Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunulan Alevi Çalıştayları sonucu hazırlanan ön raporla ilgili sert eleştirilerde bulundu. Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nda, federasyona üye derneklerin yöneticileri ve Madımak Katliamı’nda yaşamını yitiren Alevi yurttaşların aileleriyle düzenlediği basın toplantısında, ön raporu değerlendiren Balkız, Alevilerin, Aleviliği tanımlama girişimlerine daima itiraz ettiklerini kaydetti. Balkız, “raporun Aleviliğe bir tanım getirdiğini” belirterek, “böylece asimilasyon işleminin kolaylaştırılmasının hedeflendiğini” dedi.
‘ŞERİATA GİDEN AKP PROJESİ’
Çalıştay yetkililerinin ön raporun uzlaşmayla çıktığı yönündeki beyanları eleştiren Balkız, “Raporun içeriğinden de anlaşıldığı gibi, Aleviler, Alevi Çalıştayı’nda bütün inanç ve mezheplere eşit mesafede durması gereken bir devletin hükümeti ile değil, iktidar erkini elinde tutan Sünni ulema ile oturmuş gibidirler” diye konuştu. Ön raporun içeriğinin, kendilerini şaşırtmadığını belirten Balkız, “Rapor bir aldatmacadır. Sanaldır, maksatlıdır, iyi niyetten yoksun, sorun çözen değil yeni sorunlar yaratan, şeriata doğru giden yolda yeni adımlar öngören bir AKP projesidir” görüşünü belirtti.
‘PARK YAPARLARSA İSMİ DE SİLERLER’
Raporda, Madımak Oteli’nin tehlikeli bulunmasının “başlı başına bir facia” olduğunu belirten Balkız şunları kaydetti: “Biz biliyoruz ki, o bina yıkıldığında, parka dönüştürüldüğünde birkaç yıl sonra o parkın adı da belediye meclis kararlarıyla değiştirilecek, böylece katliamın izi yok edilmiş olacaktır.”
Cemevleriyle ilgili bölümünün, ön raporun “Sünni ulemanın bakış açısıyla yazıldığının en önemli göstergelerinden biri olduğunu” belirten Balkız, şöyle konuştu: “Cemevleriyle ilgili tanımlamada, onun işlevine ilişkin değerlendirmede fikri dikkate alınan taraf Aleviler değil, Alevi olmayanlardır. Yani iktidar, yani devlet, yani Sünni ulema haddini aşarak Alevilerin ibadet yeri cemevlerinin niteliğine karar verme hakkını kendilerinde bulmaktadırlar.”
Raporun Alevilerin taleplerinin tam aksi yönünde olduğunu vurgulayan Balkız, “Üzerinde ‘mutabakat’ olan raporda, Alevi köylerine cami yapma politikalarından vazgeçme ve dergahlarımızın biz gerçek sahiplerine geri iade edilmesi konularında ise hiçbir şey söylememiş” dedi.
Balkız sözlerini şöyle sürdürdü: “Alevi Çalıştayı ön raporunun dili, anlayışı ve mantığı sakattır. Yıllardır dillendirdiğimiz taleplerimizin muhatabı sanki devlet değil de Sünni kardeşlerimizmiş gibi algılanmakta, Alevilerle, Sünniler arasında bir pazarlık gibi sunulmakta, top taca atılmakta ve oyun orada sürdürülmek istenmektedir. Ön rapor, bir asimilasyon belgesidir. Bu belgeyi olumlu bulanlar bizden değildir.”
Okullar Kur’an kursuna çevriliyor
Federasyon olarak, “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi gerektiğini savunduklarını” anlatan Balkız, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Laikliğe aykırı Diyanet İşleri Başkanlığı’na dokunulmamış, tam tersine sahte laiklik uygulamasına Aleviler de ortak edilmek istenmiştir. Hiç de olmayan bir uzlaşma varmış gibi gösterilmiş, hükümet, Sünni kesimi kamu olanaklarıyla finanse etme uygulamasını güya Alevileri de sisteme dahil ederek güvenceye almak istemiştir.”
İKİ KAT DİN DERSİ ÖNERİLİYOR
Raporda, zorunlu din dersleri konusunda yer alan önerilerin “mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak nitelikte olduğunu” belirten Balkız, “isteğe bağlı din eğitiminin verilmesi” fikri ile “Alevi çocukları için asimilasyon aracı ve sistematik işkenceye dönüşmüş olan uygulamanın artırılarak iki din dersi önerildiğini” savundu.
Balkız, “Bu çaba, ilköğretim okullarımız ile liselerimizin, imam hatip liselerine, Kur’an kurslarına dönüştürülmesinden başka bir anlam taşımamaktadır” dedi.
EĞİTİM SEN’DEN ALEVİLERE DESTEK
Ön raporla mevcut din dersi güçlendirildi
EĞİTİM Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç, “Yargı kararlarına uyulmalı, zorunlu din dersi uygulaması kaldırılmalıdır” dedi. Kılıç, ön raporda zorunlu din dersine yönelik bölümü değerlendirdi: “Zorunlu din dersleriyle ilgili sunulan öneriler de mevcut uygulamanın sonuçlarını daha da ağırlaştıracak niteliktedir. Raporda, mevcut durumdaki ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ dersinin zorunlu olarak okutulmasına devam edileceği belirtilirken, bunun yanı sıra seçmeli olarak din eğitimi dersi getirilmektedir. Bu düzenleme ile mevcut durumdan daha ileri gidilmekte ve din eğitimi güçlendirilmektedir. Hükümet, yargı kararlarına uymak bir tarafa mevcut durumu daha da ağırlaştırmakta ve din dersi sayısını ikiye çıkararak tüm toplumla resmen dalga geçmektedir. Zorunlu din dersi uygulaması, din ve vicdan özgürlüğünün açıkça ihlal edilmesi demektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi zorunlu din dersinin, din ve vicdan özgürlüğünün ihlali olduğuna karar vermiştir. Yargı kararlarına uyulmalı, zorunlu din dersi uygulaması kaldırılmalıdır.”
Birgün - 13 Şubat 2010