Halkların Demokratik Partisi Antalya Milletvekili Kemal Bülbül Edebiyat öğretmeni, kendisinin bu nedenle lügati, belagati kalabalık. Kendisini Pir Sultan Abdal Kültür Derneği eski genel başkanlığı ve Alevi kurumlarındaki çalışmalarından tanıyoruz.
Öncelikle Kemal Bülbül'ün son Kandilde telefon üzeri yolladığı Kutlama mesajından başlayalım...
İşte Kemal Bülbül'ün kısa bir süre evvel yolladığı KANDİL KUTLAMA MESAJI!
Bülbül, Alevilerin inanç ibadet alanında pek kullanmadığı çok sayıda Farsça terimi ve sıfat tamlamalarını peş peşe kullanıyor.
Tabi ortaya hayli süslü laflar çıkıyor. Bu süslü lafların yanına bir şiir ve biraz da AKP karşıtlığı eklenince Facebook’ta paylaşım kolaylaşıyor.
Bu sözlerin neyi ifade ettiğinin pek farkında olunduğunu düşünmüyorum, farkında olanların da susmayı tercih ettiklerini görüyorum.
Kemal Bülbül’ün dilinin Alevilik açısından hayli sorunlu, asimilasyoncu bir dil olduğunu söylemek gerekir. Hatta bunu HDP’li bir Can’ın söylemesi daha yerinde olacaktır. Çünkü işin içinde siyaset var. Başka partiden birisi bir laf etse işin rengi hemen değişecektir. Ama işi siyasete bulaştırmadan Alevice bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır.
Kemal Bülbül’ün Facebook paylaşımlarına ve izleyebildiğimiz oranda Meclis konuşmalarına şöyle bir baktığımızda gördüğümüz ve yakalayabildiğimiz dikkat çeken hususları şöyle sıralayabiliriz:
- 23 Temmuz 2018 TBMM konuşması: “Ben bir Alevi yol erkan yürütücüsüyüm. Ağuçan Ocağından el almış. Hakk’a ve hakikate hizmet eden bir yol hizmetkarıyım… Alevi tutuklular talep ediyor BİZ DEDE olarak gidip görüşemiyoruz…”
Kemal Bülbül Ocakzade değildir ancak buna rağmen kendisini “Dede” ilan etmiştir ve bunu TBMM kürsüsünde gerçekleştirdiği ilk konuşmasında yapmıştır. Nereden tutarsanız tutun Alevilik açısından kabul edilir bir yanı yoktur. TBMM kürsüsü Dedeliğin ilan edildiği yer değildir. Pir, Dede inançsal mekanda hizmet yürüteceğin, Cem edip darı kuracağın mekanda geçerlidir ve orada kullanılacak bir sıfattır. Kemal Bülbül el aldığını söylemekte ancak Facebook’ta kendisine getirilen eleştiri ve sorular karşısında hangi Dededen el aldığını ne zaman aldığını ve nerelerde bu Cem hizmetini yürüttüğünü söylememekte bu soruların üzerini örtmektedir. Kemal Bülbül’ün Dede olup olmadığı bizim tartışma konumuz değildir. Ancak Dedeliğin ilan edildiği yer de Meclis kürsüsü değildir.
- 25 Ekim TBMM Basın Toplantısı: Hızır’ı hakaret anlamında kullanan yazarla ilgili eleştiri yapan Bülbül ilgili yazara şöyle hitap ediyor “… Hızır’ın kim olduğunu biliyor musun, HIZIR KURAN DA GEÇİYOR … “
Alevilerin inancının odağında olan Hızır’ın makbul görülmesi için Kuran’da mı geçmesi gerekiyor Sayın Bülbül? diye sormak geçiyor insanın içinden. Alevilerin kutsal değerleri Kuran’da geçiyorsa makbul geçmiyorsa makbul olmuyor mu Sayın Bülbül?
- 25 Ekim TBMM Basın Toplantısı: Basın toplantısında Diyanet İşleri Başkanına hitaben; “… sen İslamı bilmiyorsun, sen cahilsin, ...sen Kuranı zul celalı, kuranı azimşanı, Muhammed Mustafa’yı bilmiyorsun...”
