Hani bir söz var, “Akılsız dost, akıllı düşmandan daha tehlikelidir” diye.
İki yüzlülük ve hainlik en tehlikeli olandır. Kime güveneceğimizi şaşırdık.
Size “yoldaş” diyor, “can” diyor. “Bu yolda beraberiz” diyor.
Size saldıranlara sırt çıkıyor, sorduğunda cevap vermiyor susuyor. Oysa biliriz ki, susmak destek vermek, onaylamaktır.
Bu tavırla, iradenizi yok sayıp size saldıranla müzakere ediyor.
Yoldaşlık bumu, candaşlık bumu?
Farkında değilsiniz, ama “Altınız / Altımız oyuluyor. Kurtçuklar, her tarafı(mızı)nızı sarmış.. Yetmedi gövdeyi kemiriyor, çürütüyor.
Bu gidişat iyi değil, sert bir rüzgârın esmesini bekliyorlar.
Sonra, sonra olacağı şu.. Yerle yeksan olacaksınız.
Neden susuyorsunuz...?
Kimlerden Korkuyorsunuz…?
Rüzgâr çıkana kadar yerinizde kalmak için bekleyin bakalım.
Peki ne olacak?
Ya varoluşunuza ihanet edecek, kurtçuk olup kendi kendinize gövdenizi kemirmeye başlayacaksınız, ya da çaresi yok, ilk rüzgarda devrileceksiniz.
Unutmayın ki, bir mücadele içinde namuslu insanlar, namussuzlar kadar cesur değilse, o mücadele baştan kaybedilmiş demektir…
İçimizde birileri de var ki, “ne nalına ne de mıhına” diyenler.
Hep kazananların yanında yer alanlar, yalakalık yaparlar, iradeleri yoktur. Yüzüne tükür “ya Rabb şükür” derler. Bunların onuru da yoktur. Kralın yanında halka dil uzatan ortalık soytarısı gibidir.
Kraldan fazla kralcı bile olabilirler…
“Gelen ağam, giden paşam”dır onlar için. Kıbleleri, menfaatleridir. Kemiğe göre ses verir.
Bunların bazıları “…Yol” der, “Hakk” der, “Can” der, “Yoldaş” der ve sizden gibi gözükürler. Oysa aslında öyle değiller. Çoğu da ikiyüzlüdür. Sahibini taklit eder, gider sahibinin peşinde kuyruk sallar. Paçanıza sürünür, fırsatı buldu mu da, dişlerini başar ve ısırır sizi.
İçimiz yanıyor içimiz. Çevremizi bu tip adamlardan da temizleyemedik… On yıldır mücadele veriyoruz…
Bu halk, rızkından kesip mücadelede dik durmak için maddi manevi bedeller ödedi… Mahkeme kapılarında süründüler. Hem de kışın soğuğunda, ayazında. Ama yine de vazgeçmedi.
“Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” dedi.
Pirimiz Pir Sultan gibi dik durdu.
Ama bu bizden geçinenler yok mu?
Onlar “yoldaş” dediğin birileriyle senin arkanda gizli pazarlıklara oturdu… Taşlamasa da taşlayanlara taş topladı. Çünkü o birilerinin zülfü yâre dokunma ihtimali var.
Yoldaşlar, canlar dostlar, gün susma günü değil.
Ya bir aileyiz, ya da değil.
Kardeşin kardeşe ihanet ettiği bir evde, ‘birarada nasıl yaşanır’ bilmiyorum.
Ah ahh, söylenecek o kadar çok şey var ki…
“Bizden geçinen kalleşler, döner geri bizi taşlar
Sıvıştı yaren yoldaşlar ne sözü ne özü kaldı
Cahiller kendini aklar, kamiller özünü yoklar
Kurudu çaylar ırmaklar, Serçeşme'nin gözü kaldı”
(Dertli Divani)
Şimdilik bu kadar..
Son söz, her kes bilsin ki, her şey karşılıklıdır…