İBBŞT bir kamu tiyatrosu olarak, 'başkalarına hesap vereceğine, 'seyircisine' hesap vermeli diye düşünmeden edemiyorum. Odağımızı bize söylenen nedenlerden 'gerçek' nedenlere ve seyircinin alkışlarının tanıklığına çevirmemiz gerekmiyor mu sizce?
Jale KARABEKİR / Bianet
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın 25.sini düzenlediği Gençlik Günleri'nde "Yedi Tepeli Aşk", 9 Mayıs 2009 Cumartesi günü, Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'nde seyirciyle buluştu.
"Yedi Tepeli Aşk" adlı oyun üzerine bir iki hatırlatma yapalım: 2008-2009 tiyatro sezonunda, İBBŞT'nin repertuarına alınan ve yaklaşık iki ay seyirciyle İstanbul'un farklı sahnelerinde buluşan "Yedi Tepeli Aşk", beş kadın yazarın öykü ve şiirlerinden derlenmiş bir oyun. Nezihe Meriç ve Melisa Gürpınar'ın şiirlerini, Ayşe Kilimci, Seray Şahiner ve Evrim Yağbasar'ın öykülerini Ersin Umulu sahneye uyarlamış. Oyunda Sema Keçik, Nur Saçbüker, Bensu Orhunöz, Hasibe Eren ve Esin Umulu rol alıyorlar.
Ocak 2009'da tartışmalara yol açan "Yedi Tepeli Aşk", başta İBBŞT genel sanat yönetmeni Orhan Alkaya ve İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Başkanı Kadir Topbaş'ın sanat danışmanı Kenan Işık olmak üzere birçok otoritenin tepkisine yol açtı ve Ocak 2009'da sahnelerden uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırmanın ve Gençlik Günleri'nde bu oyunun 'tek gösterimle' seyirciyle buluşturulmasının nedenleri ise apaçık ortada.
İlk olarak, kadın yazarların kaleminden çıkan, kadınlar tarafından sahneye taşınan bu oyunun 'sakıncalı' bulunan taraflarına bakmak gerekiyor. 2007 yılında Can Yayınları tarafından "Gelin Başı' adlı ilk öykü kitabı basılan Seray Şahiner'in "Yedi Tepeli Aşk" oyununda üç öyküsü bulunuyor: "Gelin Başı", "Yedi Ağlı Don" ve "İlk Öpüşte Aşk".
Seray Şahiner oldukça usta bir kalem; öykülerindeki gerçekçilik yarattığı karakterlere ses vermekten öte, onları canlılaştırıyor. Yarattığı karakterler kadar, anlattığı olaylar da bir kadın öykücü olarak, yaşadığı toplumu çok iyi gözlemlemiş ve feminist bir bakış açısıyla bunları öykülemiş olduğunun açık bir kanıtı. Seray Şahiner'in kitabındaki öyküleri okuduğunuz zaman aldığınız haz ile, bu öyküleri sahnede seyrettiğinizde aldığınız keyif farklı. Öyküleri tek başınıza okurken yaratılan hayal dünyasını, tiyatro salonunda oyuncuların başarılı performanslarıyla seyircilerle paylaşıyorsunuz.
9 Mayıs 2009 günü, Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi'nde bu oyunu seyretme şansına ulaşmış olan seyirciler, özellikle Seray Şahiner'in bu öykülerine notunu verdi. Salonun kahkahalardan kırıldığı, oyunun alkışlarla birçok kere durduğu, seyircinin yanındakilere 'evet, aynen böyle oluyor!" diye onay verip, bir şekilde Seray Şahiner'in öyküleriyle kendi gerçekliği arasında direkt bağ kurması sanırım, seyircinin cevaplarını yani gerçek cevapları içinde barındırıyor. Peki, seyircinin bu kadar beğendiği, kendi hayatıyla benzerlikler kurduğu, alkışlarıyla beğenisini gösterdiği "Yedi Tepeli Aşk" kimleri, neden rahatsız ediyor? Bu oyunu, seyircilerden uzak tutmanın arkasında yatan gerçek sebep ne?
"Yedi Tepeli Aşk" oyununun sakıncalı yazarı Seray Şahiner. Hayatın içinden yazan bir kalem çünkü. İBBŞT bu oyunu sakıncalı bulmasının nedenini iki şekilde belirtiyor: Birincisi "Gelin Başı" adlı öyküsünde bakire olmayan Alevi bir kızın, evlilik öncesi kuafördeki düşüncelerini yansıtan bölümde 'Alevileri rencide ediyor' diye düşünüldüğünden dolayı. İkincisi ise, yine aynı öyküde bulunan 'kadın cinselliğinin' toplum ahlakına aykırı olarak sunulması. Kenan Işık'ın bu konudaki demeçlerine bakacak olursak: "Oyunu izledim. Oyunu faşizanca, itici, belli kesimleri rencide edici buldum. Müstehcenlik var. Karımla bile konuşamayacağım kadar açık konuşuluyor. Alevi bir arkadaşımla izlesem sıkılır, utanır ve kendimi savunamam".
