Susurluk skandalının önemli sahnelerinden biridir: Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu, dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’dan cinayetle ilgili polis belgelerindeki tahrifatı sorar. Soruşturmanın önüne örülen duvardan yakınır.
Ağar,
“Altından bir tuğla çekilse yıkılır” der.
Sonraki diyalog şudur:
“Çekin o zaman!”
“ Yapamam.”
“ O halde çekilin, başkası çeksin.”
“ Onu da yapamam.”
“ O zaman, siz de altında kalırsınız.”
* * *
Bugünün “Susurluk sanığı Ağar”a ilişkin bu diyalog, Celal Kazdağlı ile birlikte yazdığımız “Ergenekon” kitabında yer alıyordu.
Kitapla ilgili bilgime başvururken Ergenekon savcısı Zekeriya Öz, bu diyaloğa ilişkin çok ilginç bir gönderme yaptı:
“’Bir tuğla çekilse yıkılır’ diyorlardı. Biz çatıyı kaldırdık; su alıp götürecek.”
* * *
Çatının ne kadar kaldırıldığını, o koca yapının bundan etkilenip etkilenmeyeceğini, muhtemelen cuma günü, iddianame açıklanınca öğreneceğiz. (Borsanın en az zarar gördüğü düşünülen cumalar, Türkiye’nin en çok çalkalandığı günler haline geldi; tahtalara vuralım.)
Süren soruşturmanın adını taşıyan ilk kitaba imza attığımız için sık sık “Bu Ergenekon, o Ergenekon mu?” sorusuna muhatap oluyoruz.
Doğrusu bakıyorum, bakıyorum, benzetemiyorum.
Neden mi?
* * *
Dünkü Amerikan Konsolosluğu saldırısının yarattığı kaygılarla, en temel farklardan birini söyleyeyim mesela:
“Bizim Ergenekon”, ta 1940’larda, bütün NATO ülkelerinde, Washington güdümünde kurulmuş bir illegal örgüttü. Komünizmin yükselişini ezmek için 2. Dünya Savaşı’ndan artakalmış Nazi artıklarıyla birlikte çalışıyordu.
Türkiye’deki uzantısı olan Özel Harp Dairesi’nin bir Amerikan askeri yardım kuruluşu bünyesinde komandolarla birlikte çalıştığına ilişkin Ecevit‘in ifadesi, yine o kitapta yer almıştı.
“Bugünkü Ergenekon”a bakıyoruz; “kurucu teşkilat”ı net göremesek de, zanlıların daha çok Türkiye’nin ABD ile işbirliğine karşı çıkan, hatta onun yerine Rusya ile ortaklığı savunan ulusalcılar olduğunu görüyoruz.
* * *
Başka temel farklılıklar da var:
Susurluk’ta ortaya çıkan Ergenekon’un devlet içindeki uzantıları, öyle birkaç emekli generale filan değil, halen görevde bulunan bir İçişleri Bakanı’na, hatta bir dönemin başbakanına kadar dayandırılıyordu. Daha da ötesi, Ecevit, kendi başbakanlığı döneminde Özel Harp Dairesi konusunda dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren’e hesap sorduğunu söylemişti.
Bugün varsayılan bağlantılar, örgütün devlet içindeki köklerini daraltan bir görünüm arz ediyor.
Şu “para kasası” meselesi bile ibretlik bir fark değil mi?
Susurluk’un kumarhane hesaplaşmasında sözü edilen meblağlara bakın; bir de bugünkü Ergenekon’un, kendi cenazesinin kaldırılmasına yetecek kadar para bırakamayan “kasası”na...
* * *
En önemli farklardan biri de şu:
Susurluk skandalı, devlet içindeki çürümüşlüğü ayan beyan ortaya döken inanılmaz bağlantılarıyla, kamuoyunda büyük hezeyan ve heyecan yaratmış, yüz binlerce insanı aydınlık talebiyle sokağa dökmüştü.
Bugün o kamuoyu desteğinden eser görebiliyor musunuz?
O zaman, o tuğla çekilemedi; yapı çökertilemedi.
Bugün çatı kaldırılabilecek mi?
Kaldırılan çatı, aynı yapının çatısı mı?
Az kaldı; göreceğiz.
Can Dündar
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy19083 = 'can.dundar' + '@';
addy19083 = addy19083 + 'e-kolay' + '.' + 'net';
var addy_text19083 = 'can.dundar' + '@' + 'e-kolay' + '.' + 'net';
( '' );
19083 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
MİLLİYET - 10 Temmuz 2008