Bir Okuruma

Bir OkurumaFehmi SALIK“İnternet” denen o sihirbaz, e-posta kutuma epey ileti taşımış. Bunların bir kısmını değerli köylülerim; bir...

Bir Okuruma

Fehmi SALIK

İnternet” denen o sihirbaz, e-posta kutuma epey ileti taşımış. Bunların bir kısmını değerli köylülerim; bir kısmını sevgili öğrencilerim; bir kısmını özverili arkadaşlarım; bir kısmını da değişik sitelerde yazılarımı okuyan ve beni yakından tanımak isteyen okurlarım postaya vermiş. İletilerin tümü sevgiliden gelen mektuplar tadında. İleti sahiplerinin tümüne teşekkür ediyorum burada.

Yazılarımı sürekli izleyenlerden biri, şunları yazmış:
 
Sizi değişik site ve yayın organlarında çıkan yazılarınızla tanıyoruz. Destanımsı bir üslubunuz var. Bir o denli de gerçeklere parmak basıyorsunuz. Adınızı ilgili yere yazdığımızda yazdıklarınızı okuyoruz sadece. Oysa ben kendi hesabıma sizi daha yakından tanımak istiyorum. Umarım bu dileğimi yerine getirir, bu olanağa sahip kılarsınız beni…” 

Okurum, e-posta adresini vermiş; kendisini bilgilendirmemi istemiş.
 
Anladığım kadarıyla ‘okunanlar arasında yer bulmuşlar’dan biriyim. Böylesi bir ortam, beni mutlu kılıyor elbette.
 
Adresi bende saklı olan okuruma uzunca bir yazı yazdım; o yazının bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum:
 
“HEP ‘BEN’DİM

‘LALO’ adlı yapıtım, yaşam öykümün gün ışığına çıkan bir bölümüdür. Gönül kazanı’mda kaynattığım, ancak dökülecek kap bulamadığım tonlarca cevher var içimde. Tam da ozanın dediğinin yeridir şimdi: ‘Sende cevher var imiş, onu herkes ne bilsin…’
 
Doğru. Gün ışığına çıkmayan cevherin kime ne yararı olabilir?
 
Haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye karşı başkaldırışım; ta küçük yaşlarda oluştu.

Komşu köyde ‘ağa’ denen biri vardı. Bu ağanın ak bir atı vardı. Atın üstünde eyer, eyerin üstünde ağa vardı. Ağanın ellerinde kamçı, ayaklarında rugan çizmeler vardı. Kamçı, eyer, çizmeler aynı renkteydi. Atın eyeri değiştikçe kamçı ve çizmeler de değişirdi. Ağa, o köyden bizim köye gelirken, atının ayaklarının nal sesi, kilometrelerce uzaktan işitilirdi. Ağa, bir dev gibiydi atının üstünde; ağa, devletti. Güneş ışınlarının düştüğü eyer, ağanın elindeki kamçı, ayaklarındaki çizme yalap yalap yanardı öteden.

Beri yanda bizim köyde de bir Memedin Şabo, bir Soro Mexmed’in Fatey, bir Mıçonun Meneşe, bir Körmıstonun Hacco, bir Mencey Mıno, bir Osmey Rıxo, bir Xaço Zöre ve daha bunlara benzer niceleri vardı. Bunların ayaklarında da çoğu zaman birer yırtık lastik ayakkabı ya da yemeni bulunurdu. Güneşin parça parça dökülüp kavurduğu o uçsuz bucaksız tarlalarda geçimlerini sağlamak için başak toplarlardı.

Bu görünüme tanık oldukça, içimden ağayı atından devirip Karşı’nın (köyde bir bölge adı) gölüne yuvarlamak geçerdi.

Biz o zaman at’a, ‘beygir’ dediğimiz yaştaydık.

Okuduğumuz  ‘abece’nin ikinci sayfasında beyaz bir at resmi vardı. Resmin altında “AT, AT, AT’ yazılıydı.

Hiç unutmuyorum: Öğretmenimiz resmi gösterip parmağını yazıların üstünde gezdirip “AT, AT, AT” dedikçe, biz koro biçiminde bağırırdık hep: “Beygir, beygir, beygir…”

İlkokulu eğitmende okudum. Kendimi hep eğitmenin yerine koyardım.

Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okuyan yedi köylümüz vardı. Ortaokul ve lise, köyümüze ‘Kafdağı’ kadar uzaktı. Mevsim ‘yaz’dı; Güneş, yöreyi kasıp kavuruyordu. Ben bu zaman ‘harman’ denen yerde, öküzlerin ardında, gemin (düven) üstünde sapı samana dönüştürmek için büyük çaba harcardım. Akçadağ’da okuyan ağabeylerimizin ‘tek tip’ giysileri vardı. Duvar gölgesinde köyün ileri gelenleriyle güncel konular üstüne görüşlerini paylaşırlardı. Kimi zaman ben de aralarına katılırdım. Onların giysilerini çıkartır, kendim giyinirdim. Yedisinin de giysisi içinde ben vardım.

Zaman geldi; düşlediğim enstitüye girdim. Bize ders veren öğretmenlerimizin ceketlerinin yakalarında Gazi Eğitim Enstitüsü rozetleri parlardı. Dersleri dinlerken bile gözlerim hep bu rozetlere takılırdı. Geceleri düşlerimde o rozetler benim yakamdaydı çoğu zaman. Sonra bir gün uzun sürmedi, o rozeti ben de taktım.

Öğretmen oldum. Uzun yıllar, ülkemin değişik bölgelerinde, ortaokul ve liselerde yöneticilik yaptım. Karanlığı aydınlatmak için elimde fener, dolaşıp durdum. Aydınlıktan hoşlanmayan karanlıkçılar tarafından zaman zaman yolum kesildi. Boynuma ustura atıldı. Yatılı öğrencilerim oldu. Onların her birini evlat edindim teker teker; çünkü onların her biri bendim.

Başkaldırıları yaşadım. Darbeleri gördüm. Turhan Emeksiz, vurulduğunda benim de kanım akmıştı. Deniz’lerle birlikte asıldım. Kanım, Mahir’lerin kanına karıştı Kızıldere’de. İbrahim Kaypakkaya’yla birlikte öldürüldüm. Erdal Eren’in, Uğur’un, Ceylan’ın babaları oldum sırasıyla. İşkenceyi gördüm; acıyı tattım. Üstüne üstüne gittim hırsızın/namussuzun. Silahım kalem, kurşunum sözdü benim. Namuslu bir Türk, ezilen bir Kürt, horlanan bir Alevi’ydim. Hrant Dink’le özdeşleşmiş bir Ermeni’ydim. Bir Turan Dursun, bir Ape Musa’ydım. Ümit Kaftancıoğlu da bendim; Hüseyin Deniz de. Uğur Mumcu da bendim; Metin Göktepe de. Kapılarına kırmızı renk çarpı imi konularak öldürülen bir Maraşlıydım. Gazi’de güvenlik güçlerince taranarak biçilen onca gençten her biri bendim. Çorum’da kurşun sıkılarak, kanlı Sivas’ta yakılarak durdurulan onca temiz yüreğin arasında benimki de vardı.
 
Kimi zaman dağda öldürülen bir gerillanın, kimi zaman da bayrak örtülü tabut içinde gelen bir “şehit”in babasıydım. Bu görünümlere tanık oldukça, gerçekten ağladım. Benim döktüğüm gözyaşıyla günümüzde kimi sahtekârların döktüğü gözyaşı, kesinlikle birbirine benzemez…”

Adresi bende saklı olan okuruma yazdığım yazı, burada bitmiyor.

Tekmilini okuruma gönderdiğim yazının bir bölümüdür buraya aldığım.

Şimdilik hoşça kalın…

Fehmi SALIK

<!--

var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';

var path = 'hr' + 'ef' + '=';

var addy79939 = 'fehmisalik' + '@';

addy79939 = addy79939 + 'gmail' + '.' + 'com';

var addy_text79939 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';

( '' );

79939 );

( '' );

//-->n

<!--

( '' );

//-->

<!--

( '' );

//-->

KAYNAK : Alevihaber.com - 20 Eylül 2010

Makale Haberleri

Ölümsüz bir analiz olarak: Büfeci İslamı - Ufuk Güldemir
Ali mi Aleviliği, Alevilik mi Ali'yi yarattı?
Şebnem Korur FİNCANCI yazdı: Aralık 78
Alevi düşmanlığı yapan Rabia Mine'ye PSAKD yöneticisinden cevap
Din ortaklığının kitle kontrol silahı : Korku