Fehmi SALIK
“Yurdu savunmanın en ucuz yolu EĞİTİM’dir.”
-Burke-
Türkiye’de olaylar o denli hızlı gelişiyor ki oluşan bu sıcaklık karşısında insanın kalemi duruyor; nutku kuruyor; etnik yapı, inanç, öykü, roman, şiir; daha doğrusu söz, yazı geçerliliğini yitiriyor artık.
Öyle ya, genç bedenler biçiliyor; taze kanlar göletleşiyor; anaların ağıtları, duyan yürekleri titretiyor; helikopterlerin, bomba taşıyan uçakların, mitralyözlerin o kulak patlatan seslerini gölgede bırakıyor. İnsan, insanlığından sıyrılıp başka bir giysiye bürünüyor. Ne demek şimdi bir günde 40 taze fidanın ot gibi biçilip kurda/kuşa yem olarak atılması?
Erki elinde tutan egemen güç, yine bildiğini okuyor: Kahramanlıktan, asil kandan, kökten / gövdeden söz ediyor. Kentlerde evlere, işyerlerine buyruklarla bayraklar astırılıyor; belli kesimler, yine bilinen kesimlerin evlerinin, işyerlerinin önünde marşlar çalıp, onur kırıcı laf atıp, insanları ölüme, öldürmeye zorluyor.
Gruplaşmalar, kamplaşmalar, mahalle baskıları giderek artıyor. Bayrak asma olayları, insanları iyice tedirgin ediyor.
Kimileri ‘Benim bayrağım, seninkinden daha büyüktür’ düşüncesiyle, oturduğu apartmanın üç katını örtecek büyüklükte bir bayrağı sallandırıyor evinin balkonundan. Kimi özerk evlerde oturanlar da, benimki en yüksekte görünsün diye, soba bacalarına raptettikleri demirleri, ‘seren’ olarak kullanıyor. Bu zaman işte kimileri de yan yan bakıyor 40 yıllık komşusuna. Öyle bir doldurulmuş ki fırsat bulsa gözünü kırpmadan, vicdanı sızlamadan, kellesini koparacak, kanını içecek bunca yıl yüzüne baktığı, çok da iyiliğini gördüğü komşusunun.
Daha önce bunları yaşadık biz: Kahraman Maraş’ta, Çorum’da böyle oldu hep.
Şimdi adam bayrağı açsa, şöyle seslense:
“Gelin komşular; toplanın şu bayrağın altında! Bizi birbirimize kışkırtan, arkamızdan tırnak çalan, çocuklarımızı birbirine kırdıran, taze güllerimizi solduran, analara ağıt yaktıran, babaların belini büktüren, bebelerimizin öksüz kalmalarına neden olan, ekmeğimizi iyice küçülten bu zihniyete ‘DUR’ diyelim…”
Böyle bir çağrıya ilk katılanlardan biri ben olurum o zaman.
Ama değil, amaç bu değil. Amaç: bilisizce, bilinçsizce kabadayılık, şarlatanlık, şaklabanlık yapmaktır bunlarınki.
Bunlarınki yalakalıktır; gösteriştir.
Yaptıkları, bilinen yerlere bir ‘gönderi’dir.
Muhbirdir bunlar; rantçıdır bunlar.
Bunlar ‘kıyıcı’dır.
‘Barış, kardeşlik, emek’ sözcükleri, bunların kitaplarında yoktur. Bunlar, sözlüğe bakmayı bilmezler; bu tür sözcükleri o küçük beyinleri almaz. Patronlarının, ağalarının, liderlerinin kalıplaşmış birkaç sözcüklerinin dışında, dağarlarında başka da sözcük bulunmaz.
Hiç unutmuyorum; yıllar yıllar önce bu tür birikimli bir densiz, “Türkçe’nin ses bayrağı” olan büyük şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya el kaldırmıştı. Böylelerinin beyni yoktur çünkü; sadece elleri var, onlar da ‘kan döker.’ Bunların dilleri var, ‘zehir’ akar; gözleri var, bakar görmez. Acayip birer ‘mahluk’tur bunlar. Bunlar ‘beleşçi’dir; ‘soytarı’dır; ‘güruh’tur.
Yeri geldiğinde anımsıyorum hep. Değerli yazar Çetin Altan, Orhan Pamuk’un ‘Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı günlerde ona karşı yoğunlaşan tepkilerle ilgili şunları söylemişti:
“Bayrakların direklerini ne kadar yükseltirseniz yükseltin; bayraklar, o ülkeden ilk kez Nobel Ödülü almış bir yazar kadar görünmüyor dünyadan. Bunu anlamak o kadar zor mu kuzum?”
Öyle değil mi ya? Tüm ülkenin üstünü bayrakla örtsek, savaş duracak mı şimdi?
Dedelerimiz, “Türk/Kürt, Alevi/Sünni” ayrımı olmadan, bayrağımızdaki rengi kanlarıyla oluşturmuşlardır. Şimdi o güzelim temiz rengi, bulandırmanın anlamı yok.
Böylesi bir tutum, en azından dedelerimize karşı büyük saygısızlık olur.
Şunu da hiç unutmayalım:
Bayrağımızın o güzel rengi, sadece belli bir kesimin kanıyla oluşmamıştır…
Fehmi SALIK
<!--
var prefix = 'ma' + 'il' + 'to';
var path = 'hr' + 'ef' + '=';
var addy54980 = 'fehmisalik' + '@';
addy54980 = addy54980 + 'gmail' + '.' + 'com';
var addy_text54980 = 'fehmisalik' + '@' + 'gmail' + '.' + 'com';
( '' );
54980 );
( '' );
//-->n
<!--
( '' );
//-->
<!--
( '' );
//-->
Alevihaber.com - 6 Ekim 2008