Cuma, haftanın belalı günü haline geldi: 12 Mart muhtırası bir cuma günü verilmişti.
12 Eylül darbesi yine bir cuma geldi.
Geçen cuma Yargıtay Başsavcısı “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle” AKP’ye kapatma davası açtı.
Bu cuma da Ergenekon savcısı “demokrasi karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle” sorguladığı örgüt için gözaltı harekâtına girişti.
* * *
Son iki cuma hamlesinin birbirinden bağımsız olduğuna insanları inandırmak zordur artık...
Her adım bir öncekinin rövanşı, her hamle diğerinin intikamı gibi algılanıyor.
Uzun süredir “derin”den süren iktidar hesaplaşması su yüzüne çıktı.
Büyük kapışmada kılıçlar çekildi.
Ve ne yazık ki ilk kurban, hukuk oldu.
İki önemli davanın iki savcısı, şimdi çatışan tarafların hukuksal temsilcileri gibi gösteriliyorlar.
* * *
Dünkü “baskın”, hem gözaltına alınan isimler dolayısıyla, hem alınış biçimleri itibarıyla tam bir darbe havası yarattı.
Biliyorsunuz uyuşturucu müptelaları bazen bilinçle, bazen zevk saikiyle “ayarı kaçırıp” dozu şaşırırlar; “âlemde” buna “altın vuruş” denir; ki dönüşü yoktur.
83 yaşındaki bir başyazarın, bir rektörün, bir parti liderinin sabaha karşı evinden derdest edilip sorguya götürülmesi, tam bir “altın vuruş”tur.
AKP, ister “kalıp direnme”ye ister “vuruşarak çekilme”ye karar vermiş olsun; dünkü manzaradan ürkmelidir:
Çünkü bu gerginlik, içeri alınanları değil, kendilerini vurur.
* * *
Yıllardır Ergenekon‘u izliyoruz, hakkında programlar yapıyor, kitaplar yazıyor, belgeler yayımlıyoruz.
Bu karanlık çetenin açığa çıkmasını, sorumluların yakalanıp yargılanmasını istiyoruz.
Ama bugün yapılmaya çalışılanın, derin devleti temizlemek değil, bu bahaneyle muhalifleri tasfiye etmek ve -Baykal’ın dün isabetle teşhis ettiği gibi- “kendi derin devletini yaratmak” olduğunu da görüyoruz.
Kavga, sanıldığı gibi demokrasi güçleri ile otokrasi güçleri arasında filan değil:
Kavga, birbirinden beter iki çetenin devlete hâkim olma kavgası...
Birbirlerini batırmaya çalışanların, itişirken tüm gemiyi batırabilecekleri “derin” bir dalaş bu...
* * *
İtiraf edeyim ki gelecek cumadan korkuyorum artık...
Puslu havada bulanık sulara doğru sürükleniyor Türkiye...
Faşizan bir rejim arayanların arayıp bulamayacağı kadar elverişli bir provokasyon ortamı oluştu.
Daha da kötüsü; itidal ve sağduyuyu devreye sokacak, şişeden çıkan cinleri bastıracak, hukuku tartışmanın dışına taşıyacak, aklıselim sahibi bir otorite de görünmüyor ortalıkta...
Dileriz birileri, ortamı yatıştırmak yerine yangına körükle giden Başbakan’a, göremediği sonucu söylüyordur:
Hükümet tansiyonu düşürmezse, tansiyon hükümeti düşürecek.
Ama düşerken, Türkiye’yi de krize sürükleyecek.
Can Dündar
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy35227 = 'can.dundar' + '@';
addy35227 = addy35227 + 'e-kolay' + '.' + 'net';
var addy_text35227 = 'can.dundar' + '@' + 'e-kolay' + '.' + 'net';
( '' );
35227 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
MİLLİYET - 22 Mart 2008