebilir.
Ey faşist yumurcakları! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi bütün
bu yapılanları kafi görmeden, vazifen matbaaları yıkmak, makineleri
ısırmak, namuslu vatanperverleri parçalamaktır. Muhtaç olduğun kazma,
balta, Halk Partisi"nin ambarlarında mevcuttur."
Baskının örgütleyicilerine ne oldu?
Tan Matbaası'nın yakılıp yıkılmasının belli başlı örgütleyicilerinden
biri olan Orhan Birgit, bu olaydan 10 yıl sonra 6/7 Eylül Olayları'nda
boy gösterdi. Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu'nun "Muhteşem bir özel harp
operasyonu idi" diye tarif ettiği bu olaylar ile İstanbul Rumları
ülkeden kovulmuş, Anadolu'daki Hıristiyan halkların kökü bu şekilde
neredeyse tümüyle kazınmıştı. Birgit, bu esnada Kıbrıs Türktür
Cemiyeti'nin ikinci başkanıydı.
Birgit, bu "üstün gayretleri"nin ödülü olarak CHP milletvekili oldu,
sonra da bakanlık yaptı. Orhan Birgit halen Cumhuriyet gazetesinde
yazıyor. Aynı zamanda Aydın Doğan Vakfı'nın Yürütme Kurulu Üyesi.
"Ben yürüdüm, ama binaya gitmedim, Tan'ı yağmalayanların bazıları da sonradan DP milletvekili oldu"
diyen İlhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi'nin imtiyaz sahibi ve başyazarı
oldu. 2000-2005 yılları arasında hazırlanan darbe planlarından dolayı,
Cumhuriyet yazarları ve bazı komutanlar ile birlikte Ergenekon davasında
yargılanan Selçuk, bir süre önce hayatını kaybetti.
Süleyman Demirel, bir röportajında, "Elebaşı değildik, ama bu olaya katıldığımız doğrudur; bir öğrenci hareketiydi" diye anlatıyor, topluluktaki yerini. Ancak, baskında yer alanların devletin yüksek mevkilerine terfi ettiklerini kabul etmiyor.