İnanılması güç de olsa, "Yedi Tepeli Aşk"ın sahnelenmesini durdurmaya kadar giden bu iki nedenin temelleri hiç de kuvvetli değil. Birincisi bu nedenlerin içlerinin boş olması, hiçbir şekilde 'Alevileri ve Aleviliği rencide edecek bir söylemin öyküde bulunmadığı' (bu arada "Yedi Tepeli Aşk"ın iki yazarı ve bir oyuncunun Alevi kökenli olduğunu da vurgulamak gerekiyor) ve 'kadın cinselliği' ile ilgili bölümlerin feminist etik açısından oldukça doğru olarak kullanıldığıdır. İkinci nedense, İBBŞT'nin bu oyunu sahnelerden uzaklaştırmasının nedeninin farklı olduğu, bir diğer deyişle bu iki temel nedenin dışında, asıl sorun teşkil eden meselenin "Gelin Başı" adlı öyküde değil, "Yedi Ağlı Don" adlı öyküde gizli olduğudur. Daha açık olarak söylemek gerekirse, İBBŞT hedef şaşırtarak, sansürleme eyleminin gerekçelerini bu iki neden üzerine yoğunlaştırarak, bizleri "Yedi Ağlı Don" adlı öyküyü düşünmekten uzaklaştırıyor.. Üçüncü ve en temel neden ise, seyircinin tepkisidir. 9 Mayıs 2009'da Üsküdar'da bu oyunu seyreden seyirciden tam not alan "Yedi Tepeli Aşk"ın en önemli tanığı seyircinin ta kendisidir! (Zira tiyatro seyirci için yapılan bir sanattır, otoriteler için değil!)
"Yedi Tepeli Aşk" oyununa uzaklaştırma kararı alan, ancak hem oyuncuların hem yazarların hem de tiyatrocuların yoğun eleştiri ve tepkilerine hedef olan İBBŞT, ilginç bir karar ile "Yedi Tepeli Aşk"ı (ve aynı sezonda oynayan bir kaç İBBŞT yapımını) Gençlik Günleri programına koyarak, kendilerine gelen tepkileri azaltmaya ve liberal/demokratik görünmeye çalışmış olabilirler; ancak bu hamleler de tıpkı daha önce yaptıkları hedef şaşırtmakla benzerlik taşıyor. Bu da bizlere, İBBŞT'nin nasıl stratejiler uyguladığını açıkça gösteriyor.
Gelelim, sakıncalı öykümüz olan ve neredeyse kimsenin sözünü etmediği "Yedi Ağlı Don" adlı öyküye; İBBŞT'nin tartışmaları, 'Alevilik' ve 'kadın cinselliği' meselelerine kilitlemesinin ardındaki gerçek sebebe. "Yedi Ağlı Don", Fidan'ın bizlere anlattığı bir hikaye. Yedi ağlı don dikişini anlatıyor bizlere. Ama bu yedi ağlı don öyküsünü kendince anlatıyor bizlere, kendi diliyle, basit ve sade. Fatih'te Sofular Mahallesi'ndeki yaşantısını, kocasını, apartmandaki kadınları, onların 'belli' bir tarikata girişlerini ve 'değişimlerini' yedi ağlı don üzerinden bizlere aktarıyor.
Yedi ağlı don da nedir diye düşünüyorsunuz, evet bildiğimiz yedi ağlı don. Fidan yedi ağlı don dikiyor kadınlara, sonradan öğreniyor ki, Allah arşı yedi kattan yaratmış, yedi katın da günahlarından arınmak, sakınmak, namuslu kalmak için yedi ağlı don... Fidan dikerken yedi ağlı don sorguluyor, düşünüyor, anlamlandırmaya çalışıyor yaptığına ve gördüklerine... Yedi ağlı don diken Fidan'ın öyküsünün kimleri, neden rahatsız ettiğini bulmak oldukça kolay oluyor, çok da zorlanmıyoruz.
"Yedi Ağlı Don" öyküsünün sonunda Fidan şöyle sesleniyor bizlere: "Hala küçük terziler dikiyor bu yedi kat ağlı donlardan. Ben artık dikmiyorum. Hepsinin deli saçması olduğuna inandım, kendimle hesaplaşmaktan da helak oldum ve son verdim bu işe. Şimdi bacaklardan kafaya geçtim. Bebeklere şapka dikiyorum. Benim gibi kafayı üşütmesinler diye."
Fidan'ı dinlemek gerek sanırım, Seray Şahinler'in öykülerini okuyup, asıl 'sakıncaları' görmek gerek...
İBBŞT bir kamu tiyatrosu olarak, 'başkalarına hesap vereceğine, 'seyircisine' hesap vermeli diye düşünmeden edemiyorum...
Odağımızı bize söylenen nedenlerden 'gerçek' nedenlere ve seyircinin alkışlarının tanıklığına çevirmemiz gerekmiyor mu sizce?
Seyirciler tanık: Bekaret, Alevilik bahane, dertleri 'gerçekten' takkelerde...(JK/BÇ)
* Jale Karabekir, Tiyatro Boyalı Kuş Genel Sanat Yönetmeni
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy61620 = 'jalekara' + '@';
addy61620 = addy61620 + 'tnn' + '.' + 'net';
var addy_text61620 = 'jalekara' + '@' + 'tnn' + '.' + 'net';
( '' );
61620 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
- İstanbul - BİA Haber Merkezi - 23 Mayıs 2009, Cumartesi