Burak COP
(...) İşte tam da bu noktada İzzettin Doğan nerde duruyor sorusu önem kazanıyor. “Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın” diyen (hakkını yemeyelim, Gülen’in düşüncelerini paylaşmadığını da söylüyor), “hükümet Alevilerin bir kargaşa faktörü olarak kullanılabileceğini Ankara’daki mitingle gördü” diyen, istekleri karşılanırsa ilkbahardaki, milyonlarca kişinin katılacağı mitingi erteleyeceklerini söyleyen (Türkiye tarihinde milyonlarca kişinin yürüdüğü kaç miting olmuş pardon..?), 2002 seçimleri öncesinde “oylarımız cepte, 6 isteğimizi yapan 10 milyon oy alır” diyen (dünyanın en büyük aşiretinin lideri mübarek), devletçi, anti-sol, ve Fethullahçı medyayla muhabbet içindeki İzzettin Doğan sizce nerde duruyor? Bence çok sakat bir yerde duruyor. Ve maalesef ki gafletinden değil...
Bir enteresan kanaat önderi
Burak COP
Şu medyanın kanaat önderi diye, genelde bu terimi kullanmasa da, sürekli görüşlerini yansıtarak parlattığı isimlere öteden beri otomatik bir şüpheyle yaklaşmışımdır. Bunun çok mantıklı bir şey olduğunu savunmuyorum, ama öyle bir refleksim var işte. Bütün kanaat önderlerini toplayın, bir Üsküdar’daki Kanaat Lokantası’na değişmem (bu da böyle bir kötü espri olsun)…
Geçen hafta NTV’de Can Dündar’ın programında Alevi kanaat önderi (acaba gerçekten öyle mi?), Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ı izledim. Küpüne zarar keskinlikte bir performans gösterdi. İddiasına göre, başkanı (ve muhtemelen her şeyi) olduğu vakıf Alevilerin yüzde 98’ini temsil ediyormuş. Bir Allahın kulu da lafa girip “nassı yani?” diye sormadı. Programın sonlarına doğru söz Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF) Başkanı Ali Balkız’a geldi ve Balkız, Doğan’ın yüzde 98 iddiasını eleştirdi. Bunun üzerine Doğan, Balkız’a “şimdi konuşturma beni” yollu tehditkâr bir karşılık verdi. Doğan ilginç bir biçimde (aslında yazının sonuna geldiğinizde ilginç değil, tutarlı bulacaksınız) ABF’nin 9 Kasım’da Ankara’da düzenlediği geniş katılımlı kitlesel gösteriye de tavır almıştı. Türkiye’de Alevi denince akla gelen tek isim olmak istediğinden mi, yoksa daha da ileri gidip Alevi yurttaşların kendi vakfının nüfuz alanı haricinde herhangi bir şey yapmalarını istemediğinden mi bilinmez, ”Bu mitingin liderliğine soyunanların Avrupa'dan kaynaklı tipler olduğunu ve Alevilikle ilgisinin olmadıklarını biliyorum. 25-30 milyon insandan kaç kişinin katılacağını göreceğiz” diye konuşmuştu. Doğan aynı programda Diyanet İşleri Başkanı’nın Başbakan Erdoğan’ı Riyad’dan telefonla arayıp, Alevilerle ilgili yapılması planlanan bir açılımı Başbakan’ı tehdit ederek engellediğini öne sürdü. Son derece “flaş flaş flaş” ve de iri bir iddia. Devlet Bakanı Sait Yazıcıoğlu ise bu sözleri Doğan’ın hukukçu kişiliğiyle bağdaştıramadığını belirtti ve kahramanımızı kibarca ayıpladı.
