Büyük Alevi yürüyüşü

Büyük Alevi yürüyüşüAnkara’daki mitingde Türkiye’nin her yanından yüzbinden fazla Alevi biraraya geldi.ALİ...

Büyük Alevi yürüyüşü

Ankara’daki mitingde Türkiye’nin her yanından yüzbinden fazla Alevi biraraya geldi.

ALİ MURAT İRAT / RADİKAL

Aleviler kendilerini Osmanlı’nın fetvalarından kurtaran Cumhuriyet’e vefa borçlarını yıllardır “Türkiye laiktir laik kalacak” şeklinde sloganlarla öderken, bu laiklik anlayışının, devlet Sünniliğini beslediğini görmek istemediler

Aleviler Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa 9 Kasım 2008’de Alevi-Bektaşi Federasyonu’nun düzenlediği mitingde “Alevi” kimlikleriyle yürüdüler. Zorunlu din derslerinin kaldırılmasından, Diyanet’in lağvedilmesine kadar birçok taleple gerçekleşen bu yürüyüş, cumhuriyetin en önemli kurucu unsurlarından olan ve zaman zaman onu eleştiriyor gibi görünse de bizzat cumhuriyetin iktidar mekanizmalarından nemalanan “Devlet Sünniliği”nin tepkisini çekmekte gecikmedi. Yürüyüş günü “mezhepçiliğe karşı olduklarını” belirtenlerin Cumhuriyet tarihinin artık “Sünni-Türk tarihinden” bile sıyrılıp neredeyse yalnızca “Nakşibendi” tarihine doğru evrildiğini gözlerden ırak tutmaya çalıştığı açıktı. İlginçtir ki Cem Vakfı gibi bazı İslamcı Alevi örgütleri de, Alevilik tekellerindeymiş gibi, yürüyenlerin Alevi olmadıkları hakkında bir fetva yayımladı. Ancak onların da gözlerden kaçırmak istedikleri şey, Hacıbektaş postnişininin yürüyüşe bizzat destek verdiğiydi. Yürüyüş bütün bu tartışmalar arasında gerçekleşti. Kimilerinin her daim söylediği provokasyon olmadı. Kitleler asıl provokasyonculara, yani provokasyon olacak diyenlere yanıtlarını alanda verdiler.

Ancak bu yürüyüş, bizzat Alevilerin kendi paradokslarıyla olan mücadelelerini de, iyi bakan gözlere bir kez daha hatırlattı.

Devletin Alevi paradoksu

Örneğin mitingde, geçmiş mitinglerde Alevilerin sıklıkla attığı “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganının atılmaması dikkat edilmesi gereken bir noktadır. Çünkü, bu slogan, Alevilerin devlet Sünniliğinin üretildiği mekânizmaları beslemesine aracı bir rol oynuyordu. Şöyle ki, Türkiye Cumhuriyeti Alevilerin ibadethanelerini, bürokratik akılla bir yandan “cümbüş evi” olarak nitelerken diğer yandan da onları laik rejimin sigortası olarak gördüğünü zaman zaman hatırlatıyordu. Tanrıyla bağları devletin bürokratik aygıtı tarafından koparılmaya çalışılan, ibadethaneleri tanınmayan, cemleri yaptırılmayan ve hâlâ Alevi olduğu için (münferit ve sistematik hiç fark etmez ve bunlardan herhangi birisi devletin sorumluluğunu azaltmaz) baskıya uğrayan bu topluluğun azınlıkların yasal haklarından bile mahrum olduğunu görmemek için kör ya da aymaz olmak; bu tarz bir devlet yapısının da laik olmadığını anlamamak için aptal olmak gerekiyor. Kısacası, satanistlere bile sözde tahammül edebileceğini ima eden bir “devlet çokkültürcülüğünün” yaratılmaya çalışıldığı bir reklam dünyasında Aleviler hâlâ tahammül sınırlarının ötesindeki konumlarını sürdürüyor.