Diyanet İşleri Başkanının İslam’ı bilip bilmemesi bir Alevinin, daha da ötesi bir siyasetçinin işi değildir. Bir siyasetçinin işi inancın ne olup ne olmadığı, kimin ne kadar Alevilik bilip bilmediği ya da kimin ne kadar İslamı bilip bilmediği konusu ve tartışması değildir
Hiçbir Aleviden bu güne kadar Kuranı Kerime “Kuranı zul celal, Kuranı azimşan” dediğini duymadım Sayın Bülbül, bu nasıl bir dildir!
- 25 Ekim TBMM Basın Toplantısı: “Dersim’deki Cemevinde Kuran dersi verilmesine Dersim’deki Pirler, Analar karar verir…”
Cemevlerinde Kuran Dersi verilmesi asimilasyoncu bir yaklaşımdır. Alevilerin Kuran’ı Telli Kuran ve Kuran’ı Natık’tır. Bunun dışında Sünni-İslam esasına göre verilecek bir Kuran dersi asimilasyona hizmet etmektir Sayın Bülbül! Bu dersi kimsenin vermeye hakkı yoktur ve kim vermeye kalkarsa kalksın kesinlikle karşı çıkılmalıdır.
- 25 Ekim TBMM Basın Toplantısı: Basın toplantısında Kemal Bülbül bolca şu sözleri sarf etmektedir: ”Alçak, namussuz, rezil, aşağılık, mendebur, edepsiz, hayasız vb. ….. “
Bu dil Tayyip Erdoğan’ın AKP’nin siyaset tarzı olup ne bir Aleviye ne de bir HDP’liye yakışmamaktadır.
- 13 Kasım 2018 TBMM kürsüsü: “Konuşmamı bitirirken bir daha Seyit Rıza ve Hak için Hakk’a yürüyen dostların, Hakk’a hakikate hizmet edenlerin MEKANI CENNET OLSUN”
Bu açıklama Kemal Bülbül’ün Alevilikteki devriye inancını reddeden bir yerde olduğunu göstermektedir. Üstelikte bu inanç değerlerine sahip olarak, idam sehpasına giderken dahi bu inancın bir mensubu olduğunu gizlemeyen Seyir Rıza ve arkadaşlarını Sünni-İslam inancının gereğince CENNETE göndermekten çekinmemekte ve bunu meclis kürsüsünden herkesin duyacağı şekilde söylemektedir.
- 14 Aralık 2018 TBMM Kürsüsü: “Ali’yi sevmek Alevilikse ben de seviyorum diyenlere Şahı merdan, Şir-i yezdan, Haydarı kerrrar, shibi zülfikar Ali’nin tabiriyle bir şeyimiz var arkadaşlar. Evet Ali’yi sevmek Aleviliktir, siz de sevin, bütün insanlar sevsinler …”
Aleviliği Ali’yi sevmeye indirgemek tam da bunu dile getirenlerin ekmeğine yağ sürmektir. Bir siyasetçinin siyaset kürsüsünden Alevilik tanımı yapması her daim karşı çıktığımız bir durumdur. AKP’liler Alevilere meclis kürsüsünden tanım yapınca karşı çıkacağız da HDP’li yapınca çıkmayacak mıyız? Kemal Bülbül bu sözleriyle meclis kürsüsünden Alevilik tanımı yapmış ama yanlış bir tanım yapmıştır. Aleviliği Ali’yi sevmeye indirgemek Alevi hakikatini yok saymaktır. Kemal Bülbül’de süslü laflarla bunu yapmıştır.
- 14 Aralık 2018 TBMM kürsüsü: Gültan Kışanak’ın kendisinden kitap istediğini söyleyen Kemal Bülbül bunun üzerine kendisine Rıza Yıldırım’ın Aleviliğin Doğuşu, Mehmet Fuat Köprülü’nün Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’ın Alevi Bektaşi Kimliği, Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan’ın Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar kitaplarını gönderdiğini ancak kitapların Gültan Kışanak’a teslim edilmeyip kendisine geri iade edildiğini söylüyor.