Agresif marketing
İzzettin Doğan gene aynı programda bir “agresif marketingci” hamlesi daha yaptı ve (kelimesi kelimesine hatırlamıyorum, mealen) “devlet Alevilere sahip çıkmazsa kökü dışarıda aşırı ve de bölücü akımlar Alevilere kanca atar, ona göre haa…” gibi sözler sarfetti. Böylece kahramanımız, Ekşi Sözlük’te kendisi hakkındaki bir entry’de belirtildiği gibi “devletçi Aleviliğin simge ismi” olduğunu pek güzel ortaya koymuş oldu.
İlk gençliğim boyunca Doğan’a Alevi ve “laiklik savunucusu” olmasından ötürü hep bir sempati duydum. O yıllarda (90’ların sonları) Cumhuriyet okurdum (artık tabii ki okumuyorum). Evimize bir gün, sanırım Dersimli bir Alevi tamirci ya da tesisatçı gelmişti. Cumhuriyet’i görünce sol eğilimli olduğumuza kanaat getirmiş (gazetenin hâlâ zaman zaman solda bir yerlerde durabildiği bir dönemdi) ve babamla sohbete koyulmuştu. Yarım kulak dinlemiştim. İzzettin Doğan’a ateş püskürüyor, onun ne kadar güvenilmez, vesaire olduğunu anlatıyordu. Babam da konuyla çok ilgili olduğundan değil ya, adamı onaylamış olmak için “her dönemde her topluluktan oportünistçe davranan insanlar çıkabilir” gibi bir şey yuvarlamıştı. Dinlediklerim beni şaşırtmış, tamircinin muhtemelen “gereğinden fazla solcu” olduğunu düşünmüştüm liseli kemalist kafamla.
Sağdan sağdan…
Aradan yıllar geçti. Beraber siyaset yaptığım, sevip saydığım Alevi bir ablam bir sohbette İzzettin Doğan’ın sağcı olduğunu söyledi. Gene Alevi, Malatyalı bir arkadaşım ise Doğan’ın ailevi geçmişiyle ilgili ilginç bir bilgi vermişti. İzzettin Doğan’ın babası, Malatyalı Hüseyin Doğan’ın (“Doğan Dede”), Alevilerin (de) çok acı çektiği 1970’lerin iç savaş ortamında Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nde saf tutmasından ötürü kendi toplumunca dışlandığını anlatmıştı bana. Elbette bir insanı babasının yaptıklarından ötürü sorumlu tutmak soy şovenizmi olur, ama İzzettin Doğan babasının çizgisini devam ettirdiğini de konuşmalarıyla defalarca ortaya koydu. Şimdi sizlerle paylaşacağım alıntı Doğan’ın, sıklıkla boy gösterdiği Fethullah Gülen cemaati yayın organlarından birinde, Aksiyon dergisinde Temmuz 2006’da yayınlanmış demecinden: “Komünizmin çökmesinden sonra, bir kısım yazarlar, Aleviliği Marksizm gibi göstermeye başladılar. Bu son derece yanlış. Marksist görüşlü partiler, ilk ortaya çıktıklarında, devletin ihmal ettiği Alevileri kendilerine oy potansiyeli olarak gördüler ve bugüne kadar da, bu görüşlerinde devam ettiler”. Doğan’ın 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce düzenlediği basın toplantısıyla Alevilere kendince işaret ettiği dört parti ise birbirinden nefis: CHP, MHP, Genç Parti ve Halkın Yükselişi Partisi.
