Yüksel Işık(*)
CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, geçtiğimiz günlerde, Ahmet Hakan’a, “üniversitelerde türbanın özgür olmasını istiyorum” demesinin ardından Genel Başkanı Deniz Baykal da, İstanbul’da, başörtülü kadınlara CHP rozeti taktı. Yerel seçimler öncesinde gerçekleşen bu değişim, CHP’nin inanç özgürlüğüne ilişkin yaklaşımındaki değişime de işaret ediyor.
Baykal’ın, ''70 milyon insanız, nasıl giyiniyorsa öyle giyiniyor” cümlesinin yaklaşan yerel seçimleri hedefleyen populist bir yaklaşım olduğuna ilişkin eleştirilerin ne kadar gerçekçi olduğunu zaman gösterecek. Ancak, Baykal’ın, “ahlakını, örfünü, geleneğini mutaassıp olarak sürdürüyor, sürdürecek tabii” ifadesi, pek de öyle, seçime kadar sürdürülebilecek geçici bir heves gibi görünmüyor.
Başörtüsü yasağı anlamsız!
CHP’nin başörtüsü çıkışı, hiç kuşkusuz, Ocak 2008’de AKP’nin gerçekleştirmek istediği “Alevi açılımı”nı çağrıştırıyor. Bu konuda karşılaştırmalar yapıldığını; hatta bir büyük gazetenin, “solda başörtüsü, sağda Alevi açılımı” manşetini kullandığını görüyoruz. Bu çıkış, herşeyden önce, CHP’ye atfedilen “seçkincilik” suçlamalarını boşa çıkartan bir nitelik taşıyor.
Ben eskiden beri, siyasal bir simgeye dönüştürülmediği sürece üniversiteli öğrencilerin başörtüsüne yönelik yasağın anlamsız olduğunu düşünenlerdenim. Her insan kendisini bir inanç sistemine dahil edebilir; yahut kendisini inançsız tanımlayabilir. Her insan, giyimine, inancına uygun bir biçim verebilir; ancak çağımız esas olarak insan hak ve özgürlükleri çağı olarak da tanımlanıyor. İnancına uygun yaşamanın yolu da, temel insan hak ve özgürlüklerini herkes için kabullenmekten geçiyor.
Başörtüsü sorunu, esasen, herhangi bir özgürlük sorunu olmanın ötesinde anlamlar içermektedir. Zira bir yanıyla inanç özgürlüğü çerçevesinde ele alınabilecek bir konuyken, diğer yandan, siyasallaşmış İslamla iç içe geçmiş simgesel bir özellik taşıdığı bilinmektedir. Her politik hareketin kendisini bir simgeyle ifade etmesinden doğal bir şey olamaz; ancak simgenin aynı zamanda dinsel duruşla ilişkili olması, ister istemez, diğerlerini kaygılandırdığını görerek, adım atmak lazımdır.
Bu nedenle benim üzerinde durduğum esas nokta, takanların, başörtüsünü, “Allah kelamı” olarak mı görüp görmediğidir. Zira İslamiyet’te Allah kelamı tartışılamaz; ancak, her temel hak ve özgürlük, mümkün olduğunca geniş bir biçimde insanlar tarafından kullanılabilir. Daha önce de yazmıştım; Leyla Şahin, kendisini başörtüsüyle üniversiteye almayanları “Allah’a havale et(memiş)”, dava açarak, konunun AİHM’de tartışılıp karara bağlanmasını istemişti. Ne kadar bilerek yaptığı tartışmalı; ancak, bu haliyle “başörtüsü dinin gereğidir” yaklaşımını da boşa çıkaran bir sürecin başlamasına neden olmuştu.
Özgürlük sınırlanabilir(mi?)
Bir hakkın sınırlanması, ancak, o hak kullanılarak, başka topluluklar üzerinden baskı aracı haline dönüşmesiyle mümkün olabilir. Nitekim AİHM de, Leyla Şahin davasından hareket ederek, özgürlüklerin sınırlanabileceğine karar vermişti. Özgürlüğün sınırlanması, kulağa pek hoş gelmiyor; ancak, herkesin kendi inancını hiçbir baskıyla karşılaşmadan yaşabilmesi de temel hak ve özgürlüklerin genel kabul görmesiyle mümkün olabilir.
AİHM kararıyla birlikte CHP’nin açılımı birlikte değerlendirildiğinde ortaya çıkan sonuç şudur. Her toplum heterojendir. Herkesin bir inancı, bir dünya görüşü, bir yaşam biçimi vardır; biri diğer(ler)i üzerinden kendi lehine bir baskı kurmadığı sürece, herkes, inancına, dünya görüşüne ve yaşam biçimine uygun bir hayat sürebilir. Bu açıdan bakıldığında, inancı gereği başını örtmek isteyenin örtmesine karşı çıkmak anlamsızdır.
Burada karşımıza bir başka nokta çıkmaktadır; madem toplum heterojen, bırakalım kendisini farklı din ve inanç sistemlerine mensup hissedenleri, aynı dine inananların din algısı, yorumu da farklı olabilir. Örneğin İslam dinine mensup olan insanların bir kısmı, inançlarının başlarını örtmeyi gerektirmediğini düşünüp, toplumsal yaşama başları açık olarak katılabilecekleri gibi, bir diğer kısmı da başlarını örtmeyi inançlarıyla daha uyumlu bulabilirler. Ben, Baykal’ın, “yasalara uygun yaşayan her insan, kılığı kıyafeti, kültürü, inancı, mezhebi, yaşam biçimi ne olursa olursun başımızla beraber elbette CHP’de yeri vardır” cümlesiyle buna işaret ettiğini düşünüyorum.
Başörtüsünün politik İslam açısından bir “arkabahçe” sendromu oluşturduğu biliniyor. Üstelik İslamcı cenahın “arkabahçe” kavramını keyifle kullandıkları da biliniyor. Ocak 2008’de ülkenin gündemini epeyce meşgul eden “AKP’nin Alevi açılımı” sırasında kullanılan, “CHP’nin arkabahçesini elinden almak” argümanıyla CHP’nin başörtülülere yönelik açılımı birbirine benzese de büyük farklılıklar taşıyor. AKP, Alevilere “zındık ve mülhid” diyen bir kültürel gelenekten besleniyor. Oysa CHP’nin başörtülülere yabancı olduğunu söylemek abartılı olur.
Evet, CHP, hegemonyayı gökyüzünden yeryüzüne indiren bir tarihsel duruşu simgeliyor; ancak, seçkinci kadrolar dışında, CHP’nin tabanında herkesin inancına uygun yaşaması gerektiği fikri ağır basıyor. Baykal’ın, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin üzerinden söylediği, “üniversitelerde başörtüsüne özgürlük” mesajının hemen arkasında yaptığı grup konuşması da buna işaret ediyor.
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy30003 = 'isikyukselk' + '@';
addy30003 = addy30003 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text30003 = 'isikyukselk' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
30003 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
(*) gazeteci- yazar
Alevihaber.com - 19 Kasım 2008