"Birkaç yeri sorunlu diye uygulamayı kaldırmak saçma" diyen Diyanet İşleri Başkanı’nın AİHM, Danıştay kararı ve insan hakları ilkelerini ayrıntılı bir şekilde tahlil etmeden kolaycı bir yaklaşım sergilediği rahatlıkla düşünülebilir.
Geçen günlerde düzenlediği bir basın toplantısında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, bu haliyle zorunlu din dersinin hukuka aykırı olduğu yönünde verilen Danıştay kararına ilişkin olarak, özetle şöyle buyurmuş:
"Yargının dini bir konuda karar alırken kendi başına hareket etmemesi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na danışması gerek; din öğretiminde ve hangi bilginin İslam dininin orta bilgisi olduğunu belirleme konusunda en yetkili kurum Diyanet İşleri Başkanlığı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) adeta bir ilahiyat uzmanı gibi, ama bilgisizce bu konularda çok rahat karar vermekle kendini yetkili görmemesi gerek. Uygulamada 3-5 münferit yanlış var diye din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olmasına karşı çıkmak 3-5 hasta yanlış tedavi edildi diye bir hastaneyi kapatmaya benzer, doğru tedaviyi yapmak varken hastaneyi kapatmak hiç kimsenin aklına gelmemeli."
Kolaycı yaklaşım
Burada Bardakoğlu’nun görüşleriyle Danıştay’ın ilgili kararının ayrıntılı bir çözümlemesini yapmayacağım; zira bunun için kapsamlı bir makale yazmak gerekir. Bununla birlikte, Diyanet İşleri Başkanı’nın AİHM, ilgili Danıştay kararı ve insan haklarının uluslararası hukukça kabul edilmiş ilkelerinin hiçbirini tam olarak bilmeden ve ayrıntılı bir şekilde tahlil etmeden kolaycı bir yaklaşım sergilediği rahatlıkla düşünülebilir.
Kararı alanları "Dini bir konuda sadece kendi bilgilerine dayanarak hüküm vermekle" suçlayan Bardakoğlu’nun, aynı şeyi insan haklarına ilişkin mahkeme kararları bakımından kendisinin yaptığını herhalde hatırlatmama gerek yok.
Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve 12 Eylül darbesiyle getirilen zorunlu din derslerinin "Merkezi bir din anlayışı oluşturma" işlevi gördüğünü bilmeyen kalmadı. Üstelik, bu din anlayışının genelde "mutlak doğru" olarak sunulması ve dinin hükümleriyle inanç esaslarına ilişkin konularda farklı görüş ve bakış açılarının en hafifinden "günahkarlıkla" suçlanması gerçeği, durumun vahametini daha da arttırıyor.
Dolayısıyla, Bardakoğlu’nun değerlendirme yaparken zorunlu din dersinin bu işlevinden ve inanç dünyasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak bir yana yok sayıcı bir sonuca yol açma özelliğinden bahsetmemesi düşündürücü.
Bardakoğlu, Türkiye’deki camilerde her cuma günü on binlerce insana vaaz veren imamlarla her gün yine onbinlerce ilk ve ortaöğretim öğrencisine ders anlatan öğretmenlerin entelektüel nitelikleriyle eğitme kapasitelerindeki eksiklikleri neden görmek istemiyor?
Sosyoloji, felsefe, tarih ve iktisat gibi bilimleri giriş düzeyinde bile bilmeyen öğretmenlerin verecekleri din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin insanları tedavi edebileceği düşünülebilir mi?
Küreselleşme hakkında Diyanet’in bir görüşü var mı?
Bardakoğlu, Türkiye’de verilen din dersi eğitiminin, son dönemin en kaliteli İslam düşünürlerinden Winter’ın şu görüşlerini akla getirdiğini gör(e)memekte:
"[İbrahim Müteferrika’nın] öyküsü bize şunu hatırlatıyor: Çağın küresel trendlerinin bilincinde olmadıkça (…) Müslümanlar kaybedenler olmaya devam ede[cekler]. Şiddetli bir muhafazakarlığın getirdiği manevi avantajlar, mağlubiyet ve marjinallik tecrübesinin sebep olduğu manevi çöküntüyle çok kolay bozulur. Şunu sormalıyız: İslam dünyasının çekirdek bölgesindeki dini (…) lider[lerin] kaçı, moderniteyi temellendiren fikirleri gerçekten doğru olarak bilmekte? Hatta, kaçı zamanımızın temel entelektüel sistemlerinin ismini bilmekte? Yapısalcılık, post-modernizm, analitik felsefe, eleştirel teori ve diğerleri onlar için kapalı kitaplar. Onlar, bunun yerine, 'Uluslararası Siyonist Mason Entrikası' veya 'Yeni Haçlı İstilası' ya da buna benzer kuruntuları mırıldanıyorlar. (…) Modernite ideolojilerinin isimlerini dahi bilmeyen[lerin] bunların üstesinden gelebileceğini ummak, doğrusu hiç de gerçekçi değil. (…) Müslüman liderlerin çoğu, zeki gençlere bugünün meydan okumalarına karşı ihtiyaç duydukları yardım noktasında rehberlik edemiyor. Ortalama bir Müslüman aktivistten post-modernist yanlışları açıklamasını istediğinizde (…) size pek fazla yardım edemeyecek. Kafalarımızı toprağa gömmüşüz." *
Bardakoğlu’nun bu değerlendirme hakkındaki görüşlerini gerçekten merak ediyorum.
Bardakoğlu’ndan, zorunlu din dersinin insan haklarına aykırı olup olmadığına ilişkin yüzeysel değerlendirmeler yapmak yerine Türkiye’de on binlerce insanların arkasında saf tuttuğu imamların ya da gencecik beyinlerin kendilerinden çağın meydan okumalarına karşı eleştirel analizler beklediği öğretmenlerin bu değerlendirmeler karşısında hangi durumda olduklarını açıklamasını bekliyoruz ki yargının bu gibi konularda karar vermeden önce gerçekten bilgi sahibi insanlara danışması gerektiğini savunmanın anlamı olsun... (ECG/GG)
* Winter, T.J., "Post-Modern Dünyada Kıbleyi Bulmak" (Gelenek Yay, 2003), s. 18vd.
** Ertuğrul Cenk Gürcan, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi, İnsan Hakları Merkezi
Ertuğrul Cenk GÜRCAN
BİA Haber Merkezi - Ankara
07 Mart 2008, Cuma