‘Biri ‘lambalar söndü’ deyince bir sopa alıp koğuşa girdim... Ne sopası, kalemimizden başka şeyimiz yok... Maşrapayla su döktüler ama maşrapayı tutan eli görmedim... Mesleki eğitim aldım; insan haklarını, işkenceyi, her şeyi anlattılar
İSTANBUL - İstinye Muhsin Bodur Polis Merkesi ve Metris Cezaevi’nde gördüğü işkenceler sonucu ölen Engin Çeber davasının ilk üç günü sanıkların ‘akla zarar’ savunmalarıyla geçti. Çeber’in öldüğü gün cezaevinde tutulan tutanağın gerçek dışı bilgiler içerdiği ortaya çıktı. Çeber’in öldüresiye dövüldüğü 7 Ekim’de, elinde sopayla koğuşa girerken görüntülen Murat Çise, ‘elekrikler kesildi sanıp sigortayı açmak’ için sopayı yanında getirdiğini savundu önü sürdü ancak, elektrikler kesilmemişti. Tutuksuz sanık Öncay Bozo, 1 Ekim’de Çeber ve yanındakilere birkaç maşrapa su döküldüğünü ve oturdukları sandalyelerin çekildiğini görmüştü fakat, ‘o el’ kime aitti, anımsamıyordu. Sanık avukatlarının işkence mağdurlarına yönelik, “Eğitildiniz mi?” sorusu hâkimi bile çileden çıkardı. Sanık polisler mi? Onlar hiç gelmedi ki...
Adaletin Engin Çeber yolculuğu, 28 Eylül 2008’de bir basın açıklaması ve dergi dağıtımı sonrasında gözaltına alınmalasıyla başladı. Çebergötürüldüğü Sarıyer Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi’nde ve Metris Cezaevi’nde işkence gördü. 7 Ekim’de kaldırıldığı hastanede ancak üç gün yaşadı. Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, 14 Ekim’de işkenceyi kabul edip ‘devlet adına’ özür diledi.
60 sanıklı dava
Altısı tutuklu, 60 sanıklı işkence davası Bakırköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 21 Ocak’ta başladı. Üç gün süren duruşmalarda Metris Cezaevi’nin sanık müdürleri, infaz koruma memurları hazır bulunurken Sarıyer Şehit Muhsin Bodur Polis Merkezi’nde görevli 13 polis ve Sivas Cezaevi’ne tayin edilen cezaevi doktoru Yemliha Sönmez gelmedi.
Tutuklu sanık Murat Çise’nin ifadesine göre, 1 Ekim’de koğuşta tutuklular sayım için ayaktayken Çeber ve arkadaşları sandalyede oturuyordu. Tutuklu sanık Yavuz Uzun, onlara “Babanız yaşında adamlar kalkıyor, en azından onlara ayıptır kalkmamanız” demişti.
Bu ifadelerin aksine Çise o güncezaevine kamerasına elinde sopayla yakalanmıştı. Bu durumuysa yöle açıkladı: “Kim olduğunu anımsamadığım biri ‘lambalar söndü’ deyince sigortaların attığını sandım. Sigorta insan boyunu aşıyor. Koğuşta, kırık süpürge sopalarının sap parçaları çöpe atılır. Çöpten bir tane alıp geldim. Sigortanın atmadığını fark ettim. Lambalar kapatılmıştı.”
‘Hafif gidiş-geliş oldu’
Tutuksuz sanık Kadem Karadeniz’in ikinci duruşmadaki “Elektrik kesintisi oldu mu?” sorusuna verdiği yanıtsa kafaları iyice karıştırdı: “Hafif şekilde gidiş geliş oldu, hafif kararma oldu, akabine geldi.”
Üçüncü duruşmada savunma yapan tutuksuz sanık Öncal Bozo ise elekrik kesinti olmadığını savunuyordu: “Çise’nin elinde sopa vardı. Sigortaları kaldırmak için getirdiğini söyledi. Ama elektrik kesintisi yoktu. Sopayı alıp çöpe attım.”
Mağdurlar, sanık Uzun’un Çise’ye “Sopayı getir” dediğini dediğini belirtirken Uzun kendini bir düşünce suçlusu gibi savunuyordu: “Kalemimizden başka bir şeyimiz yok!”
