Fehmi KORU / YENİ ŞAFAK
Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) bugünkü kongresinde ciddi bir ayrışma yaşayacakmış... ABF'nin uzun yıllar başkanlığını yapan Ali Balkız bir 'sol' siyasi oluşuma destek verdiği için federasyon üyesi 19 örgüt kendisine karşı tavır almış... 250 bin üyesiyle "Türkiye'nin en büyük sivil toplum kuruluşu" sayılan ABF başkanlığına Selahattin Özel de adaylığını koyacakmış...
Yukarıda okuduğunuz bütün bilgileri ajans haberinden aktardım.
Verdiğim bu son bilgi ihtiyattan kaynaklanıyor. Bir süredir yaygın kullanımda olmasına rağmen, üzerinde tartışmalar yapıldığı ve 'Alevi açılımı' adıyla bir de süreç başlatıldığı halde, 'Alevi' sıfatını 'Alevi-olmayan' birinin kullanması hayli riskli çünkü...
En son, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın CHP Kurultayı öncesi ve sonrasında bir kısım medya organının sergilediği 'partizan' tutumu anlatmak için sıraladığı sıfatlardan biri olan 'candaş medya' birileri tarafından "Alevileri kast ediyor" diye özünden saptırılıp kınandı. 'Candaş'tan hareketle 'Alevi' irtibatına varmak için hayli zengin bir muhayyileye sahip olmak gerekiyor.
Oysa yazımın girişinde okuduğunuz haberde 'Alevi' sıfatı bolca kullanılıyor. Hakkında haber yapılan federasyonun isminde var 'Alevi' sıfatı ve yönetime karşı çıkanların kurduğu 'Partiler Üstü Bağımsız Alevi Duruşu Hareketi' adlı girişim de muhalefetini aynı sıfatı kullanarak yapıyor. Önünde 'Alevi' sıfatı bulunan kuruluşların kapatılması dönemi geride kaldığından beri, ülkenin dört bir yöresinde çeşitli isimler altında Alevi dernekleri kurulabiliyor.
Doğru olan da bu: Herkes kendisini nasıl hissediyorsa onu kimlik olarak benimseyebilmeli ve kimliğini açıkça kullanmaktan da kaçınmamalı.
Artık ülkemizde Aleviler kendilerini rahatlıkla Alevi olarak tanımlayabiliyorlar, bu noktada bir sorun yok; ancak Alevi-olmayanların kendilerinden söz etmeleri konusunda henüz aynı rahatlığı duymuyor bazı Aleviler...
Bunun sebebini 'Alevi' kimliğinin yasalar ve yönetmeliklerle 'yasak' olduğu dönemlerde aramak gerekiyor. O dönemde, Aleviler, kendilerini ayrı bir kategoride görenlerin, bunu 'ayrımcı' bir anlayışla yaptığını düşünüyorlardı. Haklıydılar da. Ancak bugünün dünyasında Alevi olduğunu söyleyerek Aleviler'e ayrımcılık yapılmış olmuyor; kendi kabul ettiği kimliğine atıfta bulunuluyor sadece...
Türkiye'nin bu yolda hayli mesafe aldığının en son göstergesi CHP'de yaşanandır. 1200 delegeli Kurultay'da 'Alevi' olduğunu hiçbir zaman saklamamış Kemal Kılıçdaroğlu oybirliğiyle CHP'ye genel başkan seçildi. 'Alevi' olması Kılıçdaroğlu'nun, CHP'liler için bir mahzur teşkil etmedi.
Kılıçdaroğlu 29 Mart (2009) yerel seçiminde İstanbul'dan aday olduğunda da 'kimliği' tartışılmadı; CHP'nin yerlerde sürünen İstanbul oyunu yüzde 36'ya çıkarmayı başardı. İstanbul seçmeni kişiliğine baktı ve dinî kimliğini bildiği halde Kılıçdaroğlu'na oyunu vermekten geri durmadı.
Acaba bazıları Aleviler'den daha fazla mı hassas bu konuda? Türkiye'de algılamalar köklü bir biçimde değiştiği halde, 'Alevi' sözcüğünün 'Alevi-olmayan' birinin ağzından çıktığını duyduklarında veya saptırmaca yapabilecekleri ortamlarda, yıllardır alıştıkları türden bir yaftalamayı derhal devreye mi sokuyor o birileri?
Oysa kimseyi kimliğinden dolayı kınayıp küçük görmedikten sonra dini aidiyetin kullanılmasında ne gibi bir mahzur olabilir?
Bu konuda yaşanan rahatlamanın önyargıları yıkacak bir yaygınlığa kavuşması için galiba öncelikle Aleviler'in kendilerini istismar için devreye girenlere karşı kesin tavır koymaları gerekiyor. Kendilerini nasıl 'Alevi' olarak tanımlayabiliyorlarsa, başkalarının da kendilerinden 'Alevi' diye söz etmelerini hasmane bir tavır görmenin bir mantığı yok.
Her etnik ve dini kimlik gibi Alevi kimliği de bu toprakların zenginliğidir.
YENİŞAFAK - 30.05.2010