Bu sözler üzerine MHP grup Başkan vekili Erkan Akçay söz alıyor ve bu kitapların kendilerinin de başucu kaynak kitapları olduğunu söylüyor. Bu kitaplara ve yazarlara methiyeler diziyor.
MHP’li Erkan Akçay’ın başucu kitapları nasıl oluyor da Kemal Bülbül’ün tavsiye kitabı oluveriyor ve bir de bunları Gültan Kışanak’a gönderiyor.
Bu durumun nasıl izah edilir bilmiyorum. Bu kitaplar bir taraftan Alevileri asimile eden diğer taraftan ta Türklüğü öven Türk- İslam sentezcilerinin baş yapıtları arasındaki kitaplardır. Hadi sen hangi niyeti taşıyorsun bilemedik de Gültan Kışanak’ı neden zehirlemeyi hedefledin onu anlamadık Sayın Bülbül!
Bu kitapları ibretlik olsun diye gönderdiğini düşünelim dedik ama yine olmadı çünkü bu kitapları konuşmanızdan sonra Gülten Kışanak’a göndermek üzere Kültür Bakanına teslim etmeye gittiğinizi hem kürsüden beyan ettiniz hem de ekranlarda izledik. Yani niyetiniz gayet ciddiymiş!
- 14 Aralık 2018 TBMM kürsüsü: Kültür Bakanına hitaben “Sevgili Bakanım…” aynı konuşmada Diyanet İşleri Başkanına hitaben “…sen kimsin irşat edeceksin kurban olduğum? … “
Yorumsuz…
- 14 Aralık 2018 TBMM kürsüsü: “Soruyorum: Türkiye Cumhuriyeti devletinin Anayasasında laik demokratik bir ülke yazıyor mu? Yazıyor. Peki, laik demokratik bir ülkenin Cumhurbaşkanı Cami yapar mı? Aslında yapmaz, peki, kendi inancı gereği yaptı, eyvallah, güzel. Peki, değerli arkadaşlar, bu külliye madem ki Türkiye Cumhuriyeti’nin halkının, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının külliyesi;
NİYE CEMEVİ YOK BU KÜLLİYEDE?
…… “
Cumhurbaşkanlığı sarayına cemevi yapılsın talebi, orada niye cemevi yok diye sorulması Aleviliğin özgün inanç yapısına aykırı değil midir? Devletin güdümüne girmesini istemediğimiz Aleviliği Cumhurbaşkanlığı Sarayına cemevi yaptırarak mı koruyacağız? Bu kötü bir niyet değilse nasıl bir akıl tutulmasıdır Sayın Bülbül!
Yukarda Kemal Bülbül’ün Facebook konuşmaları ve TBMM’deki Meclis bütçe konuşmaları sırasında dinleyip duyabildiklerimizden ibarettir. Kemal Bülbül meclis kürsüsünden sürekli bir teolog gibi konuşmakta ve inancı tanım ve tarif etmeye çalışmaktadır. Yaptığı tanım, kullandığı dil ve üslup da Aleviliğe uygun olmadığı gibi Alevilerin reddettiği Asimilasyoncu bir dil ve yaklaşımdır. Alevi siyasetçinin işi Alevi tanımı yapmak, İslam tanımı ile uğraşmak değil Alevilerin yaşadığı hak ihlallerini inanç özgürlüğü ve demokratik değerler kapsamında ele almak ve bunlar için mücadele vermektir.
Diğer taraftan ise HDP’nin din ve siyaset, din ve devlet ilişkisine son derece ters bir dil ve yaklaşımdır. Yukardaki konuşmalar HDP’nin ne siyaset tarzı olabilir ne de Aleviliğe yaklaşımı olabilir.
Kemal Bülbül’e HDP’li Aleviler neden sessiz kalmaktadır ve bu anlaşılır gibi değildir. Kemal Bülbül bu dil ve üslubuyla HDP’ye ve HDP’nin Alevi siyasetine zarar vermektedir.
Haydar BENLİ