Ne görmüş ne görmemiş
Üçüncü duruşmada sanık Öncay Bozo, ‘bir maşrapa suyu’dan bahsediyordu. Fakat, maşrapayı tutan el kime aitti, onu görmemişti. Yerlerin ıslandığına da tanıktı. Bir de, Çeberlerin, oturdukları sandalyenin altlarından çekilerek yere düşürülmeleri iddiası vardı. Bozo, bunu da ne görmüş ne görmemişti: “Uzun ve Çise, sandalyede oturan üç tutukluyu zorla kaldırmaya çalıştı. Tutukluları kaldırmak için çekip yere düşürmek şeklinde fiziksel temas vardı. Fakat kim olduğunu hatırlamıyorum.”
Çeber’in ölümüne yol açan son işkencenin tarihi, 7 Ekim’di. O günkü işkenceden sorumlu tutulan tutuklu sanık Sami Ergazi, kendisini şöyle savundu: “Kafasını duvara çevirdi. Arasında bir metrelik mesafe vardı. Kendisine zarar vermesin diye kafasını tuttum.” Ergazi’ye göre Çeber, ayağa kaldırırlarken yere kafasını vuracak şekilde düşmüştü.
Tutuklu sanıklar, sorumlu olarak, işkenceyi itiraf eden sanık başgardiyan Yılmaz Aydoğdu’yu gösteriyordu. Sanıklara göre 7 Ekim’de Çeber’in koğuşunda kalan son kişi, Aydoğdu’ydu. Aydoğdu’ysa o günü şöyle anlatıyordu: “Çeber; Ergazi, Selahattin Apaydın ve Nihat Kızılkaya’nın arasındaydı. Tekme tokat dövüyorlardı. Nihat iki şamar vurdu. Nevzat avucunun içiyle başına vuruyordu. Ben bağırınca bıraktılar. Çeber yere düştü. Sami de onu bahçeye doğru sürükleyip vurmaya devam etti. Çeber dizüstü çöktü. Onu o şekilde bırakıp ayrıldım.” Aydoğdu, bir yalnız adamdı. “Bu olay yüzünden beş kilo verdim” diyordu.
‘İnsan haklarını öğretiler’
Çeber’i 7 Ekim’de dövenler içinde yer aldığı iddiasıyla yargılanan Nihat Kızılkaya, edindiği mesleki eğitimi referans göstererek, “İnsan haklarına, işkenceye karşı ne yapacağımı, her bir şeyi anlattılar” diyordu.
Duruşmalarda ortaya çıkan gerçeklerden biri de 7 Ekim’deki tutanağın gerçek dışı oluşuydu. Tutuklu sanıkların imza attığı tutanakta, “Çeber’i kolundan tutup sayıma kattık” deniliyordu. Oysa Çeber sayıma katılmamıştı. Avukatların “Bu tutanağı kim hazırladı” sorusu “Bilmiyoruz” diye yanıtlandı.
Cezaevi 2. Müdürü Nuri Atalay, “Sayımda ayağa kalkmamak, suç mu?” sorusuna, “Muhakkak”, “Kalkmayana zorla mı kaldırılır” sorusunaysa “İkna edilir” yanıtı verdi.
Sanık Mehmet Şenel’in kaygısıysa işkence değil, ‘davayla kurumun kötü reklamının yapılmasıydı.’
Hâkim bile çileden çıktı
Sanık avukatlarının soruları da hayli şaşırtıcıydı. İkinci duruşmada, Çeber’in üst aramasını yapan jandarma sanıkların ifadesi sırasında, arama odasında neden cop bulunduğunun sorulması üzerine yaşanan tartışmada bir sanık avukatı “Mahkûm üstünü aratmıyorsa ne olacak?” diye sordu.
Üçüncü duruşmada, cezaevi girişinde çırılçıplak arandıklarını öne süren Karakaya’ya yönelik “Çıplak aranma size yönelik bir muamele mi?” sorusu ve sayımda ayağa kalkmaya neden itiraz ettiğini belirten Cihan Gün’e yönelik “İfadeleriniz kurgu gibi. Bir eğitim mi aldınız?” soruları hâkimin bile tepkisi çekti.
Ayrıca başgardiyan Yılmaz Aydoğdu’ya, bir sanık avukatının, imalı bir şekilde “Savcılık ifadesinden sonra sizi bir müdahil avukat arabasıyla evinize bırakmış” demesi de tartışma yarattı.
İSMAİL SAYMAZ / YONCA CİNGÖZ
RADİKAL - 26 Ocak 2009