Doğan’ın solla Aleviler arasına set örme çabası dikkat çekici. Kâh Fethullahçı yayın organlarına verdiği demeçlerde, kâh ABF’nin 9 Kasım Ankara mitingine çamur atarken bu yaklaşım bariz biçimde kendini gösteriyor. Tam bu noktada, yani Alevileri soldan koparma arzusu noktasında Fethullahçı yayınlarla Doğan ciddi bir örtüşme içinde. Şu satırlar gene Aksiyon dergisinden: “Devletin sürekli olarak görmezden geldiği Alevileri, sol partiler iyi bir oy potansiyeli, sol gazeteler ise tiraj almak için iyi bir şans olarak görmüşler. Ve zamanla Aleviliğin, so1culuk olduğu imajı yerleştirilmiş ülkeye. Özellikle komünizmin çökmesinden sonra, boşta kalan yazar ve çizerler işi iyice ileri götürerek, Alevilikle Marksizmin bir olduğunu iddia ederek, insanları tahrik edici yayınlar yapmışlar. Bu yayınlar çeşitli zamanlarda etkisini göstermiş, ülkemiz boş yere Alevi-Sünni çatışmasıyla karşı karşıya bırakılmış”.
Yukarıdaki satırlar, yarı İngilizce yarı Türkçe bir tabirle söylemek gerekirse “borderline deli saçması” niteliğinde. Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarına Alevilikle marksizmi bir tutan tahrikçiler mi neden olmuş diye sormak isterdim o yazıyı kaleme alan aslan parçasına, her kimse… Hoş belki bu soruya da bir cevapları vardır şu günlerde: “Ergenekon yaptı onları”.
Amaç Alevileri asimile etmek
Ve tahmin edeceğiniz gibi Zaman gazetesinin 9 Kasım mitingine yaklaşımı da son derece ayıplı. Hiç utanıp sıkılmadan kendisinin “yaftalamayan” bir gazete olduğuna dair reklamlar yayınlayan Zaman; ABF’nin mitingi öncesinde günlerce Alevi cemaatinin büyük kesiminin mitinge şüpheyle yaklaştığı, provokasyon endişesi duyulduğu, bazı kuruluşların gerginlik yaratmak istediği, Aleviler adına kışkırtıcı siyaset yapıldığı gibi art niyetli yayınlar yaptı. Ancak miting elbette ki barışçı bir havada geçti. Peki tersten Namaz okunan gazete bunu nasıl haberleştirdi dersiniz? “Aleviler oyuna gelmedi, miting sakin geçti”…
Manzara aslında son derece açık. Özellikle Fethullahçı yayın organlarında, Alevilerin Sünnileştirilerek asimile edilmesi arzusunu buram buram yansıtan yayınlar yapılıyor öteden beri. Zaten AKP’nin “Alevi açılımı” projesine derin bir şüpheyle yaklaşılmasına yol açan da, ılımlı İslamcılardaki bu “hepimiz biriz, Müslümanız, bu ayrılık gayrılık niye?” etiketli asimilasyoncu tavra dair farkındalık. Fethullahçı yayınlarda Aleviliğin bir tarikat olduğu, İslam’ın beş şartının Alevilik için vazgeçilmez olduğu gibi şeyler yazılıyor. Tabii işin içine anti-sol bir söylem de net biçimde katılıyor.
İşte tam da bu noktada İzzettin Doğan nerde duruyor sorusu önem kazanıyor. “Nazım Hikmet’e yapılan Fethullah Gülen’e yapılmasın” diyen (hakkını yemeyelim, Gülen’in düşüncelerini paylaşmadığını da söylüyor), “hükümet Alevilerin bir kargaşa faktörü olarak kullanılabileceğini Ankara’daki mitingle gördü” diyen, istekleri karşılanırsa ilkbahardaki, milyonlarca kişinin katılacağı mitingi erteleyeceklerini söyleyen (Türkiye tarihinde milyonlarca kişinin yürüdüğü kaç miting olmuş pardon..?), 2002 seçimleri öncesinde “oylarımız cepte, 6 isteğimizi yapan 10 milyon oy alır” diyen (dünyanın en büyük aşiretinin lideri mübarek), devletçi, anti-sol, ve Fethullahçı medyayla muhabbet içindeki İzzettin Doğan sizce nerde duruyor? Bence çok sakat bir yerde duruyor. Ve maalesef ki gafletinden değil.
KAYNAK : Yenisoz.net - 30 Kasım 2008