Bir ömür Alevilik peşinde: İrene Melikoff
Miyase İLKNUR / Cumhuriyet
Türkolog İrène Melikoff, yıllar önce hastalandığında “Eğer bana bir şey olursa ne olur beni Hünkar’ın yakınına gömün. Yok eğer Fransa’ya döner ve orada ölürsem benim için bir cem yapın” demişti.
ERVAK’ın düzenlediği “Anadolu İnançları Kongresi” nedeniyle gittiğimiz Ürgüp’te otele vardığımızda “Miyase ile benim odamı yan yana verseniz çok sevinirim” diye resepsiyon görevlisine ricada bulunup bunun mümkün olamayacağını öğrenince çok üzülmüştü. Sonunda bir hoca ile becayiş yapıp yanımdaki odayı kaptı. Bunun nedenini sorduğumda, “Ya gecenin bir yarısı düşüp kalırsam veya hastalanırsam senden başka kimin kapısını çaldıracağım ben...” dediğinde boynuna sarıldım, “Fizan’da da olsam ben sana yetişirim” dedim. Güldü, “Sen gelinceye kadar ben erenlere karışırım” dedi. İçine mi doğdu ne, sempozyumun son günü olan 27 Ekim 2001 günü önce 200 küsur merdiveni olan Ihlara Vadisi’ne inip çıkmış, akşam da otelde aç karnına iki kadeh şarap içip odasına çekildikten sonra hastalanmıştı. Gece yarısı otelin kat görevlisi kapıyı çalınca oda arkadaşım Gülizar Cengiz, benden önce fırlayıp kapıyı açtı. Görevli, “Bayan Melikoff hastalanmış sizi yanına çağırıyor” dedi. Odasına vardığımızda Bayan Melikoff’u kuş gibi çırpınırken gördük. “Ne oldu?” demeye kalmadan, “Donuyorum kızlar, çok kötüyüm” diyerek inlemeye başladı. Titremeden sonra yüksek ateş başladı. “Hemen bir doktor çağırayım” deyince itiraza başladı: “Doktor bana bir şey yapamaz...”
Saatler geçmesine karşın ne ateşi düşüyor ne de gözünü açabiliyordu. Islak havluları sırtına koymamıza karşın sonuç değişmiyordu. Doktor kelimesini her duyduğunda itirazı da değişmiyordu. Gülerek, “O zaman Nadya’yı çağırayım” dedim. “Ah olabilir” deyip onay verdi. Nadya, sempozyuma Altaylar’dan gelen bir şaman kadındı. Yaptığı çeşitli el hareketleri ile hastaları iyileştirdiğini iddia ediyordu. Nadya, çeşitli hareketlerle terapi yaparken Melikoff, gözlerini kapatıp, “Ya Hacı Bektaş ya Baba İlyas siz de bir Şamandınız, lütfen bana yardım edin” diye dua edince gözlerimizden süzülen yaşları saklamak için dışarı çıktık.
Nadya gittikten sonra biz sırayla Gülizar Cengiz’le sabaha kadar başucunda oturup bekledik. Bir ara gözlerini aralayıp “Eğer bana bir şey olursa ne olur beni Hacıbektaş’a, mümkünse Hünkar’ın yakınına bir yere gömün. Yok eğer kurtulup Fransa’ya döner ve orada ölürsem benim için Hacıbektaş’ta Veli Dede’nin yönettiği bir cem yapın” dedi. Sabaha karşı Gülizar’la yaptırdığımız sıcak duş iyi gelmiş uykuya dalmıştı. Biz de odamıza çekilip biraz uyuduktan sonra kontrol için odasının kapısını araladığımızda, “Kızlar gelin ben çok acıktım” diye seslendi. Bayan Melikoff yemek istediğine göre demek iyileşmişti. Sıcak çorbasını içirip yatırdık. Öğlene doğru artık iyice kendine gelmiş, öğlen yemeği için aşağıya kadar inebilmişti. Ne var ki, bir saat sonra biz Ankara’ya uçacaktık. Onun uçağı ise akşam üzeriydi. Hemen Ürgüp Belediye Başkanı Bekir Ödemiş’i aradım. Uçak saati gelince araba ile hemşire gelip Bayan Melikoff’u alarak Kayseri Havalimanı’na götürecekti. Gözlerini açınca kendisini pehlivan hisseden Bayan Melikoff, “Miyaseciğim, araba bir iki saat erken gelse olmaz mı” diye sorup yaramaz bir çocuk gibi gülerek ve biraz da çekinerek, “Ben hiç Kayseri’yi görmedim. Bir iki saat gezeyim istedim” diye mırıldandı. “Yahu bu halde gezmen de Kayseri de eksik kalsın” diye gürleyince boynunu büküp öyle bir baktı ki dayanamadım, “Peki” dedim.
Onun yeri: Yüreğimiz
Bayan Melikoff, önceki gün Strassbourg’da Hakk’a yürüdü. Er ya da geç olacaktı bu ayrılık. Ama bir veda bile edemeden, helalleşemeden gitmesi acı geliyor. Onu Hacıbektaş’a gömemedik, ama gömdüğümüz bir yer var elbette: Yüreğimiz. Oradaki yeri ebedi.
Yıllar önce yaptığımız bir söyleşide şöyle demişti: “Alevilik-Bektaşilik artık benim bir parçam oldu. Herhalde ben de onların bir parçası oldum. Bu işe ilk başladığım yıllarda bir Fransız öğretim üyesi arkadaşım bana dudak büktü, bu işten fazla bir şey çıkaramayacağım görüşündeydi. İyi ki onu dinlememişim. Direndim, sabrettim ve amacıma ulaştım. Mutluyum.”
Emin ol ki, Aleviler de seni tanımaktan mutlular Bayan Melikoff. Aleviler ve Alevilik yaşadıkça adın ve eserlerin de yaşayacaktır. Ürgüp’te verdiğimiz sözlerinden ikincisini tutup Veli Dede’nin yönettiği cemde canlar seni anıp, dualar edecekler. Bonn’daki cem meydanında nasıl semaha durduysan inanıyorum ki, Hacıbektaş’taki cem meydanında da pervaz vurup aşka döneceksin. Uğurlar ola canlar canı...
Cumhuriyet - 11 Ocak 2009