Rıza Zelyut / Güneş
Başbakan Erdoğan, CHP Lideri Baykal'a cevap verirken dedi ki: 'Sayın İnönü'nün cumhurbaşkanı olduğu dönemdeki Tunceli sürgünlerine baksınlar. İlçe ilçe köy köy bu ülkenin insanlarını nerelere sürgün etmişler ona baksınlar. Eğer daha ileri giderlerse bunların vesikalarını da açıklarım.'
Sayın Başbakan'ı danışmanları yanıltmış. Çünkü sözünü ettiği sürgünü bilmeyen yoktur ve belgesi de gizli saklı değildir. Tunceli'de 1937 ve 38'de çıkan iki isyandan sonra Batı'ya 5 bin ile 7 bin arasında insanın sürüldüğü hesaplanmıştır. İşin ucu da 14 Haziran 1934 tarihli ve 2510 Sayılı İskan Kanunu'na kadar uzanmaktadır ve İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanlığı ile de ilgisi yoktur.
Kendileri kızmaz ise bir hikaye anlatayım:
Yeniçeri ağası, yolda gördüğü bir Yahudi'nin ensesine okkalı bir şamar indirmiş. Adam şaşkınlıkla dönüp ağaya sormuş:
-Efendi beni niye tokatladın?
-Siz İsa Peygamberi çarmıha germişsiniz.
-İyi ama ağa efendi bu iş yüzlerce sene önce olmuştu.
-Olsun! ben daha yeni öğrendim.
Sayın Erdoğan da çok bilinen bu sürgünü belli ki yeni öğrenmiş. Fakat; bu sürgün işi Tunceli ile de sınırlı değildir ve Şeyh Sait isyanından itibaren ceza olarak uygulanmıştır ama bir süre sonra da af çıkmıştır.
ZEVK İÇİN Mİ YAPILDI?
Başbakan Erdoğan sürekli olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin geçmişini kötüleyen imalarda bulunuyor. PKK'nın siyasi kanadı da Dersim isyanının suçunu Türkiye Cumhuriyeti'ne yıkmaya uğraşıyor. Dersim olayında devleti katliamcı gibi gösteren Sayın Başbakan'a biraz yakın tarihten hatırlatma yapalım:
1920 sonu ile 1921 başında Türk ordusu Yunanlılarla savaşırken Batı Tunceli-Doğu Sivas hattında büyük bir Kürtçü ayaklanma patlak verdi. Koçkırı Ayaklanması. Arkasında Kürdistan Teali Cemiyeti vardı.
1925'te Musul konusunda Türkiye Milletler Cemiyeti'ne bastırırken Kürtçü Şeyh Sait ayaklanması çıktı. İsyanı, İstanbul'daki acenta burjuvazisi, bunların Meclis'teki temsilcileri olan Terakkiperverciler; İngilizler ve şeriatçı tarikatler kuvvetle desteklediler. Genç cumhuriyet çok zor durumda kaldı.
1928'den 1930'a kadar Ağrı bölgesinde Kürdistan adına isyanlar düzenlendi; bu isyanlar devlete çok pahalıya patladı.
Atatürk Dersim'e hem general hem vali ayrı ayrı elçiler yolladığı halde; buranın derebeyleri devleti oraya sokmadılar. 15 yıl boyunca Seyit Rıza ve adamları sağı solu bastılar; karakollara saldırdılar, köprüleri yaktılar; yol ve okul yapılmasını engellediler. Bu çetenin de bayrağı Kürdistan bayrağı idi.
Buna karşın, Atatürk, isyancılara dönük olarak 1928 yılına kadar 4 kez af çıkardı. Batı'ya sürülen aşiret reisleri geriye döndüler ama uslanmayıp isyanlarda yer aldılar.
Cumhuriyet rejimi, derebeylerinin köleleştirdiği geniş halk yığınlarını bu zorbaların pençesinden kurtarmak istiyordu. Devrimlerle yeni ve uygar bir yaşam modeli oluşturuluyordu. İşte buna karşı Kürtçülerle şeriat yandaşları el ele verip isyanlar çıkartıyorlardı.
Sadece cumhuriyet hükümetleri değil Komüntern ve dönemin bütün aydınları da bu ayaklanmaları gerici isyanlar olarak görüp eleştirirken (belgelerini yayımlayacağım); bu devletin başbakanı o ayaklanmalara hak verir biçimde cumhuriyet hükümetlerini suçluyor.
Atatürk ve İnönü; İkinci Dünya Savaşı'nın patlamak üzere olduğu; Boğazlar için bütün dünya ile çatışmanın göze alındığı; Hatay sorununun yakıcı biçimde yaşandığı bir dönemde; devlete silah çekenlere karşı hareketsiz mi kalacaklardı?
Kendisine ben de bir belge göndereyim: Dersim'de isyan eden Seyit Rıza, 1937 yılında İngiltere'ye yazdığı mektupta; 'Türk ordusu ile aylardır savaştığını, Kürdistan devletini kurmak istediğini; yardım beklediğini' dile getirmektedir ve Tunceli'den de Kürdistan diye söz etmektedir. İsyancı aşiret reislerinin sürülmesi ile Osmanlı Millet Meclisi'nin İngilizler tarafından basılıp Vekillerin Malta'ya sürülmesi arasında bir benzerlik kuran Başbakan'ı anlamak mümükün değildir.
Bütün bunların belgelerini yakında piyasada olacak olan 'Dersim İsyanları ve Seyit Rıza Gerçeği' isimli çalışmamda ortaya koyacağım.
BİRKAÇ SÜRGÜN DAHA
Eğer Sayın Başbakan sürgünleri günışığına karacak ise; Ulu Hakan Abdülhamit Han dedikleri Sultan Hamit'in sürgünlerini de bir gündeme getirsin.
Örneğin Mithat Paşa'nın başına gelenleri... Dönemin Danıştay Başkanı da olan bu devlet adamını 1881'de Taif zindanına yollayan o ulu hakan değil midir? Hatta sürgünle yetinmeyip saltanatına zarar verebileceği ihtimaliyle bu devlet adamını Taif zindanında boğduran Sultan Hamit... Başbakan bir de onun belgesini bulsun. Büyük vatan şairi Namık Kemal'in Magosa'da; Sakız'da işi neydi acaba?
Eğer daha da merak ederse; Anadolu'daki Alevi büyüklerinin Kıbrıs'a sürgüne yollanmasının belgesini de bir ortaya çıkarsın. Kıbrıs'ta Rumlaştırılmaya direnenleri; hatta Rauf Denktaş'ı 'Belgeleri var, bunlar önceleri zaten Kızılbaş imişler!' diye sıkıştırabilir.
Sayın Erdoğan'a tavsiyem; bu milletin tarihini; siyasi tartışmalara, oy kavgasına malzeme yapmaması; yapacak ise de olayları yorumlarken zaman ve zemin ilkesini dikkate almasıdır.
GÜNEŞ - 01 Mart 2010