Gelinen süreçteyse artık iktidarın “Alevi paradoksu” başlıyor. Bundan önce ikircikli laikliğin teminatı olarak Alevileri gösteren iktidar, artık tam da Alevilerin varlığı nedeniyle laik olmadığını görüyor ve huzursuzlanıyor. Bu devletin Alevi paradoksudur.

İkircikli laiklik

Alevilerin savunmaya çağrıldığı söz konusu laiklik ise Alevilerin Alevilikle bağlarının kopmaya ve deyim yerindeyse erimeye başladığı son 70 yıldaki devlet Sünniliğinin laiklik anlayışıdır.

Devlet, olgunlaştıramadığı bir laiklik anlayışını Alevilerle Alevilik arasına yerleştirdi ve tam da bu laiklik anlayışı nedeniyle kötürümleşen Alevilik inancıyla sorunlar yaşayan Alevilere müdahale etti (Özellikle Diyanet eliyle Aleviliği yeniden tanımlama çabalarına kısaca göz gezdirilebilir).

Aleviler kendilerini Osmanlı’nın fetvalarından kurtaran Cumhuriyet’e vefa borçlarını yıllardır “Türkiye laiktir laik kalacak” şeklinde sloganlarla öderken, “kalacak dedikleri” bu laiklik anlayışının asimilasyoncu devlet Sünniliğini beslediğini görmek istemedi ve tam da bu noktada “Diyanet İşleri’nin olduğu bir ülke laik olamaz” diye açıklama yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın gerisinde kaldılar.

Ayrıca yıllardır diri tutulan “şeriat tehdidi” söylemiyle, yeni-İslamcı aktörlerin laiklik eleştirisi karşısında, eldeki ikircikli laiklik anlayışına sığınmaktan başka çıkar yol bulamadılar. Son 20 yıldır kendi örgütlülüklerini oluşturan ve Alevi diasporasının da katkılarıyla siyasal taleplerde bulunmaya başlayan Alevilerin, söz konusu devlet Sünniliğinden rahatsız olmayan birçok çevreyi  (bazı sol partiler de dahil) rahatsız ettiği açıktır. Bundan sonra, büyük olasılıkla, Alevicilik ve mezhepçilikle suçlanacak olan bu tarz-ı siyaset, mezhepçilik yapmaksızın kendini inşa edemeyen devlet Sünnilerine ve devlet Alevilerine huzursuzluk vermeye devam edecek gibi görünüyor.

Alevi aydınlanması zorunlu

Ancak son yıllarda gecikmiş de olsa bir “Alevi aydınlanması” başlamak zorunda diye düşünüyorum ve sanırım bu “aydınlanmanın”, var olan ikircikli laiklik anlayışının eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmesinden geçeceğine inanıyorum. Bu aydınlanmanın, bir çıkmaza giren ve inancının sınırlarını bürokrasinin belirlediği Sünni yurttaşların da özgürleşmesine yarayacağı açıktır. Çünkü Türkiye’de Sünnilik bugün devletin belirlediği sahih sınırlarda hareket eden ve söylemini Diyanet gibi kısır bir kuruma bağlamış bir gerçekliğe dönüştü.

Şimdi gelelim Aleviliğin hamiliğine soyunanlara: Aleviliği kendi köken arayışlarına alet etmeye çalışan Kürt ve Türk ırkçılarının ve İslamcı Alevi grupların, Aleviliği yedek bir güç olarak bekleten modernist laikçilerin bilmesi gerekense, Aleviliğin kimseye ait bir inanç olamayacak kadar geniş, senkretik ve gnostik bir yapılanma içinde olduğudur. Ancak elbette reel siyaset yapan kimi dernek ve vakıflar, Alevilerin birer yurttaş olarak sorunları üzerinden talepte bulunmak haklarına sahiptir. Fakat Alevilerle kendi inançları olan Alevilik arasındaki sorunlara gelince, bu problemler tamamen Alevilerin bileceği ve çözüme ulaştıracağı türden problemlerdir ve devletin bu noktalara bilinçli müdahalelerden kaçınması gerekiyor.

ALİ MURAT İRAT: Ankara Üni.
RADİKAL İKİ - 16 Kasım 2008

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku