Eşitlik arayışındaki Aleviler ve Aleviliği devletleştirme peşindeki AKP'nin Alevi Çalıştayı
TURAN ESER / RADİKAL 2
AKP temsilcileri ile Alevi temsilcileri 3 Haziran’da, AKP’nin “Alevi açılımı” kapsamında sürdürülecek olan “Alevi Çalıştayı”nda buluştular. Bu çalıştay, 2007 Kasım’ından beri süregelen, AKP’nin Alevi açılımının bir parçası. AKP’nin Alevi Projesi, dönemsel konjonktüre uygun olarak değişik temsiliyetlerle, değişik ortamlarda, değişik taraflarla, değişik hükümet koordinatöreleriyle ele alınıyor.
Tarihsel bellekleri formatlanmış kimilerine göre, Alevilerin, hükümet düzeyindeki “ilk” buluşmasıymış! Oysa bu bir “ilk buluşma” değil. “İlk” gibi görünmesi formatının farklılığındandır. Aleviler yıllardır, değişik hükümetler tarafından gündeme getirilen, farklı “açılımlar” ile oyalandı, sorunlarının çözümü ertelenmiş. Kimi hükümetler, yer tahsis etti, kimi hükümetler 475 milyar maddi destek sundu, kimisi de tartıştı. Tarihsel hafıza kaybı olan kişilere hatırlatalım ki, AKP hükümetine gelinceye kadar toplam yedi tane sonuç alınmamış “Alevi Açılımı” var. İlk açılım 1991 yılındadır. Hepsinin ortak özelliği ise Alevileri dinlemiş olmaları. O kadar!
Dereyi görmeden
Dolayısıyla bazı köşe yazarlarının (bir iki Alevi yazarı dahil) dile getirdiği gibi ortalıkta henüz “ezber bozmuş” bir hükümet yok, Alevileri aldatmış hükümetler var. “Ezber bozmak”, ancak, varolan eşitsizliği, hukukun, demokrasinin ve laikliğin evrensel ilkelerine göre ortadan kaldırdığı anda tellafuz edilebilir. Resmi ezberi bozmak için hemen iki şey yapılabilir. Zorunlu din dersini kaldırmak ve Madımak Oteli’ni müze yapmak. Bunlar olmamış. Peki bozulan ezber nedir? Acele etmeye gerek yok. Birileri dereyi görmeden paçayı sıvamışa benziyor. Bu Alevi sorununu ele almak ve tartışmak isteyen bir hükümet var. Başarı tartışmak değil, sonuç almaktır. Sonucun önemi ise, nasıl bir sonucun hedeflendiğiyle alakalıdır. Demokratik, laik, katılımcı, sivil ve eşit haklardan yana bir sonuç mu, yoksa inancımızı devletleştirerek, hem Alevilere, hem Türkiye’ye zarar verecek hem de evrensel laiklik/hukuksal değerleri ayaklar altına alan bir sonuç mu hedefleniyor? AKP’nin birincisinden yana olduğunu iddia edenin, bence hem aklından zoru hem de resmi ideolojinin şifresini çözmekten aciz kalmış, entelektüel cari açığı var.
Dinleme çalıştayı değil, müzakere hakkı
AKP, salt Alevilerin sorunlarını ve taleplerini dinleme ile sınırlı olan “Alevi Çalıştayı” sürecini, Alevi hareketi bir mücadele ve müzakare sürecine dönüştürmeyi hedeflemelidir. AKP hükümeti tarafından öngörülen, “Alevilerin taleplerini dinleme ve danışma” tercihine karşı, Alevi hareketi, sonuç almaya dönük, müzakareci bir taraf ilişkisini talep etmelidir. Çünkü Alevilerin taleplerini duymayan ve bilmeyen kalmadı. Asıl sorun bu talepleri tek tek ele alıp çözüm yolunda müzakerelerin hedeflenmesinde. Gerek AKP hükümetine, gerekse önceki hükümetlere Alevi sorununu, taleplerini ve çözüm önerilerini belgeleyen, anlatan onlarca dosya sunuldu. Alevi sorunu karşısında yıllardır üç maymunu oynayan hükümetlere karşı, Alevilerin samimiyet sorgulaması gayet doğaldır. En somut hak ihlallerini ifade edecek olursak, AKP hükümeti, zorunlu din derslerine ilişkin AİHM ve 8. Danıştay’ın kararları karşısında hukukun evrensel ilkelerini çiğnedi, demokratik tavır sergilemedi. Aksine hükümet, mevcut zorunlu din dersine Aleviliği eklemlemek istedi. Yani yanlışı düzeltmek yerine, Aleviliği ve Alevileri bu yanlışa ortak etmeyi tercih etti.
Bazı temel yaklaşımlar
Alevi Çalıştayı öncesi kamuoyuna yansıyan ve çoğunlukla teolojik bir tartışma zeminine ait konuların, bu çalıştayda ele alınması, birçok açıdan sakıncalı olup insan hakları hukuku açısından da doğru değildir. Alevi Çalıştayı, Alevilerin eşit haklar temelinde gündeme getireceği sorunları ve talepleri üzerine görüşmelidir. Hükümet tarafının, devlet adına, Alevi teolojisi üzerine bir tartışma zemini yaratması din, vicdan ve inanç özgürlüğü açısından bir ihlal olarak görüleceği gibi, laiklik açısından da taraf kazanacak bir tartışma düzlemi değildir.
Bu çalıştay, Alevilerin, mevcut hukuksal metinler/uygulamalar, çarpık laiklik anlayışı ve uygulamasından, demokrasi anlayışının zaafiyetinden kaynaklan sorunları ele almalıdır. Dolayısıyla Alevilerin sorunlarını ve taleplerini, yasamada ve uygulamada olan mevcut hukuk ve laiklik anlayışının aksine, evrensel ilkeler ve değerler ekseninde ele almalıdır. Teolojik düzlem, süreci tıkar ve çözümsüzlüğe götürür. Alevi öğretisinin, ne hükümetle, ne devletle tartışacağı bir sorunu var. O Alevi-Bektaşi inancına mensup yurttaşların vicdanına ve ibadetlerine ait özel alanda olan bir değerdir. Ordan çıkarılıp siyasi düzlemde tartışma konusu haline getirilmesi asla kabul edilemez. Fakat Alevilerin hükümetle konuşacağı ve çözüm bekleyen çokça sorunu ve talebi var.
Bu nedenle kamusal alanın değerleri ile vicdana ve dini yaşama ait değerlerin tartışma, görüşme konuları ve zeminleri farklıdır. Dolayısıyla hükümet tarafı “Alevi Çalıştayı”na katılacak olan Aleviler arasında zenginlik olarak değerlendirdiğimiz inançsal yorum farklılıkları üzerine ayrılık üretecek alanlar yaratmamaya özen göstermelidir. Alevilerin sorunlarını teolojik düzlemde çözmeyi değil, kesinlikle din, vicdan ve inanç özgürlüklerini düzenleyen hukukun evrensel zeminini tercih eden bir yol haritasını tercih etmelidir.
Teolojik uzlaşma
3 Haziran’dan başlayan Alevi Çalıştayı resmi din kimliğine Aleviliği eklemleme amacı taşıyan bir süreci örgütlememeli. Ya da, zaten devlet içinde örgütlü olan diğer farklı tarikat ve cemaatlerin önünü açmak için, bu çalıştay emsal gösterilerek, farklı mecralara kaydırılmamalı.
Sünni inançlı yurttaşlarımızın vicdanına müdahale eden devletin zorunlu din dersleri, imam hatipleriyle, memur imamlarıyla, DİB ve DİYK’le, inananla, inanılan arasında aracılık yapma halini eleştiren Aleviler, AKP’nin Alevi Çalıştayı’nda, devletle teolojik bir uzlaşma amacına ortak olamaz, olmamalıdır. Çalıştaya katılan Aleviler, hükümet tarafından açık ifadeyle teolojik bir mutabakat değil, sosyal, hukuksal ve siyasal ayrımcılığı giderecek bir müzakare hakkı talep etmeli. Ayrıca bu çalıştaya katılan Alevi kurum temsilcileri, “devlet güdümlü Alevilik anlatımı ve uygulamasından yana olanlar” ve “Aleviliğin geleneksel yol ve erkanını korumak isteyenler” olarak bölünmeye fırsat vermemeli. Alevi-Bektaşi toplumu böyle bir ayrışmayı arzu etmez. Alevi inancını devletleştirmeyi hedefleyen ve devlet adına “Alevi din hizmetleri” sunmaya razı olmak, Aleviliği yok etmek ve öldürmektir.
Çalıştay sonrasını görmek
Bu çalıştay sonrası, Aleviliğin devletleştirilmesi projesine karşı çıkan ve özgürlükçü laiklikten yana açıkça taraf olan Alevi hareketi için, AKP hükümeti tarafından ifade edilecek cümleyi ya da İslamcı gazetelerin manşetini şimdiden yazabiliriz. “Aleviler, sorunlarının çözülmesini istemiyor, diyalogdan kaçıyor”. Oysa Alevi hareketi ne dün ne de bugün sorunlarının çözümünden ve diyalogdan kaçtı. Aleviler tuzaktan kaçtı. Asırlardır inancını devletleştirmekten kaçtı. İnkardan, asimilasyondan kaçtı. Devlet terzilerinin Alevilere biçtiği resmi elbiseyi giymekten kaçtı. Çözüm bellidir; Aleviler, Sünniler, gayrimüslimler ve inanmama hakkını kullanan ateistler için hukuksal ve siyasi iradeyi ortaya koyarak, devletin elini yurttaşın vicdanından çekip çıkarmaktır. İlk adım olarak da, zorunlu din dersleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Din İşleri Yüksek Kurulu kaldırılmalı, cemevleri tanınmalı, Madımak müze olmalı, devlet Alevi köylerine cami yapmaktan vazgeçmeli, Sünni inancı devlet hegemonyası için kullanmaktan vazgeçmelidir.
Alevilerin sorunlarını, laikliğe, inanç özgürlüğüne, hukuka ve demokrasiye dayanarak çözmekten AKP gibi eski hükümetler de kaçtı. Diyaloga kapalı olan, muhabbet toplumu Aleviler değil, resmi ezber bozmaktan kaçan ve demokratik, hukuksal, laik çözümden uzaklaşanlardır. Şimdi bu tür resmi yaklaşımları değiştirme zamanı.
TURAN ESER: Alevi Bektaşi Federasyonu Eski Gen. Bşk.
RADİKAL 2 - 14.06.2009