Baba erenler ile, bir hoca birlikte yola çıkmışlar. Hoca at üzerinde gidiyormuş, erenler de eşekle. Geceyi geçirmek için bir çayırlıkta konaklamışlar. Yatacakları sırada Hoca şöyle duaya başlamış:
— Yarabbi!.. Atımı sana emanet ediyorum. Onu koru!
Bektaşi de başlamış duaya:
— Ey mürşidim Ahmet Baba! Ben de eşeğimi, sana emanet ediyorum. Allah'a dua et de, kaybolmasın.
Hoca Efendi, Bektaşiye yan yan bakmış:
— Bre imansız, demiş... Ne başka kapıları çalıyorsun? Sen de, doğrudan Allah'a emanet etsene, eşeğini...
Ancak Baba erenler itiraza hiç aldırmamış ve yatmışlar uykuya...
Sabah kalktıklarında, Bektaşi'nin eşeğinin çayırda otladığını görmüşler. Hocanın atının ise, kayıplara karıştığı anlaşılmış.
Hoca şaşırmış:
— Ben, atımı Allah'a emanet etmiştim, o kaybolmuş; ama Ahmet Babaya teslim edilen Bektaşi'nin eşeği burada. Bu nasıl iş? demiş. Bektaşi bunun sımm kendince şöyle açıklamış:
— Bunda şaşılacak bir şey yok efendi!.. Sen kendi günahlı ve kirli ağzınla hayvanını Allah'a emanet ettin. Duan kabul olmadı. Halbuki ben, eşeğimi mürşidimin temiz diliyle Allah'a havale ettim. Duam kabul olundu.