Oral ÇALIŞLAR / Radikal
Devlet Bakanı Faruk Çelik'in hükümet adına düzenlediği Alevi Çalıştayları'nın en kritik konu başlığı cemevleri oldu.
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in hükümet adına düzenlediği Alevi Çalıştayları’nın en kritik konu başlığı cemevleri oldu. Bu konunun bana başlangıçta kolay göründüğünü itiraf etmeliyim. ‘Sonuçta insanlar cemevlerini ibadet yeri olarak kabul ediyorlarsa, devlet de bunu kabul edecektir ve sorun da kalmayacaktır’ şeklinde düşünmüştüm başlangıçta.
7. Alevi Çalıştayı’nda yan yana oturduğumuz Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Zafer Üskül, soruna çözüm bulduğunu düşünerek (bana da anlamlı gelen) şöyle bir teklif attı ortaya: “Cemevlerinin arazi tahsisi, yapımı, örgütlenmesi ve ihtiyaçları konusunu diğer ibadet yerlerini de kapsayacak şekilde yerel yönetimlere devrederiz, olur biter... Biz de merkezi bütçeden belediyelerin bu etkinliklerine maddi destek sağlarız, bu sorunları da böylece giderilmiş olur.”
Zafer Üskül’ün bunu söylediği an karşı masalardan şöyle bir uyarı geldi: “Cemevleri ibadet yeri olarak kanunda yer almıyor.” Üskül, bunun üzerine “o zaman ibadet yerlerini belirleyen kanuna ‘cemevi’ni ekleriz” dedi. Sünni kesimin sözcüleri ve Diyanet İşleri uleması, bunun mümkün olmadığını dile getirdi. “Dinen Müslümanların camiler dışında ibadet yerleri yoktur” dediler. Bakan ve danışmanları, böylesine kesin bir ifadeyle karşılaşınca, durumu değerlendirme amacıyla soluklanma gereğini duydular.
Sünni kesimin sözcülerini ve Diyanet İşleri ulemasını anlıyorum. Onların bildiği Müslümanlık’ta gerçekten de cemevleri başlıklı bir ibadet yeri yok. Aslında Aleviler de cemevini hiç bir zaman caminin alternatifi olarak algılamadılar. Hayat onların değişik ibadet ve ritüellerinin cemevi etrafında şekillenmesini sağladı.
Tarihsel ve geleneksel farklılıklar, konunun sadece bir boyutunu oluşturuyor...
Günümüzde ise bir başka gerçek yaşanıyor. Sünniler ve Aleviler, şehirleşmenin ve iletişimin hız kazanmasıyla birbirlerini etkiliyorlar. Tabii daha kalabalık ve egemen grup olan Sünnilerin Aleviler üzerindeki etkisi daha yoğun. Bu süreç hayatın doğal bir parçası, hayıflanacak, ah vah edecek bir durum değil. Aleviler, zaman içinde egemen olan Sünni ritüellerinden, ibadet ve inanç biçimlerinden etkileniyorlar. Camiye gitmek gibi bir geleneği olmayan Alevilerin bir kesimi camiye gitme alışkanlığı kazanıyor. Bir kısmı ramazan ayında oruç tutma alışkanlığı kazanıyor. Belki aralarında 5 vakit namaz kılıp, hacca gidenlerin olması da mümkündür.
Türkiye’nin gelişmesine, şehirleşmesine paralel olarak, Aleviler içlerine kapanık yapılarını aşıyorlar, dışa açılıyorlar, inançlarını, tepkilerini, duygularını daha açık şekilde ifade ediyorlar. Geçmişte Alevi kimliğine sahip çıkmayan milyonların bugün kendilerini öncelikli olarak Alevilik üzerinden tanımlamaya başladıklarını gözlemleyebiliyoruz. Hem Sünni kesimde hem Alevi kesimde büyük bir modernleşme ve kentlileşme dalgası var. Her iki grupta da, bağnazlıktan uzaklaşma yönünde bir eğilim gözlemleniyor.
Aleviler bir yanda Sünnilerden etkilenirken, bir yandan da kendi kimliklerine daha sıkı bir şekilde sahip çıkıyorlar. Bu kimlik ifadesinin en önemli kurumlarının başında cemevleri geliyor. 7. Alevi Çalıştayı’ndaki bir katılımcının, ‘Eskiden cemevi mi vardı ki’ şeklindeki itirazı, Alevilerin yoğun tepkisiyle karşılaştı. Geçmişte Dergahların, köylerdeki cem amacıyla toplaşılan yerlerin cemevleri olduğu dile getirildi.
Bugün şehirlerde hızla yaygınlaşmakta olan ve çok değişik Alevi hizmetlerinin birlikte görüldüğü cemevleri, önemli birer ibadet, erkan, inanç merkezleri haline gelmenin yanı sıra, değişik etkinliklerin yapıldığı kültür merkezlerine dönüştüler. Cenazelerin de buralardan kaldırıldığını görüyoruz.
Cemevleri, kökleri geçmişte olan, ama modern hayatın bugünün gereklerine göre yeniden şekillendirdiği mekanlar. Onların şu anki durumunu, günümüzün gerçeklerini baz alarak değerlendirmek çok daha hayata uygun.
***
Sünni İslam tarihinin kitaplarında ne Aleviliğin, ne de cemevlerinin yerini bulmak mümkün değil. Alevilik, bağnaz bakış açısına göre ‘sapkın’ bir yol. Klasik yaklaşıma göre; başka türlüsününün kabul edilmesi ve bu kabule dayalı bir statü oluşturulması da kolay değil.
İşte siyaset bu tür imkansızlıkların aşılması için var...
Siyaset var olan gerçeklerden hareket eder. Ortadaki gerçek şu: Alevilerin ezici çoğunluğu, kendini Müslüman olarak tanımlıyor. İbadet ve erkanını da camide değil cemevlerinde yapıyor. Siyasetçi, bu gerçeğe uygun önlemleri almakla yükümlü.
Aleviler cemevini ‘ibadet yeri’ olarak tanımlıyorlar. Siyaset bunu kabul etmek ve buna ilişkin altyapıyı oluşturmak zorunda. Bunun Sünni fıkıhına uygun olup olmadığı, siyasetçiyi ilgilendiren bir mesele değil.
Sünni İslamın, ‘eskiden yoktu, nereden çıktı?’ tavrını terk edip, ülkemizin bu gerçeğiyle yüzleşmek için gerekli olan vizyon genişliğine ulaşabileceği konusunda umudum var. Bu gerçeğe uygun yeni bir anlayış geliştirmek kolay olmayabilir, hem teorik hem pratik anlamda büyük enerji harcamak gerekebilir. Ama içinde yaşadığımız çağ, bu alanda, olabilecek en çabuk şekilde gerekenin yapılmasını zorunlu kılıyor.
Radikal - 14.02.2010